“Mürebbiyyü´l-efkâr…“

Bediüzzaman, gazetelerin iki mühim vazifeyi yerine getirmesi gerektiğini belirtir.

Basının demokratik vazifesini doğru yapması ve etkili olması için fevkalâde dikkate değer önerilerde bulunur.

Bunlardan biri “delâil-ül mehâsinü ve’l meâyib” dediği, ayıplarla-yanlışların ve güzelliklerle-doğruların ilânı.

 

Diğeri, bütün millete hitap eden “hâtibü’l umumî” olarak “mürebbiyyü’l efkâr” olması; fikirleri terbiye edip olgunlaştırması.

Basının yalnız hata ve sevapları haber vermesini değil, ortaya atılan çeşitli görüşleri temyiz edip kamuoyuna sunması, geliştirmesi; milleti doğru bilgilendirip aydınlatması. Millet hâkimiyeti ve “teftiş hakkı”nın keskin kılıcı olan “matbuat lisânı”nın tesirli olması.

Fikirleri terbiye ve tâlim etmesi. Karmakarışık yayınlarla sathî kalıp kuvvetini kaybetmemesi; düşünceleri sathileştirmemesi, sefâhate ve hevesata sevkle çalışma şevkini kırmaması…

“İntikam fikrinin habis mâdeni” olan şahsiyetçiliğin yayınlara karıştırılmasıyla büyük zararlara sebebiyet vermemesi. En büyük tehlike olan “on para kazanmak” için İslâm ahlâkını esasıyla sarsan ateşi alevlendirip rezâlet ve müstehcenlik tohumlarını verimsiz çorak zihinlere ekmekten sakınması. “Hedef-i maksad” olması gereken ittihadın, cerbezelerle, yanıltıcı safsatalarla, “inhilâl-ı anâsır”a uğratılmaması, milletin birlik ve bütünlüğünün bozulmasına zemin hazırlanmasından çekinilmesi… (Eski Said Dönemi Eserleri, 187-188)

“MATBUAT LİSÂNI”YLA HİZMET…

Bunun içindir ki Bediüzzaman, gazetelerin, öncelikle “hava-i gıll-û gış” diye nitelendirdiği gizli kin ve kötü niyetlerle kirlenmiş müzevvirlik ve koğuculuk dolu yalan-dolan propagandalardan, dezenformasyondan uzak durmasını tavsiye eder.

Matbuatı, bugünkü anlamıyla medyayı, “efkâr-ı ammenin (kamuoyunun) mürebbisi (terbiyecisi)” olarak tavsif eder. Gazetecileri, “hitâbet-i umumiye sıfatıyla gazete lisânıyla konferans veren muharrir!” olarak vasıflandırır…

Ortalığı karıştıran ve gerçekleri çarpıtan, toplumun mânevî-sosyal dengesini altüst edip milleti doğrulardan ayırarak inhiraf uçurumuna iten, “mücriflik”le fikirleri müşevveş eden, “şemâtetle” kötülükleri telkin edici karmakarışık ve karıştırıcı yayınlara karşı, “matbuat lisânı”yla konuşmanın ehemmiyetine dikkat çeker.

Gerçek şu ki Bediüzzaman, Osmanlı’nın son devrinden Cumhuriyetin tek parti ve çok partili demokrasi dönemlerine kadar hayatının her safhasında, milletin mânevî değerlerine, meşrutiyete ve meşruiyete “matbuat lisaniyle konuşmanın lüzûmu”nu belirtir. Zamanın idârecilerini gazeteler vasıtasıyla ikaz eder. Millete ve “baştakilere” gerçekleri bildirir.

Devrin prestijli gazetelerinde ve mecmualarında, “Volkan”da, “Serbestî”de, “Tanin”de, “Şark ve Kürdistan”da, “İkdam”da, “Mizân”da, “Ehl-i Sünnet”te içtimaî gelişmelere dair makaleler yazar. Bilâhare,“Büyük Doğu”da, “Sebilürreşad”da, “Büyük Cihad”da Risâle-i Nur’un haklı dâvâsını anlatır, Nur talebelerinin müdafaalarını, beraat kararlarını neşrettirir. Hizmet haberlerinin çıktığı gazeteleri aldırır, okutur…

“Gazetelerde neşrettiğim umum makâlâtımdaki (makalelerimdeki) umum hakâikta (hakikatlerde) nihayet derecede musırım (ısrarlıyım)” ifâdesiyle milleti yanıltan yanlış yayınlara karşı teyakkuza sevkeder. (Divân-ı Harb-i Örfî, 50-51)

27 Mayıs 1960 kanlı ihtilâli sonrası 11 sayısının 10’u sıkıyönetimce toplatılan “Zülfikâr” ve “Uhuvvet” gazeteleri ile “İttihad”, korkusuzca ve kahramanca öncü “matbuat hizmetleri”dir…

40 YILLIK İSTİKÂMETTE SEBAT VE İSÂBET…

Ve peşinden Bediüzzaman’ın talebelerinden Zübeyir Gündüzalp’ın öncülüğünde 21 Şubat 1970’te yayına başlayan “Yeni Asya”, elhâk aynı isabetli istikameti sebatla tâvizsiz devam ettirir. Şaşmaz, şaşırtmaz; sapmaz, saptırtmaz; dünyevî menfaatlere kapılmaz. Eyyamcı olmaz

“Demokrasinin zembereği efkâr-ı ammenin tehditlerle, korkularla, hîlelerle başka bir mecrâya çevrilmesi”ne ve milletin sathî ve geçici de olsa “muhâkeme-i aklîyesi”nin kapatılıp yanlışlara sürüklenmesine mukabil basın yoluyla ikaz vazifesini yapar. (İşârât’ül İ’câz, 164)

40 yıllık mücadelesinde baskılara, engellere, sadmelere mâruz kalır. Demokrasiyi katleden 12 Eylül darbesi döneminde 470 gün kapatılır; bu arada “Yeni Nesil” ve “Tasvir” adıyla yayınlanır. 28 Şubat “postmodern darbe” sürecinde onlarca dâvâ açılır, yazarları yargılanıp ceza alır. Kolu-kanadı kırılır ama çetin-çileli yolda inanç ve azminden caymaz.

Bediüzzaman’ın belirlediği fikrî istikamette haksızlıklara, zulme mukabele eder; din eğitimi ve öğretimini, inanç ve ibadet hürriyetini savunmayı şiâr edinir. Antidemokratik emr-i vakilere karşı çıkar; darbelere, ara dönemlere, yasaklara, dayatmalara cesurca direnir. Milletin müşterek umumî kalbinden tarafsızca çıkan kanaati esas alan yayınlarla, halkın hakkını ve hukukunu savunur.

Tertemiz hizmet mâzisi, şerefli mücâdelesiyle istikbâle ümitle bakar. Fikirleri saptırıcı bozguncu yayınlarla mücadele eder. Doğru bilgilendirir.

İlk yayın müdürü merhum Mustafa Polat’ın ilk sayısında “hüküm” başlıklı başyazısındaki, “Yeni Asya bu inanç içerisinde devam edecek; hakkı müdafaa etmek esastır; bundan asla vazgeçmeyeceğiz” taahhüdüne ciddiyetle sadâkat gösterir.

Hiçbir haricî ve dahilî tesir ve kandırışa kanmaz, ifsad şebekelerinin oyununa gelmez. Hep hakkın yanında yer alır; hakkın hatırını üstün tutup hiçbir hatıra feda etmez. Dâima istişâre yolunu seçer, “ihlâs ve tesânüdü netice veren haklı şûra”ya bağlı kalır.

Hep “mürebbiyyü’l efkâr” olup fikirleri terbiye eder, “bedraka-i efkâr” olup millete yol gösterir.

41. yılı kutlu olsun…

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*