Mutezile Mezhebi ve Aşırı Şüphecilik

Kul samîmî niyetle amelini yerine getirmiş eksiksiz olması noktasında üzerine düşeni yaptığına inanmış ve İlâhî rızayı kazanmış ise amelde bilinmeyen, fark edilmeyen bir eksiklik zahiren olsa bile, bu amel İlâhî İrade tarafından eksiksiz kabul edilmişse hakikat-i halde ve nefsülemirde artık bu amel eksiksizdir. Ehl-i Sünnet yolunu takip eden bir fert amelin şekilde mükemmelliğinden çok İlâhî rızanın arayışı içerisinde olacaktır.

İtikad aslında beşeri gelişim safhaları ve sosyal süreçler içinde insanlığın en çetin imtihanlarının yaşandığı alan olmuş ve İslâm dairesi içinde varlığı ve varlık içinde Yaratıcı’nın etkilerini farklı şekillerde anlayan ekoller zuhur etmiştir. Varlığı bizzat kendi gücü ile işliyor şeklinde algılayan pozitivizmin ve Aristo yaklaşımının Mutezile mezhebi üzerinde büyük etkileri olduğu anlaşılmaktadır. Mutezile mezhebi sebep-sonuç bağlantısında belirgin şekilde pozitivizm ve determinizme yakındır ve bu yaklaşımla sebebi, sonucu doğuran asıl faktör olarak algılamaktadır. Diğer taraftan güzellik ve çirkinlik varlıkların zatından kaynaklanan özellikler olarak kabul edilmektedir. Yani, Cenâb-ı Hak ve Külli İrade varlıkları kendi asıllarında var olan özelliklere göre güzel ya da çirkin olarak kabul etmek durumundadır. Adeta varlık Halık-ı Külli Şey’in dışında bir işleyişle özellikler kazanmakta ve onların bu özelliklerine göre ve ikincil bir irade olarak Âlemlerin Rabbi eşya ile alakasını ve muamelelerini yürütmektedir. Yani eşya kendi iç mekanizmaları ile işleyen, başka bir alan ve irade ile bağlantısı olmayan, kendinden kaynaklı, yani zati özellikler taşıyan bir alandır ve Hâlık-ı Külli Şey bu işleyişte bir seyirci, olaylara tabi olan ve işleyişin ortaya çıkardığı sonuca göre muamele etmek durumunda olan bir konumdadır.

Bu Ehl-i Sünnet itikadının, yani Kur’ân’ı Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) öğrettiği şekilde anlayan ve yaşamaya çalışan anlayışın tamamen aksi doğrultuda bir kabuldür. Ehl-i Sünnet inancına göre varlık adını alan her şeyin sahip olduğu özellikler tamamen “meşiet” adı verilen ilâhî irade ile belirlenmektedir. Yaratıcı eşyanın sahip olduğu özelliklere göre muamele etmek ve bu özelliklere tabi olmak konumunda değil, bir tür duâ hükmünde olan kanunlar, meyiller, işleyişler gibi eşyanın özellikler kazanma süreçlerinin ardından en son sözü söyleme konumundadır. Her şey O’nun arzu ve iradesi ile iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin gibi vasıflar alır. Yani bir şey zatında güzel ve Yaratıcı onu güzel kabul etmek ya da zatında çirkin ve onu çirkin kabul etmek zorunda değildir. Eşyanın aslını ve özünü belirleyici tamamen İlâhî iradedir. Zahiren gözüken çirkinlik ve güzellikler zati özellikler olmadığı için varlığın nefsülemirdeki gerçek konumunu belirleyici olmayabilir. Çirkin gözüken bir şey İlâhî irade tarafından güzel kabul edilebilir ve güzelleşmiş olur. Aynı şekilde güzel gözüken bir şey ilahi iradenin de onu güzel kabul etmesiyle ancak, güzelleşmiş olur.

Bu iki tarz yaklaşımın ortaya koyduğu hükümlerle ibadetler ve ameller ele alınacak olursa, Mu’tezile mezhebinin yaklaşımında amelin güzelliği zatındadır. Dolayısıyla şeklen eksiksiz olmak ve nefsülemirde, yani varlıkların aslının ve özünün ifade merkezi olan alanda güzel olarak tanımlanmış amel ile aynen uyumlu olmalıdır. Bu anlamda, eksik yapılmış bir ibadetin, şeklen tarif edilene uymayan bir amelin İlâhî irade tarafından doğru ve eksiksiz kabul edilebilme imkânı yoktur. Çünkü, İlâhî irade bu yaklaşımda eşyaya tabidir. Eşyanın kazandığı özelliklerle ve varlık kurallarının işleyişi çerçevesinde ortaya çıkan durumlarla Adil-i Mutlak hüküm vermek konumundadır, adeta insanî özellikleri olan bir yargıç gibidir. Olan neyse ona göre muamele etmek zorundadır. Oysa Ehl-i Sünnete göre varlık âlemindeki her türlü sıfat İlâhî İrade ile belirlenir. Bu irade eşyanın işleyişine tabi değildir. Kul samîmî niyetle amelini yerine getirmiş eksiksiz olması noktasında üzerine düşeni yaptığına inanmış ve İlâhî rızayı kazanmış ise amelde bilinmeyen, fark edilmeyen bir eksiklik zahiren olsa bile, bu amel İlâhî İrade tarafından eksiksiz kabul edilmişse hakikat-i halde ve nefsülemirde artık bu amel eksiksizdir. Ehl-i Sünnet yolunu takip eden bir fert amelin şekilde mükemmelliğinden çok İlâhî rızanın arayışı içerisinde olacaktır. Temel problem O’na güzel kabul ettirebilmektir. O da zahire tâbi olmadığı için zahirde var olması mümkün olabilen eksiklikler noksanlıklar ve şekli aksaklıklar bir kasıt ve irade ile ortaya konmadıkça amelin sonucu olacak mânâları ve kazanımları etkilemezler. Bu yolun ortaya koyduğu tarz ile hareket eden bir fert için makul ölçülerde ibadeti şekli özelliklerine uygun olarak yerine getirme hassasiyeti taşıdıktan sonra asıl önemli olan İlâhî rızayı kazanmak ve her şeyin asıl belirleyicisinin O olduğuna yürekten inanmaktır. Kulu kul yapan ve Hâlık-ı Kâinat karşısında gerçek konumunu idrak etmiş hâle getiren bu yaklaşım olmalıdır. Zaten, istese de kulluk konumundaki bir ferdin nefsülemiri bilebilmesi ve eksiksizliklerin gerçek tarifini yapabilmesi mümkün değildir. Çünkü her yönüyle sınırlı ve bütün özellikleriyle izafi bir varlık konumundadır. Böyle bir konumda yapılabilecek tek şey O’na dayanmak, O’nun rızası doğrultusunda hareket etme gayreti içinde olmak ve şekli unsurları yine aynı maksatla yerine getirip aşırı mükemmeliyetçi bir yaklaşımla kulluğun ve ibadetin özünden uzaklaşmamaktır. Kulu Hâlık-ı Kâinat karşısında kıymetli konuma yükseltecek olan fiillerinde ve ibadetlerindeki şekli mükemmellik değil halis niyeti ve rızayı kazanmak doğrultusundaki hali ve kavli olarak, yani fiilleriyle ve sözleriyle ifade ettiği duâsıdır.

Zaman zaman varlığı kendi iç mekanizmaları ile yürüyor olarak algılamak ona karşı bir güvensizliği ve kulun aşırı himayecilik ya da paranoya boyutunda şüphecilik gibi davranışlar doğurabilmektedir. Bu noktada istikametli ve vasatı takip eden yol vazifeyi yapıp vazifeyi ilahiyeye karışmamak, her şeyin Onun kontrolünde olduğunun emniyetini hissetmek ve aşırı himayecilikle rahmetin tecellisine gölge olmamaktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*