Muhabbette istikamet

Bu aralar Barla Lâhikası’nda yer alan Binbaşı Asım Ağabeyin mektubunu tefekkür etmekteyim. Kendi hayatımdan, müşahede ettiklerimden mukayeseler yapıyorum. Bunların bir kısmını paylaşmak isterim.

Şöyle diyor yazdıklarında:

“Ruhumun siz Üstadıma karşı incizap ve meclubiyeti, yüzde beş şahsınıza karşı ise, doksan beşi neşr-i envâr-ı hakikat ve dellâllığında bulunduğunuz Kur’ân-ı Hakîm şerefine tâzim ve tekrimdir.” (Barla Lâhikası, s.77)

Muhabbeti Allah’ın rızasını kazanacak şekilde nasıl kullanmamız gerektiğine dair Risale-i Nur Külliyatı’nda muhtelif konular var. Barla Lâhikası da adeta bir laboratuvar gibi öğrenilen hakikatlerin hayata nasıl aktarıldığı ile ilgili ilginç tahlillerle dolu.

Binbaşı Asım Ağabeyin mektubu da bunlardan biri. Muhabbetimizi nasıl kullanmamız gerektiğine dair matematiksel bir veri ile bu geniş hakikati özetlemiş.

İSTİKAMET ŞEHİDİ

Bediüzzaman Hazretleri’nin “İstikamet şehidi” olarak vasıflandırdığı bu muhterem zat mahkemede hakime doğruyu söylese hizmet zarar görecek, yalan söylese bir mü’mine yakışmayacağından “Ya Rab! Canımı al!” duâsını etmesiyle birlikte oracıkta ruhunu Rahman’a teslim etmişti.

Muhabbette de “istikamet” üzere olduğunu göstermiş ki, başta zikrettiğimiz ifadeleri aynen Üstadı tarafından kitaba alınmış.

Helâl daire içinde bizler birbirimizi “bugünün bir de yarını var” düşüncesiyle ahirete iman noktasında muhatap oluruz. Ahiret kardeşi olarak severiz.

İkinci hayatta birbirimizin yüzüne bakabilecek halimiz olmalı değil mi?

MOLLA ABDULLAH

Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatında önemli bir yeri olan Ağabeyi Molla Abdullah ile arasında geçen şu olay da muhabbette istikamet noktasında bize ışık tutacaktır:

“O merhum kardeşim, evliya-i azimeden olan Hazret-i Ziyaeddin’in (ks) has müridi idi.

Ehl-i tarikatça, mürşidinin hakkında müfritane muhabbet ve hüsn-ü zan etse de makbul gördükleri için, o merhum kardeşim dedi ki: ‘Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u âzam gibi herşeye ıttılâı var.’ Beni onunla raptetmek için çok harika makamlarını beyan etti.

Ben de o kardeşime dedim ki: ‘Sen mübalâğa ediyorsun. Ben onu görsem, çok meselelerde ilzam edebilirim. Hem sen benim kadar onu hakikî sevmiyorsun. Çünkü kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u âzam suretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin. Yani o ünvanla bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde-i gayb açılsa, hakikati görünse, senin muhabbetin ya zâil olur veyahut dörtten birisine iner. Fakat ben, o zât-ı mübâreki senin gibi pek ciddî severim, takdir ederim. Çünkü, Sünnet-i Seniye dairesinde, hakikat mesleğinde, ehl-i imana hâlis ve tesirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Perde açılsa ve hakikî makamı görünse, değil geri çekilmek, vazgeçmek, muhabbette noksan olmak, bilâkis daha ziyade hürmet ve takdirle bağlanacağım. Demek ben hakikî bir Ziyaeddin’i, sen de hayalî bir Ziyaeddin’i seversin.”

Benim o kardeşim insaflı ve müdakkik bir âlim olduğu için, benim nokta-i nazarımı kabul edip takdir etti.

HÜLÂSA

Molla Abdullah örneğinden anlıyoruz ki, helâl daire içinde de “müfritane muhabbet ve hüsn-ü zan” söz konusu olabiliyor. Her şeyin olduğu gibi muhabbet ve hüsn-ü zannın da aşırısı zararlı olabiliyor.

Rabbimiz, muhabbetimizi ve bütün duygularımızı “istikamet” üzere kullanmayı nasip etsin!

Yasemin Güleçyüz

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*