Mizah

“Güleriz, ağlanacak halimize” sözü bu savunma mekanizmasını belki de kısa ve öz olarak açıklamaktadır. Son dönemlerde mizah, sosyal hayatın çok önemli bir parçası ve ölçüsüz şekilde gelişen bir furyası haline dönüşmüş gibidir. Tiyatro, sinema ve gösteri sanatlarının önemli bir unsuru haline gelmiş ve “stand-up” gibi adlar verilen uygulamalarla özellikle gençlerin rağbet gösterdiği bir alan olmuştur.

 

Bu hal, toplumun yüz yüze kaldığı duygusal çatışmalar ve maruz kalınan stres etkilerinin büyüklüğünü göstermektedir. Çünkü Amerikan Psikiyatri Birliği bu mekanizmayı; “birey[in], emosyonel (duyusal) çatışma ya da iç ve dış stres etkilerine, çatışma veya stres etkenlerinin eğlendirici veya alaycı yönlerini vurgulayarak tepki ver[mesi]” şeklinde tanımlamaktadır. Herhangi bir unsur veya nesneye karşı aşırı mizahi ve alaycı yaklaşım, aynı zamanda o unsur veya nesnenin, kişini iç aleminde oluşturduğu stresin de bir göstergesi olabilir. Mesela; ölüme, ahirete, kadere karşı mizahi ve alaycı tavırlar, kişilerin duygu aleminde bu kavramlarla ilgili olarak yaşadığı çatışmaların, bunların ferdin iç aleminde ne denli etkili stres faktörleri olduklarının da bir göstergesidir. Zalim insanların masumlara ya da tarih boyunca inançsız insanların inançlı insanlara alaycı ve mizahi bakışları, bu insanların ruh boyutunda yaşadıkları stres ve çekişmeleri göstermektedir. Bu, yaşadıkları vicdan azabını bastırmaya yönelik bir savunma mekanizmasıdır.

Gülmek, neşeli olmak özünde güzel bir durumdur. Ancak vasat mertebesi ile gaflet boyutu arasında çok ince bir çizgi vardır. Tebessüm, her haliyle sıcak gelen, sıcaklık veren, ruhu rahatlatan bir tavırdır. Muhtemelen her tebessümde çalışan yüz kasları ile beraber seretonin gibi neş’e, zindelik ve enerji veren maddelerin düzeyi de kanda artıyor. Kahkaha ise daha çok gafleti çağrıştıran ve masivayı ön plana çıkaran bir tavır gibidir. Bu anlamda ağlamak bile kişiye uhrevi hayatı açısından daha fazla kazanımlar ekliyor ve depresif hale daha etkili bir çözüm oluyor. Herkes kendi hayatında tecrübe etmiştir; kahkaha ile kendinizi daha hevai ve Yaratıcıya uzak bir ruh halinde hissederken, ağlamakla O’na daha yakın olduğunuzu, acziyetinizin gerisinde sizi kucaklayan sonsuz bir kudreti hissedersiniz. Tavırları ile her şeyin vasatında olmuş ve hayatı bütün insanlığa örnek, edeb ve hayanın bir insan suretinde tecessümü Hazret-i Muhammed (a.s.m.), bizlerin O’nun bildiklerini bilmemiz halinde çok daha az gülüp, çokça ağlayacağımızı haber veriyor. Belki bu anlamda ağlamak, gaflet halinde gülmekten çok daha neş’eli, hayata bağlayıcı, enerjiyi arttırıcı, duygularda sükun ve kararlılığın kaynağı olan bir haldir. Bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan, sonsuz bir kudret ve ilim sahibi Kadir-i Zülcelal’e dayanarak ağlamak, dünyanın en lezzetli hallerinden biridir. Bu hali küçücük bir numune şeklinde yaşadığımız, küçük yaşlardan beri annemizin omzuna başımızı dayayarak ağladığımız halleri hatırlayalım. Hangi kahkaha o halin ulviliğini, letafetini, ruha inşirah veren serinliğini ve dinginliğini yaşatabilir!

Kahkaha ve alay aslında bir kaçış halidir. Asli boyutuyla iyiliği, güzelliği, dinginliği, sadeliği, basitliği ve sonsuzluğu arayan ruh, varlık alemindeki kesret ve kargaşa karşısında büyük bir stres yaşar. Ya bu halin farkına varıp aczini, fakrını kabul ve idrak ederek aslına dönecektir ya da görmezden gelerek, bakmayarak kaçacaktır.

Yaratıcı karşısında aczini anlayıp, O’na yöneldiğinde; zayıflığında büyük bir güç, fakirliğinde sonsuz bir zenginlik, sadeliğinde aklın ve dilin ihata edemeyeceği bir şatafat bulur. Oysa dünyaya dalmak, her türlü zevkin peşinde koşmak, eğlence ve sefahat bir kaçıştır. Gaflet halindeki dans adı verilen tepinmelerin, kahkahaların arka planı derin yaralar, onulmaz çaresizlikler ve yalnızlıklardır. Işıl ışıl şehirlerin, diskoların, barların arka planı karanlıklar, yalnızlıklar ve çaresizliklerin sonrasında bunlara kontrolsüz, ölçüsüz, şuursuz şekilde çözüm arayışlarıdır. Kovalayan arslandan kaçarken kuyuya veya uçuruma kendini atmaktır ki, depremler sırasında balkondan kendini atma refleksine benzer bir haldir. Ruh yaralarına, manevi buhranlara eğlenmek ve kahkahalarla çözüm bulacaklarını zannedenler, ancak yaraların üzerini örtmekle, derinlerde gelişmesine zemin hazırlarlar. Günümüz toplumunda sosyal bir problem haline dönüşmüş kolektif depresyon ya da kolektif maniler, toplu mizaç bozuklukları tarzında önümüze çıkmaktadır. Gençlerde görülen problemlere ilgisizlik, şaka ve mizahilik üzerine oturtulmuş tavırlar sağlıklı ve neşeli bir toplum yapısının değil, anlam kazandırılmamış, tatmin edici bir hedefi olmayan ve dağınık bir hayat anlayışının tezahürü şeklinde önümüze çıkmaktadır. Aslında kullanılan dil ruh halinin yansıması gibidir. “Kıl oldum abi!”, “yaaa!…”, “Ooolum…!”, “Lan…!”, “manyak”, “deliler gibi eğlendik!”, “hayvan gibi yedik!” gibi pek çok örnek ruhlardaki dağınıklığın, derli toplu bir bakış açısı bulunmamasının, kişiliklerin oturmamışlığının lisanla dışa yansıması olmalıdır.

Hiç bir problem boşvermekle, düşünmemekle, lakayd kalmakla, alaya almakla, mizahi bakmakla veya neş’eli olmaya çalışmakla çözülmez. Bunların hepsi birer çözüm değil, kaçış halleridir. Kaçış ise genellikle kontrolsüz, sonu nereye varır bilinmez bir ilerlemedir. Varlık aleminin önümüze koyduğu stresler, duygu aleminde yaşadığımız çatışmalar fıtri bir karşılık bulması ve Yaratan’a dayanarak çözüm arayışı olması halinde bir ruhi inkişaf ve tasaffi halidir. Zorluklar karşısında mücadele azmi ile inkişaf etme istidadında olan kabiliyetleri inkişafa yöneliktir. Bu mücadele zemininde ruhtaki kabiliyetlerini inkişaf ettirenler ebedi bir hayata, sonsuz bir cemale namzettirler. Aynen binlerce hücre içinde birinin, çetin bir mücadele sonucu hedefe ulaşıp, varlığa müfettiş makamına yükselmiş biz insanların çekirdekliğini oluşturması gibi. Her zorluk ve buna karşılık verilen her mücadele bazı kabiliyetlerin inkişafına vesile olacak ve sonsuz sınırsız nimetleri tadıp, algılayıp onlara nazir olabilecek özellikleri ruha kazandıracaktır. “Vur patlasın, çal oynasın!” tarzı kaçışlar yerine musibetin, stresin, çatışmanın üzerine talepkârane bir tevekkül ile gitmek ve merdane karşılamakla, kaçış yerine samimi bir yüzleşmekle her çatışma, her stres hayatta yeni bir kazanıma ve uhrevi alemlere yönelik algılarımızın gelişmesine zemin olacaktır. Alay etmek veya mizah boyutunu nazara alarak kaçmak yerine; üzüntüyü, sıkıntıyı, yorgunluğu, stresi göğüsleyerek bunun ruhumuzdaki etkilerinden Yaratan’a dayanarak kurtulmaya gayret etmek, daha çok mutluluk verici ve ulvi neşelerin zemini bir hal olmalıdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*