Müstehcenlik canavarına ‘dur’ de

Cemiyetimize sirayet edeli çok uzun yıllar oldu şu müstehcenlik canavarının…

Her tarafı vahşet içinde, günah kokan bu olumsuz unsurun izalesi nasıl mümkün olacaktır?

Bu zehirli mikrobun yayılmasına sebep olanlar kimlerdir? Ülkemizi ve insanımızı içten kemiren bu kurtlu afete kimler nasıl çareler izhar edeceklerdir?

“Eskiden tehlikeler dışarıdan gelirdi mukavemet kolaydı. Şimdi kurt gövdenin içine girmiş mukavemet zorlaşmış” diyor Bediüzzaman.

Bir diğer ifadesinde de tehlikeye dikkat çekerek endişelerini şu cümlelerle izhar ediyor: “Şimdi tehlike içerden geliyor. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sevmez can damarını koparan kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böylesine körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ıztırabım yegâne ıztırabım budur” (T. Hayat. 959)

Çok uzun yıllar önce cemiyetin değerlerinin mahvına sebep olan müstehcenlik gibi afetlere dikkat çekmiştir.

TOPLUMUN BÜNYESİ BÜYÜK GÜNAHLARLA KEMİRİLİYOR

Toplumu içten kemiren müstehcenlik belâsı sadece bununla kalmayıp iman esasatını zedeliyor, duyguları körelterek tertemiz düşünceleri kirleterek insanların ruh âlemleri ve bağlı duyguların mahvına sebep olmaktadır.

İnsan sadece maddî yapıdan ibaret bir varlık değildir. İki boyutundan birisi de maneviyat yönüdür. Manevî duyguların ve değerlerin yok olmasına sebep günahlar, kalbe yerleştikçe kalp denilen “zikrullah mahallini” körelterek yüzünü olumsuzluğa yönlendiriyor. İnsan her yönü ile menfi bir hale geliyor.

Bu mülâhazalar ışığında konuya yaklaştığımızda yine Bediüzzaman Hazretlerin bir uyarısını daha görmekteyiz. Diyor ki:

“Hayatın keyfini ve lezzetini isterseniz hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.” (M. Nuriye)

Müstehcenlik canavarı “Günahlardan muhafaza” unsurunu zedelediğinden imanın kutsî varlığını da tehlikeye düşürüyor.

GÜNAHLAR, ANNE VE BABALARA DÜŞEN VAZİFELER

Ehl-i iman başta olmak üzere, bütün insanlığı yakından alâkadar eden bu menfi unsur, bir canavar halini almıştır. Özellikle, Müslümanların bu canavara karşı pek çok uyanık olmaları gerekmektedir.

Anne ve babalar, evlâtlarını daha çok günah ve vartalara düşürmeme adına, şuurlu ve inançlı bir anlayış içinde olmalıdır.

Yani bu hususta “insanın birinci Üstadı olan” anne ve babaların manevî mesuliyetlerini çok iyi kavrayarak aile içi eğitimini vermelidirler evlâtlarına.

MÜSTEHCEN NEŞRİYAT BELÂSI

Daha çok ecnebi milletlerin icra-i faaliyet sahasına koyarak uyguladığı, akabinde bize de sirayet eden bu müstehcenlik canavarının beslenip büyütülmesine çanak tutan unsurlardan birisi de “müstehcen neşriyat” denilen yazılı ve görsel neşriyat olmuştur.

Kanunlarla bu belânın önünün alınması, devletin bekası için önemli ve gereklidir. Gençlerin beden ve ruh sağlığını korumak, anayasanın devlete yüklediği bir sorumluluktur. Devlete düşen, bu sorumluluğun gereklerini yerine getirmektir. Müstehcen neşriyat, bir fikir ve düşünce özgürlüğü olmadığı gibi, basın özgürlüğü kapsamına da girmez.  

Hürriyetlerin kötü tefsirlerden neşet eden bu yaralayıcı ve olumsuz hareketlere karşı mutlaka gerekli tedbirler alınmalıdır. Hukukî  açıdan gerekli olan düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır. Aksi takdirde devlet dediğimiz unsur milletine karşı vazifesini yapmamış sayılır.

Hürriyetin doğru tarifi olan “Hürriyet ne nefsine ne de başkasına zarar vermemektir” esası  uygulanmalıdır. Bunu da sağlayacak olan devlettir.

EĞİTİM YOLUYLA

Eğitimden maksat, insanın iyi, doğru, ahlâklı bir şekilde yetişmesini sağlamak olmalıdır.

Düzenlenen anayasalarda, kanun ve yönetmeliklerde “Eğitim hakkı” biçiminde şekillenen hususların ciddî manada uygulanırlığı sağlanmalıdır.

Öz benliğimize yakışır millî ve manevî değerlerimize uygun bir neslin yetişmesi ve yetiştirilmesi, devletin görevidir. Devlet, milletini zararlı unsurlardan korumakla da yükümlüdür.

Müstehcenlik canavarı da buna dahildir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*