Misak-ı Milli’den mill dayanışmaya

Hemen başta “günün tarihi”ni hatırlatarak gidelim: Bundan 103 sene evvel Meclis-i Mebûsân’da alınan Misâk-ı Millî kararı 17 Şubat 1920 tarihi itibariyle dünya âleme ilân edilmiş oldu.

Bu mühim hadiseye dair detaylı bilgileri yazının ikinci bölümünde vermek üzere, bugünlerde şahit olduğumuz benzer bir dayanışma tablosunu dikkatlere sunmaya çalışalım.

Bundan bir asır evvel ülkemiz (özellikle deprem bölgesindeki Gazi…, Şanlı…, Kahraman… şehirler) düşman işgali altındaydı. Harikulâde bir dayanışma ruhuyla, o kahredici işgalin acısından kurtulduk.

Bugün ise, bir başka musibetle karşı karşıya olduğumuz aynı bölge için, muazzam bir dayanışma ruhuyla acılarımızı dindirmeye çalışıyorz

Evet, ülke ve millet olarak depremle yaşadığımız asrın felâketine karşı bugünlerde harikulâde bir yardımlaşma ve dayanışma gayretine şahit olmaktayız.

Tarihin garip bir tecellisi olarak, bir yanda elem verici bir musibeti yaşarken, bir yandan da huzur ve mutluluk verici bir tablo ile karşı karşıya bulunmaktayız. Tıpkı, yüz üç sene evvel olduğu gibi.

Ülke “tek yürek” oldu. Bütün tv kanallarının ortak yayınıyla ülke ve dünya çapında bağışlar toplandı. Toplanan meblağ ile neredeyse yıkılan veya içinde oturulamayacak derecede ağır hasar gören ev-bina sayısı kadar konut inşa edilebilecek inşallah. Bu, şüphesiz güzel ve takdire şayan bir gelişme. Belki dünyada böylesine bir yardımlaşma-dayanışma ruhuna rastlayamazsınız.

Günün tarihine tekrar dönecek olursak…

Osmanlı’da son mebus (milletvekili) seçimleri 7 Kasım günü başladı. Seçimlerin tamamlanması yaklaşık iki aylık bir süre aldı.

Yeni seçilen mebusların İstanbul’daki takdire şâyân icraatlarından biri, Erzurum ve Sivas Kongresi’nde geliştirilip kararlaştırılan Misâk–ı Millî’yi bir kapalı oturumda “Ahd-ı Millî Beyannâmesi” adıyla kabul etmesidir. (28 Ocak 1920)

“Millî Yemin” anlamına gelen Meclis’in bu Beyannâmesi, 17 Şubat günü basın yoluyla bütün ülke ve dünyaya ilân edildi.

“Misâk-ı Millî”, Birinci Dünya Harbinin sonu olarak kabul edilen Mondros Mütarekesi’yle (30 Ekim 1918) belirlenen sınırlar içinde yaşayan “Osmanlı İslâm çoğunluğu”nun bir ve bölünmez bütünlüğünün kabul edilmesi anlamını taşıyor. Bu sınırlara Edirne ve Kırklareli’ye kadar olan Trakya Bölgesi ile Anadolu coğrafyasının tamamı dahildir. Aslında daha başka kısımları da var. Ama, onlar başka bir yazının konusu.

Birinci Dünya Savaşı’nın mağlûbiyeti sebebiyle, yedi düvelin Türkiye’ye karşı başlatmış olduğu dehşetli işgal ve istilâ şartları altında, ideal mânâda bir seçimin yapılmasını imkânsız kılıyordu. Bu sebeple, mebusların hemen tamamı, kendini vatan müdafaasına adamış olan Millî Cemiyetleri’n uygun gördüğü adaylar arasından seçilmiş oldu.

1920 yılı başlarında İstanbul’da toplanan milletvekilleri, aynı zamanda son Osmanlı Meclis-i Mebûsânın mebusları olarak tarihe geçtiği gibi, Anadolu’nun kurtuluşu için Ankara’da teşkil olunan Millet Meclisi’nin de kurucu mebusları oldular.

Demek ki, bu milletin ruhunda-vicdanında takdire şayan bir yardımlaşma ve dayanışma meziyeti var. Zaruri ihtiyaç hasıl olduğunda, o ruh ve şuur hemen harekete geçip derde devâ olmaya-bulmaya çalışıyor. Bugünlerde yaşadığımız tarifsiz acılar, yine aynı şekilde devâ bulacak inşallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*