Müsbet harekete olan ihtiyaç

Üstadımızın Müsbet Hareket prensibinin kıymetini bu günlerde yaşayarak öğreniyoruz.

Bu düsturun bozulmasının neticelerini anlatan iki hadiseyi kısaca ifade ettikten sonra, aynı konunun farklı bir yönünü gösteren mektubumuzla sizleri baş başa bırakacağız.

Bu hafta iki gün ara ile iki hanım aradı. Cevap verdim. Karşıdan titrek ve ağlamaklı bir genç hanım sesi geliyordu. “Gazetenizi internetten okudum, cezaevlerine Risale-i Nur ve dini yayın gönderiyormuşsunuz, benim eşim hapiste, ona da gönderebilir misiniz?” dedi. “Tabiî memnuniyetle, yalnız isim ve adres bildirmeniz lâzım.” dedim. Biraz durakladı, üzüntülü ve sessizce; “Koğuş adına gönderemez misiniz?” dedi. “Hayır, usûl böyle, yoksa vermiyorlar.” dedim ve durumu açıkladım. Telefondaki hanım bu sefer “Kocama zarar gelir mi acaba?” dedi. Şaşkın ve üzgün şekilde ağlamaklı, “Ben size döneyim.” dedi, telefonu kapattı.

İkinci olay da farklı bir vilayetten olmakla beraber hemen hemen aynı şekilde cereyan etti ve aynı şekilde sonlandı.

Her iki olaydan sonra ve aşağıdaki mektubu okuyunca gerçekten çok üzüldüm. Ayrıca benzer olaylardan daha kaç binlerinin yaşandığını tahmin etmek de çok zor değil. Bu olayların meydana gelmesine sebep olan kimseleri her iki dünyalarını da karartmadan evvel kanunlara uymaya dâvet ediyor, mağdur olan kardeşlerimize de Allah’dan sabırlar diliyoruz.

Sizi mektubumuzla baş başa bırakıyoruz.

***

Selâmün Aleyküm,

Muhterem Ağabeyim, öncelikle Yüce Rabbimden sana ve birbirinden kıymetli hizmetini Allah için yapan tüm ailenize, sağlığın, mutluluğun, huzurun en güzelini vermesini diliyor, ellerinden öpüyorum.

Sevgili Hasan Ağabeyim, bu satırları yazarken bir hayli üzgün, kaygılı ve endişeliyim. Çünkü çok uzun zamandır senden ve ışığımızın kalesindeki hiçbir ağabeyden haber alamıyorum. Allah göstermesin bir sıkıntı bir hezeyan, üzüntü mü hasıl oldu ki ben böyle yalnız kaldım?

Ben Kastamonu’dan İnebolu Cezaevi’ne nakil olduğumda mektup yazıp durumu sizlere bildirdim. Ama dileğim odur ki, inşallah binlerce mektubun arasında benim mektubum kaybolmuş, sizlere ulaşmamış olsun. Veya karışmış olsun. Dilerim ki tek sıkıntı bu olsun.

Şu an yaşadığım duygular çok kötü. Kaptansız kalmış gemi gibi sürükleniyorum sanki. İnanın önümü göremiyorum, bu ruh halinden kurtarın beni.

Belki ceza indirimleri oldu, belki ben de çıkmışımdır diye düşünmüş de olabilirsiniz. Fakat ben infaz yatıyorum. Yani eski cezamın tümünü ki, açık cezaevine dahi çıkma ihtimalim yok.

Zaten senin telefonun da var, çıkmış olsam derhal arayacağımı daha önce de belirtmiştim. Abi ne yapmam lâzım inan bilemiyorum. Isparta’ya Said Nursî Hocamıza mektup yazayım diyorum. Onun adresini bulamıyorum. Sarılacağım kimse de yok. Sen bir an önce beni bu ruh halinden kurtar. Ağabeyim gerekirse aps gönder, kardeşim ıztırap çekiyor. Rabbim hepinizin her adımına ecir versin inşallah. Allah u Teâlâ her daim yardımcınız olsun.

Erol GÜNEŞ, İnebolu Kapalı Cezaevi

(15 Temmuz ihtilâl teşebbüsünden sonra mektupların ulaştırılmaması, iletilmemesi gibi hadiseler neticesinde hapishanelerdeki vahim halet-i ruhiyenin bir örneği…)

NOT: Mektuptaki isim ve adresler değiştirilmiştir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*