Namazımın kalbi

Şöyle buyurmuştu Kâinatın Efendisi (asm): “Namazınızı son namazınızmış gibi kılın” ve yine: “Rükû ve secdeden çalmayın.”

Niyet ettim vaktin namazına, son kılacağım namazmış gibi.

Durdum kıyama, dilimde son yakarışlar; kıraat.

Gözlerimde kalbimin çağlayanları…

Döner mi dil bunca günahı sırtlanmışken, şimdiye dek samimiyetle dönmemişken?

Her âyetin sırrına ermemiş, sırrı düşünüp söylememişken.

Rabbinden ne dilediğini, ne istediğini bilmeden kılınan onca namazlar!..

Utanarak söyledi dilim âyetleri yavaş ve sessizce. Harfi harfine dikkat ettim bu kez söylediklerime

Fatiha! Namazın kalbi Fatiha!

Ağrıttım oysa namazlarımın kalbini hep. En büyük yakarış, en büyük istekti o. İki cihan saadetine vesileydi, bilemedim. İşte o, okuyup da anlamını düşünmediğim, sırattan geçirecek olandı. Sırat’a doğru gidiyorum ve şimdi şimşek gibi çarpıyor beynimde Fatihalar. Şimdi idrak ediyorum neler istediğimi.

Geç kaldım öyle değil mi?

Hep “sırat-ı müstakimden ayırma” dedim, ama bunu kalbimin derinliklerinde hissederek söylemedim. Hissetmedim ve bile bile ayağımı kaydırdım.

Ve işte zammı sûreler… Hepsi birbirinden değerli.

Namaz yakarıştı, yakınlaşmaydı, yasaklardan korunmaydı.

Bilmedim, dinlemedim ve yenildim.

Büküldü belim, daha önce hiç böyle bükülmemişti. Saygıyla ve kırılacak bir dal gibi büküldü Hakk’ın huzurunda.

“Sübhane Rabbiye’l-azim.”

Şanı yüce olan Rabbimi tesbih ederim.

Oysa ne kadar hızlı geçmiştim Seni yüceltmeyi Rabbim. Huzurunda başımı eğmenin şerefini, kıymetini idrak edememişim. Affet! Şimdi bu bilinçle doğruluyorum.
“Semi’allahu limen hamideh.” Allah kendisine hamd edenleri işitir.

İşit Rabbim son hamdimi ve kabul buyur ne olur.

“Allahu Ekber”. Tekbiri söylerken önceleri aklım kimbilir nerelerdeydi?

“Birsin, yücesin” derken nerelerdeydik kimbilir? Ve kalbimde Sevgiliye kavuşma coşkusu, gözlerimde ayrılık yaşlarıyla secdemdeyim.

Secdem ah secdem! Yakarışlarımı yerin dibine seslendiğim fakat göklerden duyulan, yokluğumu sunduğum secdem! Belki bir tek sende salihtim, ihlâslıydım. Alnımı koyar koymaz “Sübhane Rabbiye’l-a’lâ” derken bir tek o an Allah’ımı noksan sıfatlardan tenzih ettim hissederek. Alnım şahitlik eder mi kıldığım namazlara, parmaklarım secdeye tutunmanın ne olduğunu anlatır mı bana bu son namazımda? Muamma! Sevgiliyle ayrılma vakti ve işte Tahiyyat! Aklımda Mi’rac ve Allahu Teâlâ ile Efendimizin (asm) sözleri… “Allah’ın selâmı bizim ve salih kullarının da üzerine olsun” dileği ve Kelime-i Şehâdet. Allah’ım Sen ne büyüksün. Namaz sonunda son kez sağ ve sol omuzumdaki ve yanımdaki melâikeye “Allah’ın selâmı ve rahmeti üzerinize olsun” duâm… İlk defa namazımın bitmesini istemedim. Kalp atışlarım hızlandı, âyetlerse yavaşladı.

İşte Azrail (as) yanımda, “yolculuk başlıyor” diyor. Tutuyor kolumdan ve ben arkama dönüp bakıyorum kıldığımı sandığım namazlarıma! Sual olacak ilk ibadete. Yüzümde hüzün, kalbimde pişmanlık; ama nafile. Geriye sarılmıyor zaman. Yaşadıklarımız silinmiyor. Heba edilen bir hayat ve beyhude geçen zamanlar… Artık her şey Rahman’ın rahmetine ve merhametine kalmış.

Geç olmadan bari bugünden itibaren namazlarımızı “son namazımız”mış gibi kılalım inşaallah.

Rabbim bizi ihlâsla, samimiyetle, şevkle ve huşu ile namazını kılanlardan ve namazı kabul olanlardan eylesin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*