Müslüman- Hıristiyan ittifağına darbe mi?

Amerika’nın kalbinden Amerika’ya yapılan saldırının, Kandahar’da, çadırında bir fax makinesinden bile mahrum eski bir CIA ajanına yıkılamayacağını tüm dünya anlamışa benziyor. Uzun metrajlı ve menfaatlerini zamanla toplamayı düşündükleri senaryonun sahipleri, iç kalede her türlü şantajla Amerika ordusunu başta Afganistan olmak üzere bazı İslâm ülkelerine yönlendirmeye çalışıyorlar.

Fakat hadiselerin üzerinden zaman geçtikçe silüetler belirginleşiyor, insanlıktan intikam almak isteyen savaş tamtamlarının hakiki sûreti ortaya çıkıyor. Küçük puntulorla da olsa gazetelerde çıkmaya başlayan yüzlerce haber, Amerika’nın içindeki “derin Amerika” ile yüzleşmesinin ayak seslerini bize veriyorlar.

Bir kâbusa dönüşen bu yüzleşmeden çekinen politikacı, asker ve ilim adamının basına yansıyan sûret ve ifadelerine baktığımızda, hadisenin vehameti daha da önem kazanıyor. Bugünden sonra Afganistan veya Irak’a saldırmış bir Amerika, insanlık huzurunda mağlup ve insanlığa karşı işlediği cinayetten mahkum bir Amerika olur. Ayrıca Manhattan’a yapılan saldırının faillerini gizlemeye çalışırken, tüm bir kıtanın şeref ve onurunu da kırmış olur.

Tarih tekerrürden ibarettir. On yıl önce Körfez’de İngilizlerin önderliğinde işlenen cinayetin Müslümanların derlenip toparlanmasını kesintiye uğrattığında herkes müttefik. Kukla Türkiye idaresinin beceriksizliğiyle âlem-i İslâmla aramıza giren adaveti de hatırlarsınız. Tıpkı yirminci yüzyılda Osmanlı ile Araplar arasına sokulan fitne gibi… O meş’um fitnenin tam iltiyam bulduğu bir dönemde Körfez Savaşı çıkmıştı. Bu son saldırı veya işlenmesi düşünülen cinayetin boyutları biraz daha geniş ve yüksek. Bugün Îsevilerle Müslümanların ittifakları, birliktelikleri ve muhabbetleri hedef alınıyor. 1945’ten bu yana yaklaşım sürecine girmiş Müslüman-Hıristiyan milletlerin gidişatları; ırkçı, insaniyet düşmanı ve sermaye düşkünü bir kısım zındıkanın hoşuna hiç gitmemişti. Bilhassa son yıllarda İslâm-Hıristiyanlık işbirliğiyle alâkalı yüzlerce projenin realize edilmeye başlanılması, söz konusu gruplarda paniğe neden olmuştu. Norveç’ten Rio’ya, Jakarta’dan Chicago’ya uzanan coğrafyadaki birlikteliklerin; temel insanî değerlerin ikâmesi, insan için çevre, insan için barış ve yine insan için ahlâk meselelerinde yoğunlaşmaları; menfaatleri için cinselliği istismar, çevreyi tahrip, ahlâkı ifsad ve semâvî dinlere düşmanlıkta bulunan zındıka gruplarını dünya çapında büyük hareketlere sevk etti.

Dünyanın ulaşım ve haberleşme teknolojisiyle küçülmesi, insaniyet-İslâmiyet ekseninde çalışanların başarılı, kıyamete yakın vuku bulan toplu ölüm hadiselerinin ve dünyamızın akibetiyle ilgili ilmî inkişafların umumî gafleti kısmen izalesi, bir takım zındıka gruplarını aceleye sevk etti. Eriyip-mağlup olmaktansa rizikoyu üstlenerek sıçramayı üstün tutanların akibetlerini birlikte göreceğiz. Sessizce ve mütevazice insanlığın faydasına çalışmaya başlamış Müslüman-Hıristiyan işbirliğinin bu son hadiseden sonra ivme kazandığını söylememiz galiba şaşırtıcı olmayacak…

Amerikadaki bu cinayetin İslâma fatura hamlesinden sonra Avrupa ve Amerikadaki İslâm ilgisi de herkesin dikkatini çekiyor. Korku, sevgi, merak ve başka endişelerin sevkiyle insanlar harıl harıl İslâmı araştırıyorlar. Kitap satışlarında. Kur’ân yine rekor düzeyde seyrediyor. Müslümanları hakiki hayatlarında ‘Avrupa’da, ABD’de ve İskandinav ülkelerinde tanıyanlar tam bir dayanışma içine girmişler. İslâmın bu tür cinayetlere fetva vermeyeceğini bizden önce onlar anlatmaya çalışıyorlar. Zaten bu kaderin bir cilvesidir: Batıdaki zındıka ne zaman İslâma darbe vurmaya çalışmışsa, bu hakiki dînin ilânına bir vesile olmuştur.

Bu hadisenin görünmedik bir ciheti de, Körfez Savaşıyla uhuvvetleri zedelenen Müslümanların karşı hareket karşısında derlenip-toparlanmalarıdır. Amerika’nın bilinçsizce Hindikuş dağlarına füzelerini yönlendirmesiyle birlikte tüm Müslümanların bakışları duâlarıyla birlikte bu yedibin küsür metrelik zirvelere kilitlendi. İslâm ulemâsı, Kur’ân’dan aldığı derslerle Amerika’ya mantıklı çözümler tavsiye ediyor. Siyasetçilerin menfaatlerinin zebunu olarak sustuğu bugünlerde, onlar İslâmın izzetini mantıkî fetvalarıyla ayakta tutuyorlar. İslâm âleminin terör meselesinde ibrazına can ü gönülden çalışan bir millet de Almanlar. Cinayetlerin faillerini fiillerinden tanıdıklarından Müslümanların yanında yerlerini alıyorlar.

Bize kalsaydı tüm bu müsbet gelişmeleri harekete geçirecek ateşlemeyi yapamazdık. Âlem-i İslâmın himmetini de uyandıramazdık.
Amerika’ya gelince… Genellemenin insaniyetin ve İslâmiyetin ruhuna zıt olduğunu biliyoruz. Geçen yarım asır içinde âlem-i İslâma yaptığı bazı yardımların yanısıra, otuz seneden bu yana beyin hücrelerine habis mikroplardan dolayı yaptığı hataların cezasını da ödeyeceğe benziyor. Hakiki anlamda Müslümanlarla işbirliği yaparak, büyük sarsıntılar ve ıztırap ve ameliyatlar yaşamaksızın sıhhat bulabileceği gibi, kadere fetva vererek cezasını yaptıklarının cinsiyle de ödeyebilir. Biz sonuncusundan ziyâde, insaniyet-İslâmiyet ekseniyle ciddi işbirliği yaparak hem kendisini ve hem de dünyanın birçok musibetten kurtulmasına yardımcı olmasını diliyoruz.

Hz. İsa ile Müslümanların işbirliğine—şayet kıyamet kopmazsa—kimse mani olamayacak. Fakat yanıldığınız noktalar da alabilir. Çavuşesku’nun ölümüyle birlikte Deccaliyetin öldüğünü sandık. Teşkilâtların, zahirî devlet biçimdeki yıkılışının Deccaliyetin sonu olmadığını, şahs-ı manevisinin cinselliği istismar, barışı kundaklama, insan, hayvan ve sonraki nesillerini yok etmeye yönelik çalışmalarıyla, onun dehşetli bir biçimde başka boyutlarda Îsevî-Müslüman ittifağıyla kapıştığını galiba tam göremedik. Hadis-i şerif, Deccaliyetin Yahudilerden büyük destek bulacağını haber veriyor. Kissinger’in savaş çığlıklarını okuyunca insanlık adına ürkmeye başladım. Endişemin bir yönü de, Deccaliyetin azalan kaynaklarına bu savaştan destek bulmasıdır. Burada, gerginliğin, çatışmanın veya geniş bir savaşın en çok kime yarayacağını takip etmek, insaniyetin hayrına olacaktır.

Bu dünyanın geleceğini düşünenler Müslüman-Hıristiyan ittifağına da önem vermek zorundalar. Zira, ikiz kuleleri hedef alan habis zındıkanın, üzerinde yaşadığınız gezegenin infilâkını hedef almadıkları ne malûm. Bunların, Sabbah’ın Haşaşşinlerinden daha zalim, cani ve de korkusuz olduğunu olaylar ortaya koyuyor. Bunlara karşı işbirliği terörle işbirliğidir. İsimlerin değişmesi hakikati değiştirmeyeceğinden, Ye’cüc-Me’cüc’e karşı işbirliğine tüm insanların koşması gerekir. Fakat teröre karşı işbirliği yaftası altında Amerika’daki Ye’cüc-Me’cüc’ün kışkırtmasıyla masum insanların telef olmasına kimse rıza gösteremez. Realiteler, Amerikan yönetimine kovboy serbestisi lüksü vermeyecek kadar korkunç.

Aslında, bu hadise ile oğul Bush, babasının Körfez’e döktüğü pisliği temizleme şansını da kullanabilir. Hedefsiz, delilsiz, sorumsuz ve keyfîce yapılacak operasyonlar teröristlere kuvvet verirken, insalığa da ümitsizlik getirir. On seneden bu yana Saddam’ın eliyle Irak halkına zulmeden Amerika yönetimi isterse Ladin’i bir gün içinde ortaya çıkarır. Maksat Ladin ise yalnız, Kissinger hanedânının maksadının Saddam ve Ladin olmadığından eminiz…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*