“Muannidâne muâraza” siyaseti…

Siyasetteki çirkin propaganda ve “kaset savaşları”yla sathî ve seviyesiz politik polemikler, aslında en başta ülkeye kaybettiriyor. Akl-ı selimden ve sağduyudan uzaklaşılmakla, asimetrik kışkırtmayla birbirini yaralamasıyla topyekûn siyasetin de itibarı zedeleniyor…

“Seçim beyannâmleri”nin tartışılmadığı, Türkiye’nin önünde devasa problemlerin konuşulmadığı süreçte, “inadına muâraza siyaseti”, karşılıklı gerginlik ve öfkeleri daha da azdırıyor.

Ve olup bitenler, Bedüzzaman’ın “İslâm kahramanı Adnan Menderes”e yazdığı mektuptaki siyasete ikazını hâdiselerin nezdinde bir defa daha haklı çıkarıyor…
Kur’ân’ın birçok âyetinde tekrarla ehemmiyeti te’yid edilen “Hiçbir günâhkâr, başkasının günâhını yüklenemez (başkasının hatasıyla suçlanamaz)” meâlindeki (En’âm Sûresi, 164) âyetin hakikatini tefsirde, “siyaseti hâzıradaki particilik taraftarlığı ile bir câninin cinâyeti yüzünden pek çok mâsumlara, taraftarlarına, akrabalarına şeni (kötü-fena) gıybetler ve tezyifler edilip bir tek cinâyetin yüz cinâyete çevrilmesi ve gâyet dehşetli bir kin ve adâveti damarlara dokundurup kin ve garaza mukabele-i bilmisile mecbur ediyor” mânevî ihtarının ehemmiyetini ortaya koymakta. (Tarihçe-i Hayat, 533-537)

“İÇTİMÂÎ VE SİYASÎ İRTİCA”

Zira “bir tâifeden, bir cereyandan, bir aşiretten bir ferdin hatâsıyla o tâifenin, o cereyanın, o aşiretin bütün fertleri mahkûm ve düşman ve mes’ul tevehhüm edilmekte (sanılmakta); bir hatâ, binler hatâ hükmüne geçirilmekte…”
Bunun “ittifak ve ittihadın temel taşı” olarak nitelendirdiği “kardeşlik ve vatandaşlık, muhabbet ve uhuvveti (mânevî kardeşliği) zîr ü zeber ettiğini önemle nazara veren Bediüzzaman’ın Kur’ânî tesbitleri, bugünün siyasî ahlâktan mahrum politikanın bâdirelerini haber vermekte.
“Kardeşi de olsa, aşireti ve tâifesi de olsa, partisi de olsa, o cinâyete şerik (ortak) sayılmaz. Olsa olsa, o cinâyete bir nevî tarafgirlikle yalnız mânevî günahkâr olup âhirette mesul olur, dünyada olmaz” izâhı bunun içindir.
Yine bunun içindir ki 1950’lerin siyasî tartışmalarına karşı, “Başvekile ve dindar mebuslara verilmek üzere” yazdığı “gâyet ehemmiyetli bir hakikattir” başlıklı mektubunda, bu tür siyasetin vatana ve millete büyük zarar veren içtimâî ve siyasî “büyük tehlike”sinden sakındırır. (Emirdağ Lâhikası, 318-321)
“Garazkârâne ve anûdâne (inadına) particilik” diye tanımladığı inadına siyasî taraftarlığın, vahşet ve bedevîlik devirlerinden kalma “vahşiyâne kural”ın “medeniyet” perdesindeki çağdaş “içtimaî ve siyasî irtica” olduğunu bildirir. Bunun yeryüzünde, toplumlarda huzur, adâlet, güvenlik ve barışı mahvettiğine dikkat çeker.
Bundandır ki Bediüzzaman’ın bu beyânı, “insanlık cemiyeti ile İslâmiyet milliyeti için hamiyetle çalışanlar”a olduğu kadar, doğrudan “milletin hâkimiyeti ve memleketin selâmeti için çalışan ehl-i siyaset” dediği siyasetçileredir…

“MUKABELE-İ BİLMİSİL SİYASETİ”!

Neticede, rakip siyasetlere hayat hakkı tanımayan particilikle, millete ve vatana “âdilâne hizmete muvaffak olunamadığından, toplum tehlikeli siyasî ayrışma, kamplaşma ve kutuplaşmaya itilir.
Dahası, “muannidâne muâraza”yla savrulan siyasî irâde, vatanın ve milletin menfaatine, asâyiş ve emniyeti muhâfazaya yetersizlikle, içte ve dışta maddî ve mânevî rüşvetlere mecbur hale getirir…
Hak uğruna olmayan siyasî cedelleşme ve inadına particilikle, siyasî ve sosyal kaosla kalmaz; dahilde “birbirine karşı gelen muannid ve muârız kuvvetlerin kuvvetsiz kalıp kuvvetsizlikle zayıflanmaları” sonucu, birlik ve beraberlik isteyen ülke ve millet meselelerinde demokratik mutâbakattan yoksun ittifaksızlıktan gelen zâfiyetle, hâriçte “ecnebînin politikasına âlet olur.”
En dehşetlisi, kin ve garazın hükmettiği “misliyle mukabele” siyaseti, siyasî karşıtlığı ve kavgayı körüklemekle milletin ortak yaşama şuurunu tahrip etmekle sosyal hayatı zehirlemenin yanı sıra, “hâriçteki düşmanların parmak karıştırmalarına zemin hazırlar.”
Maazallah “etnik-ırkî” ve “mezhebî” tefrikanın tahrikiyle iftirak fitnesi, evvela mânevî birlik bağlarını kopartır, ardından kardeşi kardeşle çatıştırır, daha tâmir edilemez ve iyileşip kapanamaz yaralar açar; “gizli, ifsadçı, anarşi hesâbına çalışan komiteler”in ifsadıyla milletin bütünlüğünü bölüp parçalayan eden vahim içtimâî belâlara ve fitnelere, ayrılıkçılığa sebebiyet verir.
Biran evvel bu “muannidâne muârazalı, garazkâr, tarafgir, mukabele-i bilmisil siyaset” inden vazgeçilmesi gerekir. Vatan ve milletin selâmeti, vatandaşların mânevî kardeşliği ve birliği hatırına…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*