Mukadderat gecesi

"Allahım! Azâbından affına, gazabından rızana sığınıyorum. Sen’den yine Sana iltica ediyorum. Seni gereği gibi hamd etmekten âcizim. Sen Seni sena ettiğin gibi yücesin.”

Bu gece; İslâm’ın mukaddes gecelerinden birisi ve Kamerî aylardan Şaban ayının 15. gecesi olan Berat Gecesi, yani mağfiret gecesidir. Bu gecenin kudsiyetini izah etmeden önce berat kelimesinin anlamını vermek daha doğru olur.

Berat; borçtan, isnat olunan bir suçtan ve bir hastalıktan kurtulmak demektir. Aynı zamanda devlet büyükleri tarafından verilen fermanlara da berat ismi verilir. Verilen vergiler karşılığında alınan makbuzlara da berat denir.

Müslümanlar da, Allah’a gönül verenler de bu gece bir çok günahtan arınmış ve yüzleri ak olarak Allah’ın kurtuluş beratını almış olurlar.

Berat Gecesinin asıl kudsiyeti, bizleri nefis muhasebesine dâvet etmektir. Müslümanlar bu gecelerde iç âlemine dönerek işlediği hayır ve şerrin muhasebesini yaparak ebedî yolculuğa hazırlanmalıdırlar. Nasıl ki; günlük hayatta bir tüccar geçen yılın sonunda, yeni yılın başında ticârî hayatının bir muhasebesini yapar, elde edilen sonuçlara göre kârda veya zararda olduğu anlaşılır ve eğer kârda ise, aynı usûllerle ticaretini devam ettirir; zararda ise, zarar ettiği yanlışları belirler ve onların telâfisi için çalışırsa; aynen bunun gibi Berat Gecesinde de bir mü’min bir yıllık hayatının muhasebesini yapmalıdır.

Bu geceye kudsiyet veren olay, Duhân Sûresi’nde (44/3) Kur’ân’ın “mübarek bir gecede” indirildiğinin ifade edilmiş olmasıdır. Kur’ân-ı Kerimin iki türlü indirilişi söz konusudur. Birisi; Levh-i Mahfuz’dan dünya semasına toptan inmesi. İkincisi, oradan da, Kadir Gecesinde Peygamberimize (asm) peyder pey indirilmeye başlanmasıdır. Berat Gecesinde birinci hadise cereyan etmiştir.1

Hz. Peygamber (a.s.m.): “Allah Teâlâ (rahmetiyle) Şaban ayının on beşinci gecesi dünya semasında tecellî eder ve Kelb kabilesi koyunlarının kılları sayısından daha fazla kişiyi bağışlar”2 buyurmuştur. Bir başka hadiste de Peygamberimiz (a.s.m): “Şabanın ortasında gece ibadet ediniz. Allah o gece güneşin batmasıyla dünya semasında tecelli eder. Ve fecir doğana kadar, ‘Yok mu Benden af isteyen onu af edeyim, yok mu Benden rızık isteyen ona rızık vereyim, yok mu bir musîbete uğrayan ona afiyet vereyim, yok mu şöyle, yok mu böyle! der”3 buyurmuştur.

Bu gecenin kudsiyeti noktasında Hz. Peygamberimizin (asm) bir durumu şöyle anlatılır:

Hz. Peygamber, Berat Gecesinde yatağına giriyor, sonra tekrar giyiniyor ve Medine kabristanlığına gidiyor. Orada mü’minler için dua ettikten sonra tekrar Hz. Aişe’nin yanına döndüğünde; “Ya Aişe! Bana Cibril geldi ve bu gece Şaban’ın on beşinci gecesidir. Cenâb-ı Hak bu gecede kendisinden başkasının bilmeyeceği kadar kullarını cehennemden uzak eder, fakat bu gece; Allah’a ortak koşanların, kin ve düşmanlık besleyenlerin, sıla-ı rahmi terk edenlerin, ebeveyne isyan edenlerin, hayat ve ihtişamlarına mağrur olanların ve içki düşkünlerinin yüzüne bakmayacaktır”4 buyuruyor. Bundan sonra Hz. Peygamberimiz (asm) Hz. Aişe’den ibadet etmek için izin istiyor ve namaz kılıyor. Namaz kılarken uzun müddet secdede kalıyor; o kadar ki, Hz. Aişe (r.anha), Peygamberimiz ruhunu teslim etti zannediyor.

Hz. Peygamberimiz (asm) secdede şöyle dua ediyordu: “Allahım! Azâbından affına, gazabından rızana sığınıyorum. Sen’den yine Sana iltica ediyorum. Seni gereği gibi hamd etmekten âcizim. Sen Seni sena ettiğin gibi yücesin.”5 Hz. Aişe, Hz. Peygamber’e (asm) secdede iken yaptığı duayı hatırlatınca;

“Ya Aişe! Onları öğrendin mi?”

“Evet, Ya Resûlallah!”

“O halde bunları hem öğren hem de başkalarına öğret. Çünkü bana bu duayı Cebrail (a.s.) öğretti” buyurmuştur.

Bir kısım âlimlerin, kıblenin Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’dan Mekke’deki Kâbe istikametine çevrilmesinin, hicretin ikinci yılında Berat Gecesinde vuku bulduğunu kabul etmeleri de geceye ayrı değer kazandırmaktadır.6

“Berat Gecesi, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin programı nev’înden olması cihetiyle, Leyle-i Kadrin kudsiyetindedir. Herbir hasenenin Leyle-i Kadirde otuz bin olduğu gibi, bu Leyle-i Beratta herbir amel-i salihin ve herbir harf-i Kur’ân’ın sevabı yirmi bine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhûr-u selâsede yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyâli-i meşhurede on binler, yirmi bin veya otuz binlere çıkar. Bu geceler elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için, elden geldiği kadar Kur’ân’la ve istiğfar ve salâvatla meşgul olmak büyük bir kârdır.”7

Bu gecede memur meleklere insanların bir yıl içerisinde işleyecekleri fiillerle ilgili dosyaların tevdi edileceği “Katımızdan bir emirle her hikmetli işe o gecede hükmedilir”8 âyeti işaret etmektedir.

Rızıklarla ilgili dosya Mikail’e (a.s.); harplere, depremlere, sâikalara ve çöküntülere ait olaylarla ilgili dosya Cebrail’e (a.s.); vefat edeceklerle ilgili dosya Azrail’e (a.s.), diğer işlerle ilgili dosya İsrafil’e (a.s.) verilecektir. Hatta rızıklar, eceller, zenginlik, fakirlik, doğum ve ölümler hep bu gecede takdir edilir. O yılın hacıları dahi bu gecede kaydedilir. Herkesin ve her şeyin o sene içerisindeki mukadderatı tesbit edilir. Hatta sokakta yürüyen insanın ve doğacak neslin bile.9

Denildi ki: “Berât” gecesine has beş haslet vardır:

1. Her mühim iş o gece tefrik edilir.

2. O geceki ibâdetin fazîleti büyüktür.

3. Rahmet-i İlâhiye feyezân eder.

4. Mağfiret gecesidir.

5. O gece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a şefaat hakkının tamamı verilmiştir. Çünkü Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) Şa’ban’ın 13. gecesi ümmeti hakkında şefâat istemiş, bu şefâatin üçte biri verilmiş, 14. gecesi yine istemiş, üçte biri daha verilmiş, 15. gecesi talep etmiş, bu gece şefaatin tamamı ihsan buyurulmuştur. Bu şefaatten mahrum olanlar Allah’tan, devenin ürküp kaçtığı gibi kaçanlardır. Âdat-ı İlâhiyedendir ki bu gece “Zemzem” kuyusunun suyu artar. (Şeyhzâde, Râzi, Ebussuud).

Dipnotlar:

1- Elmalılı, c. 5, s. 4293-4285.

2- Tirmizi, “savm”, 39.

3- İbn Mace, “İkame”, 191.

4- et-Terğib ve’t- Terhib; c. 2, s. 118.

5- et-Terğib ve’t-Terhib, c. 2, s. 242.

6- İslâm Ansiklopedisi, c. 5, s. 475.

7- Said Nursî; Şuâlar, s. 433.

8- Dühân Sûresi, 44/4.

9- Safvet’ü-Tefâsir, c. 3, s. 171.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*