Misafirin pervanesi olanlar

Yolculuk sırasında veya ziyaret maksadıyla bir yere uğrayan, bir yerde konaklayan ya da ziyaret maksadıyla gelip, bir kimsenin evinde bir müddet için yiyip içerek ağırlanan kimseye “misafir” denir.

Misafire gereken alâkayı göstermek, ağırlamak; ikramda bulunmak, gerektiğinde barındırmak ise, kişiyi misafir etmektir.

Peygamber Efendimiz (asm), “Allah’a ve âhiret gününe iman eden misafirine ikram etsin” 1 buyuruyor.

Asırlarca İslâm’a hizmet edip bayraktarlığını yapan ecdadımızın dil, din, ırk ayırımı gözetmeksizin gösterdiği misafirperverlik, bugün hâlâ yâd edilen güzel hasletlerindendir.

Bu maksatla, evlerde, misafirlere oda veya salon tahsis edilirken; köylerde, misafir kabulünde kullanılan köy odası; yol boyunda ise konaklar, hanlar, kervansaraylar inşa edilmiştir.

Halide Nusret Zorlutuna’nın bir eserinde geçen “Bizi kadife sedirle döşenmiş, misafir odasına aldılar” 2 cümlesi, misafir ağırlamaya gösterilen özeni ifade etmektedir.

Osmanlı askerî teşkilâtını Avrupa’ya tanıtmış olmakla meşhur Luigi Ferdinando Marsigli (Comte de Marsigli), Türk toplumunun misafirperverliği ile alâkalı olarak şöyle demiştir:

“Türkler hiçbir din farkı gözetmeksizin bütün yabancılara karşı son derece misafirperverdirler.

“Ana yollar civarındaki köylerde oturanlardan hâli vakti yerinde olanlar öğleden evvel ve akşamüstü gezintiye çıkıp yolcu bulmaya çalışır. Eğer bulacak olurlarsa, evlerine dâvet ederler ve hatta çok defa misafirin hangi evde ağırlanacağını tayin ederken kavgaya bile tutuşurlar.” 3  Seyyah İbn Batuta da, Osmanlı diyarında yerleşim birimlerine gelen misafirleri alma, bölüşme hususunda sen götüreceksin ben götüreceğim diye münakaşa ettiklerini belirtirken; 4 Osmanlı diyarını gezen Pakistanlı seyyah Şibli Numanî, gördüğü alâkayı, “Fedakârlık ve misafirperverlik Türklerin genel karakteri” 5 olarak yorumluyor.

Hâne sahibine bereket ve mağfiret vesilesi 6 olduğunu bilen ecdadımız, misafirlerine nasıl pervane olmuşlar, bakar mısınız?

Hatta bazı zamanlarda, yatsı namazını cemaatle kılmadan akşam yemeği yenmez, misafir gelir ümidiyle beklenirmiş.

Hz. İbrahim (as), peygamberlerin en zengini, malı en bereketli olanıdır. Ulemâ, bunun sebebini, onun misafire karşı çok merhametli olmasına bağlamaktadır. Zira o da, evine misafir gelmezse yola iner, misafir bulur gelirmiş. 7

Peygamberimiz (asm), bir hadis-i şeriflerinde, “Misafirlik üç gündür. Üç günden fazla ağırlamak ise sadâkadır” 8 buyurmaktadır.

Misafir şayet üç günden sonra da kalmaya devam ederse, o kimsenin, misafir sayılmayacağı; Allah Teâlâ’nın, yiyip içilen şeyleri ev sahibinin sadâkası olarak kabul edeceği ifade edilmektedir.

Misafirperver bir kimsenin, yani misafir ağırlamaktan, ona ikramda bulunmaktan zevk alan mukimin, tevazu göstererek, “Misafiri kapıya kadar uğurlaması sünnettir.” 9

İster yolcu, ister mukim; bütün insanlığa, Gönüller Sultanı’nın (asm) cihanşümul tavsiyesi şu: “Dünyada bir garip gibi yabancı gibi hatta bir yolcu gibi ol!” 10

Dipnotlar:

1- Buhârî, Edeb, 85; Müslim, Îmân, 74.
2- Halide Nusret Zorlutuna, Bir devrin Romanı, 46.
3- Şibli Numani, “Seyahatnane”, Risale Yay, 175.
4- Ahmet Davutoğlu, Ölüm Daha Güzeldi, Hece Yay. 17.
5- İbn Batuta Seyahatnâmesinden Seçmeler”, MEB Yay, 15.
6- Aclûnî, 1: 88.
7- Sâdi-i Şirâzî, “Bostan ve Gülistan”, 95.
8- Buharî, Edeb, 31; Müslim, Lukata, 14.
9- İbn-i Mâce, Eti’me, 55.
10- Tirmizi, Zühd, 25.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*