M. Kemal, opera ve mescit

alt

Başbakanın “Gereksiz yere hapiste tutuluyor” dediği Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ, cezaevinde geçirdiği vakitleri kitap yazmak için değerlendirmiş.

Ve M. Kemal’le ilgili kitabını tamamlamış.

Bir yerinde operadan da söz ediliyormuş:

“Mustafa Kemal, Şakir Zümre’ye Sofya’da ateşe militer iken opera seyrettikten sonra şöyle diyor: Balkan harbinde Bulgarlara neden yenildiğimizi şimdi daha iyi anlıyorum. Baksana, operaları bile var, sanatkâr yetiştirmişler. Böyle bir sanatı yaratan toplum, kolay kolay yok edilemez. Bizim memlekette de operaya sahip olacağımız gün gelecek mi?” (Hürriyet, 6.6.12)

Peki, daha sonra ne oldu?

Kurtuluş Savaşında, operaya sahip olmadığımız halde Yunanları “denize döktük.” Acaba onlar da operaları olmadığı için mi yenildiler?

Ama asıl mesele: Biz operasız olmamıza rağmen nasıl oldu da Yunanları püskürtebildik?

Bu suallerin cevapları hâlâ bir muamma.
Neyse ki, zaferden sonra başlatılan devrimler çerçevesinde Devlet Opera ve Balesi kurulmak suretiyle nihayet bizim de operamız oldu; yanına baleyi de ekledik. Böylece dünya durdukça sırtımızın yere getirilemeyeceği bir güce eriştik!

Ve geldiğimiz en son noktada, operaya mescit koyma bahtiyarlığını da yaşamak üzereyiz.

Gerçi “Dindarlar operadan ne anlar?” diyenlerle, “Ne münasebet, niye anlamasın? Onların da çağdaşlığın nimetlerinden istifade hakkı yok mu?” diyenler arasındaki tartışma devam ediyor.

Ama belli olan birşey var:

AKP ile atağa kalkan “dindar Kemalizm,” operayı mescitle buluşturarak bir hamle daha yapıyor. Şimdi bu çalışmanın tamamlanıp, operadaki mescidin törenle açılışı aşamasına gelinmesini ve Erdoğan’ın kürsüye çıkarak “İşte çağdaş, muhafazakâr ve dindar Türkiye!” diye haykırmasını bekleyelim. Az kaldı, biraz daha sabır…
***
Niye herkes Atatürkçü yapılamadı?

Prof. Dr. Ayla Oktay başka bir konudaki görüş ve kanaatini dile getirirken “Yıllarca Atatürk ilkeleri okutuldu, herkes Atatürkçü mü oldu?” diye bir sual sormuş (Habertürk, 7.6.12).

Bu sualin akla getirdiği iki soru:
Atatürk ilkelerinin yıllarca okutulmasına rağmen herkesin Atatürkçü olmadığı ifade edilerek, “Demek ki dayatma yok, istemeyenler Atatürkçü olmayabiliyor” mu denilmeye çalışılıyor?

Yoksa “Bu kadar okutulduğu halde herkes Atatürkçü olmuyorsa, burada bir problem ve başarısızlık var” sonucu çıkarılarak bunun sebeplerine yönelik bir sorgulama çağrısı mı yapılıyor?

Birinci ihtimal ciddîye alınamayacağına göre, ikinci şıkta yoğunlaşılması ve onca beyin yıkama gayretine rağmen neden herkesin Atatürkçü kalıplara sokulamadığının tahlili gerekiyor.

Bu noktada, Müflis Proje: Kemalizm kitabımızdan şu satırlara yine göz atmakta fayda var.
“(…) Bütün devlet imkânları sonuna kadar kullanılarak gerçekleştirilen bunca operasyonla arzu edilen netice elde edilebildi mi?

“Cevabı, MGK’nın en son asker kökenli Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç, görevi bırakırken yaptığı devir-teslim konuşmasında şöyle verdi:

‘Çağdaşlaşmanın temeli olan Atatürkçü düşünce sistemini toplumun her katmanına yayamadığımız bir gerçektir.’ (Vatan, 26.8.03)

“Bu itiraf, Mehmet Ali Kışlalı’nın Radikal yazarı olduğu günlerde zaman zaman yazdığına göre, bazı generallerin kendi aralarında yaptıkları değerlendirmelerde sık sık ‘Atatürkçülüğü topluma anlatamadık ve mal edemedik’ diye yakındıkları bilgisiyle de örtüşüyor.” (s. 27)
***
Adalet Ağaoğlu’dan bir harf devrimi hatırası

Yazar Adalet Ağaoğlu, harf inkılâbının kendi ailesindeki buruk yansımasını şöyle aktarmış:
“Türkçe ezan okumanın mecburî kılındığı dönemde dün Osmanlı âlimi olan babam ertesi gün cahil oluyor. Yeni Türkçe de bilmiyor çünkü. Böyle bir ikilem yaşanıyor…” (Star, 3.6.12)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*