Muhabbet fedaileriyle muhabbet gezisi

Ankara’nın puslu caddeleri, sabah erkenden işine yetişmeye çalışan insanlar, sokakları temizleyen işçiler, yolu açmaya çalışan trafik polisleri, araba kornaları, simitçi çocuk, yol çalışmaları, kasvetli bir hava ve bir tünel…

Yarım dakika bir karanlık. Ankara geride kaldı.

Uzun zamandır görmek istediğimiz mekânları görmek için geçen Cumartesi sabahı Ankara’dan saat 6.00 civarı arabamızla çıktık. Amaç hiçbir zaman sadece gezmek olmadı. Asıl amaç gezdiğimiz mekânlardaki ağabey ve kardeşlerimizi ziyaret etmek, Üstad Hazretlerinin bulunduğu mekânları görmek, muhabbet etmekti. İlkini geçen sene Kasım ayında gerçekleştirdiğimiz Muhabbet Gezilerinin bu sene de ikincisini, Ankara-Keçiören Üniversite talebeleri olarak Afyon, Uşak ve İzmir’e düzenledik. Hepimizde finallerin ve yoğun Ankara programlarının bitmesinin vermiş olduğu bir rahatlık ve sevinç var. Kaptanımız Ahmet Paşalı ve gezi rehberimiz Mustafa Küçükoğlu ağabeylerimiz ile beraber duâ ve Üstadımızın inayetiyle düşüyoruz yollara. Bu zamana kadar ailemizle birçok şehir dolaştık belki de, ancak muhabbet fedaileriyle gezmek her zaman daha bir güzel ve lezzetliydi.

Kayalıkların en tepesine dikilmiş tarihî bir kale, Konya’dan sonra Mevlânâ’nın ikinci dergâhı, Mevlevî Dervişlerin sokaklarında semaları ile ziyaretçilerini karşıladığı, manevî havasını hemen hissettiren bir şehir Afyon… Saat 8.00 ve güneş sıcaklığı ile hâkimiyetini gösterirken giriyoruz Afyon’a. Afyon İlme Hizmet Vakfı’nda ağırlıyor ağabeylerimiz bizleri. Meşhur Afyon Sucuğu ve kaymağı ile hazırlanmış mükellef bir kahvaltı sofrası hepimizi uyandırıyor, canlandırıyor. Ardından başlıyoruz gezimize. İlk ziyaret yerimiz Üstad Hazretlerinin Afyon Mahkemesi sırasında kaldığı evi oluyor. Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği tarafından restore edilen evi ziyaret ederken Mustafa Ağabeyimizden Üstad Hazretlerinin Afyon Mahkemesi ve Afyon hapsini bir kez daha dinliyoruz. Kısa bir şehir turundan sonra Mevlevî Dervişlerin hayat şeklinin canlandırıldığı ve Mevlânâ Hazretlerinin yedinci evlâdı Sultan Divanî Mehmet Semai’nin de türbesinin bulunduğu Mevlânâ Camii’ne gidiyoruz. Kılınan namaz ve edilen duâlardan sonra ikinci durağımız olan Uşak için düşüyoruz yollara. Vaktimiz olsa biraz daha gezmek isterdik Afyon’u. Her şeyi geçtim, sadece enfes sucuklarını tadabilmek için dahi tekrar gidebilirim.

Uşak’ta bulunan ağabey ve kardeşlerimiz ile şehir turu yapıyor, tarihî cami ve mekânları geziyoruz. Uşak’ta bizleri bir cenaze karşılıyor. Uşak’taki vakıfta bulunan ve hizmet eden ağabeylerimiz bizleri karşılayarak Uşak Köyünün Merkez Camii’ne getiriyorlar. Burada, sadık bir Nur Talebesi olduğunu öğrendiğimiz ağabeyimizin cenaze namazını kılıp kabre defnedip vakfa geçiyoruz. Uşak’a yolu düşen kardeşlerimiz şunu unutmasınlar ki Uşak’taki vakıfta her akşam kesintisiz Risale-i Nur sohbeti var, ocağın üzerinden de çay hiç eksik olmazmış.

Vakfa geçtikten sonra ağabey ve kardeşlerimiz ile tanışıyoruz. Cenaze namazını kıldığımız ağabeyimiz hakkında duyduklarımız bizleri çok duygulandırıyor. Meğer köyün çobanı olan bu amcamız Nurlara son derece sadık ve her akşam kesintisiz derslere katılırmış. Okuma yazması olmamasına rağmen Risale-i Nur’daki hakikatlerden nasibini alan ağabeyimiz hakkında tanıyanlar; “Biz okurken o daha çok lezzet alır ve anlardı. Cenaze namazına bu kadar çok Nur Talebesinin katılması onu çok mutlu etmiştir” dediler. Bizler de bir kez daha berzah âlemine göçen amcamıza Cenâb-ı Hak’tan rahmet diliyoruz. 

Yapılan hoş sohbetin ardından yemekler yenildi, çaylarımızı içerken ağabeyimiz o güzel sesiyle bizlere ilâhi ve ezgiler okuyarak gönlümüzü fethetti.

AHMED FEYZİ KUL AĞABEY MEVLİDİ
Tam bir Nur Fabrikası olan Uşak’tan çıkıp Üstad Hazretlerinin talebelerinden Ahmed Feyzi Kul Ağabeyimizin mevlidine gitmek için İzmir’e doğru tekrar yola çıkıyoruz. Yolumuzun üzerinde Ödemiş’e, Mehmet Özkan Ağabeyimize uğruyoruz. Yeni Asya büro ve vakfını gezip muhabbet ediyoruz. Her zamanki gibi fikir alış verişinde bulunuluyor ve tekrar buluşmak temennisi ile devam ediyoruz. Akşam ancak varabildiğimiz Tire’de ağabeylerimiz bu sefer de karşılıyor bizleri. Gazetemiz yazarlarından Ali Ferşadoğlu’nun semineri olduğunu öğrenince akşam seminere iştirak ediliyor. İlk muhabbet gezimizde de Ali Ağabeyimiz ile Yalova’da karşılaşmış, sohbetini dinleme fırsatı bulmuştuk, bu sene de tevafuk burada karşılaştık.
Gece Tire’de kaldıktan sonra sabah erkenden “Ey bakiye vasıl olmuş fani!.. Hâlık-ı Kerîm’in bunca iltifatını nankörlükle karşılamaktan başka bir vaziyeti bulunmayan bu ednâ-yı mevcudat, nâil olduğun derece-i makbuliyetten bir katresinin olsun, kendine ihdâsını senin şevket ve kereminden bekliyor. Ne olur, beni kendine alıp hizmetinle müşerref kılsan. Ne olur, Habib-i Kibriyâya (asm) benim de kendisinin hizmetine intisabım için ve Onun uşşâkının asgarı ve hikmet ve nurunun dellâlı olmaklığım için yalvarsan, ah!” diye Üstad Bediüzzaman Hazretlerine yalvaran, Nurun Avukatı Ahmet Feyzi Kul Ağabeyimiz için İzmir Çamlık’ta düzenlenen mevlide gidiyoruz.
Öncelikle kabirlerini ziyaret edip okunan Kur’ân-ı Kerim’i dinliyor, ardından kabirleri başında kısa bir ders okuyoruz. Sadece Ahmet Feyzi Ağabey değil Üstadın ‘O haslar içerisinde her sabah duâmıza hissedardır’ dediği Hasan Atıf Egemen ve yine Ege’de Risale-i Nur’un inkışafına sebep olan Nur şakirtlerinden Mehmet Kul ve Vanlı Hasan Tanrıtanır Ağabeylerimizin kabirleri de burada yan yanalar. Kabir ziyaretinin ardından yaklaşık 3 bin kişinin bulunduğu mevlid-i şerifin yapıldığı tepeye çıkıyoruz. Mevlidde M. Sungur, Mehmet Fırıncı, Abdulkadir Badıllı ve Said Özdemir ağabeylerimiz, yapmış oldukları dersler ile katıldılar. İnşaallah ileride Üstad Hazretleri ve talebeleri için Urfa, Barla ve Van merkez olmak üzere, toplu mevlidler ve sabit programlar düzenleyerek bu önemli vazifeyi umuma mal ederek yerine getirebiliriz.
EGE’NİN İNCİSİ İZMİR…
Son olarak dolu dolu geçecek İzmir yolculuğumuz başladı. Otobüsle önce Konak’a gittik. Pazar günü ve havanın da çok güzel olmasından dolayı oldukça kalabalıktı meydan. Konak’tan Devlet Tiyatrosu’nun önünden yürüyerek Asansör’e gittik, İzmir’e tepeden bakmak için… Asansörden sonra sahilden yürüyerek tekrar Konak’a döndük. Meydandaki en önemli eserlerden biri İzmir’in simgesi haline gelen Saat Kulesi ve onun yakın arkadaşları güvercinler. 1901’de II. Aldülhamid’in tahta çıkışının 25. yılı için yaptırılan 25 m. yüksekliğindeki kulenin dört tarafında da çeşmeleri var. Tepesindeki saat ise Alman İmparatoru 2. Wilhelm’in armağanı imiş. Meydanın ortasında yer alan Saat Kulesi, hemen karşısında yer alan firuze çinilerle süslü ufacık Konak Yalı Camii ile birlikte Konak Meydanı’na çok güzel bir görüntü katıyor.
İzmir’i hiç görmeyenlerin bile bildiği Kordonboyu, ününü hak eden bir güzellikte. Bir yanı masmavi İzmir Körfezi, diğer yanı çimenlerine uzanılan, bodur ağaçlarının altında oturulan Kordonboyu’nda hiç sıkılmadan saatler geçirebilirsiniz. Dilerseniz sizi bekleyen faytonlarla da bir tur atabilirsiniz. Konak Meydanı’nda Kordonboyu’na ilk girilen yer Pasaport olarak biliniyor. Pasaport İskelesi, dalgalı siyah-beyaz zemini, sarı iskelesiyle çok güzel görünüyordu.
İzmir şehir turundan sonra inşaatı bitmek üzere olan yeni vakıf binasını geziyoruz. Bu arada İzmir’in iç kesimlerini de görmüş olduk. Bizler için tam bir hayal kırıklığı oluyor açıkçası. Çünkü son derece çirkin bir şehirleşme hakim. Ayrıca sokak ve caddelerin bakımsızlığı İzmir’e yakışmıyordu. İzmir Belediye Başkanına buradan duyurulur…
Hava kararmaya başlasa da, içimizdeki başka yerleri de görme isteğiyle Ankara’ya dönüş yolculuğumuz başlıyor. Bütün gezi boyunca bizleri ağırlayan ve gezdiren ağabey ve kardeşlerimize bir kez daha teşekkür ediyoruz. Duâ ile…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*