Dördüncü Vecih
Hayat-ı şahsiye nazarında dahi zulümdür.
Şu Dördüncü Vechin esası olarak, birkaç düsturu dinle:
Birincisi: Sen mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit, “Mesleğim haktır veya daha güzeldir” demeye hakkın var. Fakat, “Yalnız hak benim mesleğimdir” demeye hakkın yoktur. “Tarafgirlik ve rıza nazarı hiçbir kusuru görmez. Garazkârlıkla bakan ise, gizli kusurları da açığa çıkarır” [Edebü’d-Dünya ve’d-Din] sırrınca, insafsız nazarın ve düşkün fikrin hakem olamaz, başkasının mesleğini butlan ile mahkûm edemez.
İkinci Düstur: Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira, senin gibi niyeti halis olmayan bir adam, nasihati bazen damara dokundurur, aksü’l-amel yapar.
Üçüncü Düstur: Adavet etmek istersen, kalbindeki adavete adavet et, onun ref’ine çalış. Hem, en ziyade sana zarar veren nefs-i emmarene ve heva-i nefsine adavet et, ıslahına çalış. O muzır nefsin hatırı için mü’minlere adavet etme. Eğer düşmanlık etmek istersen, kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adavet et. Evet, nasıl ki muhabbet sıfatı muhabbete lâyıktır; öyle de, adavet hasleti, her şeyden evvel kendisi adavete lâyıktır.
Eğer hasmını mağlûp etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Çünkü, eğer fenalıkla mukabele edersen, husûmet tezayüd eder. Zâhiren mağlûp bile olsa, kalben kin bağlar, adaveti idame eder. Eğer iyilikle mukabele etsen, nedamet eder, sana dost olur.
“Şeref ve izzet sahibi birine iyilik etsen, onu elde edersin. Aşağılık ve kötü birine iyilik etsen, o daha da azar.” [Şerh-i Divani’t-Tayyib, s. 710. Mütenebbi’ye ait bir beyit] hükmünce, mü’minin şe’ni, kerîm olmaktır. Senin ikramınla sana musahhar olur. Zâhiren leîm bile olsa, iman cihetinde kerîmdir. Evet, fena bir adama “İyisin, iyisin” desen iyileşmesi ve iyi adama “Fenasın, fenasın” desen fenalaşması çok vuku bulur. Öyle ise, “Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.” (Furkan Sûresi: 72.) “Eğer onları affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız, şüphesiz ki Allah da çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.” (Tegabün Sûresi: 14.) gibi desatir-i kudsiye-i Kur’âniyeye kulak ver. Saadet ve selâmet ondadır.
Mektubat, Yirmi İkinci Mektub, s. 312
LÛGATÇE:
adavet: Düşmanlık.
efkâr: Fikirler.
heva-i nefs: Nefsin arzuları, hevesleri.
nefs-i emmare: Kötülüğü emreden nefis.
Benzer konuda makaleler:
- Kötü sözlerle melekleri kaçırmayalım
- İman ve İslâmiyet, muhabbeti ve ittifakı ister
- Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır
- Bediüzzaman’dan bir af formülü
- Hakikî mü’min olmak
- Birkaç cani yüzünden, yüzlerce masuma zarar vermek
- Tarafgirâne cereyanlardan masumlar zarar görüyor
- Bir masumun hakkı, yüz cani için feda edilmez
- Hakikî ömrünü bulunduğun gün bil
- Muhabbet ve uhuvvet İslâmiyet’in mizacıdır
Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.
İlk yorum yapan olun