Müstakil bir iman hizmeti

Risale-i Nur mesleğinin en temel prensiplerinden biri de bağımsızlığını muhafaza etmek, dünyevî cereyanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere karşı müstakil kalabilmektir. Böylece, iman hakikatlerine ekmek ve su gibi muhtaç olan bütün insanlığa, iman derslerini ihlâs dairesinde verebilmektir.

Bediüzzaman Hazretleri hayatı boyunca bu hassasiyetini korudu. Hizmetini hiçbir şeye âlet etmemek ve Allah’ın rızasından başka bir şeye vesile yapmamak için, insanların sadaka ve zekâtlarını almadığı gibi, karşılıksız hediyelerini bile kabul etmedi. Tâ ki, iman hizmeti ihlâsını ve safiyetini muhafaza etmiş olsun.

Bediüzzaman, İslâmiyet, Kur’ân ve bu vatan maslahatına iktidar yerinde muhafazaya Kur’ân menfaatine mecbur olduğunu söylediği, hürriyetçi ve demokrat bir kimliğe sahip olan Demokrat Parti’ye desteğini verirken, onlara karşı da istiklâlini korumasını bildi. Siyasetin dine dost ve hizmetkâr edilmesi mânâsındaki müsbet siyaset vazifesini icra ederken, iman hizmetini onlardan bağımsız yapmaya özen gösterdi.

Nur mesleğinin bu çok önemli düsturunu izah ederken bir soruya şöyle cevap verdi: “Suâl: Neden ne dâhilde, ne hariçte bulunan cereyanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiçbir alâka peyda etmiyorsun? Ve Risale-i Nur ve şakirtlerini mümkün olduğu kadar o cereyanlara temastan men ediyorsun? Hâlbuki eğer temas etsen ve alâkadar olsan, birden, binler adam Risale-i Nur dairesine girip, parlak hakikatlerini neşredeceklerdi. Hem bu kadar sebepsiz sıkıntılara hedef olmayacaktın.

“Elcevap: Bu alâkasızlık ve içtinabın en ehemmiyetli sebebi: Mesleğimizin esası olan ihlâs bizi menediyor. Çünkü bu gaflet zamanında, hususan tarafgirâne mefkûreler sahibi, her şeyi kendi mesleğine âlet ederek, hatta dinini ve uhrevî harekâtını da, o dünyevî mesleğe bir nevi âlet hükmüne getiriyor. Hâlbuki hakaik-ı imaniye ve hizmet-i Nuriye-i kudsiye, kâinatta hiçbir şeye âlet olamaz. Rıza-yı İlâhiden başka gayesi olamaz. Hâlbuki şimdiki cereyanların tarafgirâne çarpışmaları hengâmında bu sırr-ı ihlâsı muhafaza etmek, dinini dünyaya âlet etmemek müşkülleşmiş. En iyi çare, cereyanların kuvveti yerine, inayet ve tevfik-i İlâhiyeye dayanmaktır.” (Emirdağ Lâhikası, s.82)

İktibas ettiğimiz şu uzunca izahlar her şeyi açıkça ortaya koyuyor. Neden siyasî cereyanlardan ve siyasetli cemaatlerden bağımsız kalmamız gerektiğini net olarak ifade ediyor. “Gelene ağam, giden paşam” felsefesiyle güçlüden yana tavır alarak, siyasî partilerden ve devlet imkânlarından yararlanmak ve mahallî idarelere sırtını dayayarak kısa zamanda büyümek, dev gibi binalar dikmek, hizmeti yaygınlaştırmak mümkündür. Böyle yapmayı maslahat olarak görenleri de yadırgamak belki doğru olmayabilir. Çünkü İslâm’a hizmet veren gruplar yalnız Nur Talebeleri değildir. Onların mesleği de böyle gerektiriyor denilebilir. Ancak, Risale-i Nur’dan tam ders alan sadık talebelerin, havaya göre tavır almaları doğru değildir. Nur Talebeliğinin en önemli vasfı, mesleğimizin temel kurallarına riayet etmek ve o prensipleri eğip bükmeden hayata tatbik etmektir.

Geçmişten günümüze güçlü iktidarlar tarafından yapılan teklifleri kabul etseydik, belki hizmet bakımından şimdi maddî ve manevî çok farklı durumda olabilirdik. Hem yaşamak durumunda kaldığımız dâhilî ve haricî sıkıntılara da muhatap olmazdık. Fakat o zaman istiklâlimizi kaybederek, kimliksiz ve kişiliksiz bir cemaat olma riski ile karşı karşıya kalırdık.

Tarih çok şeylere şahit oldu. Bu hayat nasıl olsa geçer. Kendi imkânlarımız ve yağımızla kavrulmayı tercih ederek, istiklâlini korumuş ve sırf rıza-yı İlâhî için ihlâs dairesinde iman hizmeti yapan bir cemaat olarak kalabilmek ve mahşer günü hesabımızı Rabbimize o şekilde vermek hedefimiz olsun. Her türlü dünyevî sıkıntılara razı olalım, fakat Allah’ın huzuruna açık alınla çıkalım. Ve Nur mesleğinin bu en temel kuralına uymayı ibadet olarak kabul edelim inşaallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*