Mülk Allah’ındır; sende emaneten duruyor. O emaneti ibka edip senin için muhafaza edecek. Sende kalırsa, meccânen zâil olur, gider.
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Eğer İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî bugün Hindistan’da hayattadır diye ziyaretine bir dâvet vuku bulsa, bütün zahmetlere ve tehlikelere katlanarak ziyaretine gideceğim. Binaenaleyh, İncil’de “Ahmed,” Tevrat’ta “Ahyed,” Kur’ân’da “Muhammed” ismiyle müsemmâ iki cihanın güneşi, kabrin arka tarafında milyonlarca Farukî Ahmed’lerle muhat olarak sâkindir. Onların ziyaretlerine gitmek için niye acele etmiyoruz? Geri kalmak hatâdır.
Şu esâsata dikkat lâzımdır:
1. Allah’a abd olana, herşey musahhardır; olmayana herşey düşmandır.
2. Herşey kaderle takdir edilmiştir. Kısmetine râzı ol ki, rahat edesin.
3. Mülk Allah’ındır; sende emaneten duruyor. O emaneti ibka edip senin için muhafaza edecek. Sende kalırsa, meccânen zâil olur, gider.
4. Devam olmayan birşeyde lezzet yoktur. Sen zâilsin. Dünya da zâildir. Halkın dünyası da zâildir. Kâinatın şu şekl-i hâzırı da zâildir. Bunlar saniye ve dakika ve saat ve gün gibi birbirini takiben zevale gidiyorlar.
5. Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.
***
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber. Bu üç mukaddes cümlenin faydalarını ve mahall-i istimallerini dinle:
1. Kalbinde hayat bulunan bir insan, kâinata, âleme bakarken, idrâkinden âciz, bilhassa şu boşlukta yapılan İlâhî manevraları görmekle hayretler içinde kalır. İşte bu gibi hayret ve dehşetengiz vaziyetleri, ancak Sübhanallah cümlesinden nebeân eden mâ-i zülâli içmekle o hayret ateşi söner.
2. Aynı o insan, gördüğü leziz nimetlerden duyduğu zevkleri izhar etmekle, hamd ünvânı altında in’âmı Mün’im’de ve Mün’im’i in’amda görmekle idame-i nimet ve tezyid-i lezzet talebinde bulunarak, Elhamdülillâh cümlesiyle nîmetler definesini bulan adam gibi nefes alıyor.
3. Aynı o insan, mahlûkat-ı acibe ve harekât-ı garîbeden aklının tartamadığı ve zihninin içine alamadığı şeyleri gördüğü zaman, Allahüekber demekle rahat bulur. Yani, Hâlık’ı daha azîm ve daha büyüktür. Onların halk ve tedbirleri kendisine ağır değildir.
***
İ’lem eyyühe’l-aziz!
İnsan, seyyiatıyla Allah’a zarar vermiş olmuyor. Ancak nefsine zarar eder. Meselâ, hariçte, vâkide ve hakikatte Allah’ın şeriki yoktur ki, onun hizbine girmekle Cenâb-ı Hakk’ın mülküne ve âsârına müdahale edebilsin. Ancak, şeriki zihninde düşünür, boş kafasında yerleştirir. Çünkü, hariçte şerikin yeri yoktur. O halde o kafasız, kendi eliyle kendi evini yıkıyor.
Mesnevî-i Nûriye, s. 207-209
LÜGATÇE
istikzar: Çirkin, pis ve kötü görmek.
ikrah: İğrenmek. Tiksinmek.
muhat: İhâta olunmuş. Etrafı çevrilmiş. Etrafı kuşatılan.
ibka: Bakileştirme, ebedîleştirme.
meccânen: Ücretsiz, parasız.
zâil: Geçen, geçici. Devamlı olmayan. Tükenen.
zeval: Zâil olma, sona erme. * Gitmek. Yerinden ayrılıp gitmek.
Mün’im: Nimet veren Allah.
tezyid-i lezzet: Lezzeti arttırma.
Benzer konuda makaleler:
- Mülk Allah’ındır; sende emaneten duruyor
- Mülk Allah’ındır, sende emaneten duruyor
- Mülk Allah’ındır, sende emaneten duruyor
- Allah’a abd olana, herşey musahhardır
- Allah’a abd olana her şey musahhardır
- Allah’a abd olana her şey musahhardır
- Allah′a tevekkül edene Allah kâfidir
- Mülkün sahibi biz değiliz
- Dünya seni terk etmeden evvel sen onu terk et!
- Dünyayı kesben değil, kalben terk etmeli
Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.
İlk yorum yapan olun