Mukaddes dâvâ hukuku için sağlam duruş imtihanımız

İnsan hayatına ait her türlü mesele, o meselenin önemi ve ağırlığı, o meseleyi hayatıyla bizzat yaşamaya çalışan ve müdafaa eden birey ve grupların o konuya atfettikleri önem ve sarf ettikleri mesai ile yakından ilgilidir.

İnsanlık tarihi, ömrünü, maddî gücünü, tecrübesini, ilmî kudretini, biyolojik ve fizyolojik enerjisini inandığı yolda harcayan insanların akıllara hayret veren hikâyeleriyle doludur. Bu tür çalışma ve gayretler şerde de olsa başarıyla neticelenmektedir.

Mensup olduğumuz İslâm dini, ümmeti olduğumuz son nebî Hz. Muhammed (asm), onun etrafında saf tutan, insanlığın yıldızları Sahabeler bu türdeki misallerin en şerefli levhalarını oluşturmuştur.

Tarihin şeref levhalarında hakkıyla yer alan bu fedakârlık, samimiyet, ihlâs, gayret ve istikametin akıllara durgunluk veren örnekleri, sayılamayacak kadar çok olan ciltleri dolduran serlevhaları bugün hâlâ bütün dünyanın kütüphane ve arşivlerindedir.

Tarihin en büyük dâvâsı, hadisesi ve meselesi olan İslâmiyet bir manevî güneş olarak on dört asrı aşan ihtişamı, sadeliği, kuvveti, hâkimiyeti ve saltanatı ve hükümleriyle hâlâ gönülleri fethetmeye ve insanlığa rehberlik etmeye devam ediyor elhamdülillah.

Zaman içerisinde özellikle Ortadoğu’dan başlayıp bütün Asya, Avrupa, Afrika ve şu anda dünyanın beş kıt’asını manevî atmosferinin iklimine alan, Allah’ın insanlığa en son ve büyük ikramı ve ihsanı olan din-i mübin-i İslâm’ın gönülleri fethetmeye devam eden tatlı ve ağırlıklı nesimini, meltemini, sıcaklığını ve atmosferini her geçen gün daha etkili bir şekilde hem biz hem de âlem-i İslâmiyet ve insaniyet bire bir görüyor, yaşıyor.  Bu asırda dost ve düşmanın ittifakıyla bu İslâm ve Kur’ân dâvâsına hayatını ve her şeyini vakfetmiş, bu sahada hırzı can etmiş, başını bu mukaddes dâvâya adamış, bu toprakların, bu necip milletin eseri olarak bağrından çıkardığı bir bahadır dâvâ adamı var. Hayatını mukaddes dâvâsı uğruna hiçe saymıştır. O, Bediüzzaman’dır. O sahibüzzamandır. O, asrın manevî imamıdır. O, asrın manevî tabibidir.

O, hayatını ortaya koyduğu dâvâsıyla, Kur’ân’dan aldığı, peygamberinden aldığı düstur ve prensiplerin ilhamıyla, İlâhî ve sünûhat-ı Rabbani olan o muazzam Kur’ân tefsiri Risale-i Nur Külliyatıyla başta Müslüman Türk milleti olarak İslâm âlemine ve insanlığa çok büyük bir miras bırakmıştır.

Ama bu dâvânın ve bu eserlerin bu günkü nesle ve cemiyete mal olması ise hiç de kolay olmamıştır. Bu mukaddes dâvâ uğruna, zalim ve gaddar ruhların başta Bediüzzaman olmak üzere onun mümtaz talebelerine reva gördükleri bunca işkence ve baskıya bu günün şartlarında ne dayanmak, ne de bunun izahını yapmak gerçekten mümkün değildir. Sağlam duruşun, tahammülün ve meşrû direnç ve mukavemetin bu destansı tatbikatının sırrını anlamak için Bediüzzaman hadisesine yeniden, fakat derinlemesine bakmak, Risale-i Nur külliyatını yeniden ve satır satır teenni ile okumak gerekir. Ve ümmet-i Muhammed’in (asm) fertlerinin bizim tembelliğimiz yüzünden akamete uğramaması için sağlam, mert, dik bir duruş göstermemiz gerekiyor.

Dikkatle okuduklarımızı hayata tatbik etmek için iç dünyamızda kendi kendimizle ve toplumla barışık bir duruşla karar vermek ve tam bir “teslimiyet” içerisinde, bu kadar çalışma ve gayreti Rıza-i İlâhinin yolundaki kanallara taşımak gerekir.

Bir asra yaklaşan zaman şeridinde bunca katlanılan zorlukların bedelinin kıymetini idrak etme basiretiyle, ancak hissedilebilecek akıl ve kalp birlikteliğinin iklimine yönelmek gerekiyor. Bu idraki elde etmek çok bambaşka bir şey olsa gerektir. Her türlü zulüm ve işkence, oyun ve plan, zındıka fikir ve tuzaklarına karşı sarsılmadan bu güne kadar savrulmadan getirilen bu duruşun bedeli bu günkü dünyaya yayılan Nur Hizmetleridir. Bu kadar emek ve enerjiyle yeşertilen bu filiz ve fidanın dünyevî gayeler uğruna kurban edilmemesi bu dâvânın dairesi içerisinde bulunma bahtiyarlığına erişen herkese çok, ama çok büyük bir sorumluluk yüklemektedir.

Bu dâvâ dairesi içersinde olanların, birbiriyle ve çevreleriyle olan münasebetlerinde kullanacağı dil ve sergileyeceği tavır ve duruş aynı zamanda insanlığın beklediği “İslâmî kimlik ve duruşun” da göstergesi mesabesinde kabul ediliyor. Bu da müntesiplere ağır veballer yüklüyor. Risale-i Nur’un harika ve nezih dili ve ifadeleri dururken; her türlü “medya” platformlarında din kardeşine, yıllarca beraber olduğu dâvâ arkadaşına öyle uluorta sokak ağzıyla sataşma, hakaret etme ve ithamlarda bulunma bütün kazanılan manevî hasadı bir anda götürebilecek manevî günah torbasını şişirip patlatabilir.     

Saff-ı evvel ağabeyler dâhil bugüne kadar gelen çizgi ve istikametin, hürmetin bizim neslimizde ve gelecek Nur Hadimlerinde aslına uygun devam ettirilmemesi veballi ve ağır faturalara dönüşmemeli. Bunun aksini yapanlara çok çok yazık olur. Bu dâvânın ve “büyük şahs-ı manevinin” meydana getirdiği sıcak ve manevî iklimin, eserlerdeki sadık ruha ve müellifinin çağları kucaklayan şefkatine paralel olarak samimî ve hasbî bir şekilde devam ettirilmesi hayati önem arz ediyor.
Kur’ân gibi kâinatın güneşi ve yol haritası olan bir kitaba sahip olan biz Müslümanların, 2004 yılında dünyanın en zeki insanı tesbit edilen Rus beyin cerrahlarından Prof. Dr. Nadia Camukova’dan alacağı çok önemli bir ders var. Picasso testinde 360 üzerinden 357, Einstein standartları ölçümünde ise 200 üzerinden 199,37 puan allan Prof. Dr. Nadia Camukova’nın Kur’ân hakkındaki şu tesbiti bize çok derin mesajlar veriyor. Türkçe, İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça, Arapça ve Farsça olmak üzere 7 yabancı dil bilen Camukova, bugüne kadar 3 bin civarında kitap okumuş. Her gün bir kitap okumaya çalışıyor. Kur’ân’ı dört yaşında okuyup ezberlemiş. Okuduğu bir kitabı ikinci kez okumamış ama zevk alarak tekrar tekrar okuduğu tek kitap Kur’ân’mış. Camukova, “Kur’ân’ı her 20 günde bir okurum” diyor. ‘Dindar mısınız?’ sorusuna, ‘İnanacak kadar zekiyim’ diye cevap veren Camukova, “Yaratılışa inanıyorum. ‘İnanmıyorum’ diyen insanlar kısa vadeli inançlarla yaşarlar aslında” diyor.

Darısı bunları anlayıp yaşama sevdasının yollarına düşecek taliplilere olsun diyoruz.

Ya Rabbi, bizleri Kur’ân ve iman dâvâsına gölge ve perde eyleme, ayna eyle. Âmin.

Ya Rabbi irademiz içinde ve dışında bizleri; “müflis” duruma düşürecek ve bütün hasenatımızı götürecek yanlışlara ve günahlara muhatap etme. Âmin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*