Nar Nuru yakmaz, yakamaz

Lafla peynir gemisi yürümez derler, atalar.

Ziya Paşa bunu ne güzel izah etmiş:

“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” diye.

Bazıları der, şöyle yaparım, böyle yaparım.

Yap o zaman, konuşma!.. Sen sus ki eserin konuşsun.

Zaten yapan çok konuşmaz, boş yere övünüp durmaz.

Çok konuşan da doğru dürüst iş yapamaz.

Bunları niye söylüyoruz?

Günümüzde konuşanlarımız pek de çoğaldı da ondan.

Maşallah…

Eline mikrofonu alan, karşısında az biraz topluluk bulan büyük müfessirlerden, belagatli söz söyleyenlerden, veciz laflarla nutuk atanlardan, alleme-i cihan kesilenlerden, hatta kendini mehdi zannedenlerden geçilmez oldu.

İcraat? Yok… Bu yolda sıkıntı ve çile? Yok… Hangi zulmün ve haksızlığın karşısında durdun? Yine yok…

Yok… Yok… Yok…

Tatlı su balıkları yani…

Bunların hali şu misale benzer:

Hak ve küfür ordusu savaşa tutuşur. Hak için en önde çarpışanlar çok büyük bir mücadele verirler, canlarını ortaya koyarak savaşırlar, sonra da küfür ordusunu mağlup ederler, iş bitirilir. Bir de bakarsın ki siperin en arkasında saklanmış olanlar, hatta cepheden en uzak noktaya kaçanlar geri dönüp kahramanlık taslarlar…

Bir anda olmayan düşmana saldırırlar.

Büyük bir gürültü ile büyük bir iş yapıyorum zannına kapılırlar.

Günümüzdeki medyatik mücahitler tam da böyle.

Bunlar tam bir sanal kahraman, fiktif eleman.

Bakmayın siz bunların alayı vela ile ortaya döküldüklerine.

İnanın bu gün bir sıkıntı baş gösterse bunlar saklanacak delik ararlar. Beni kimse görmesin diye en ücra köşeye sinerler.

Hatta bazıları ülkeyi terk eder.

28 Şubatta böyle olmadı mı?

Kimi Amerika’ya, kimi Avustralya’ya , kimi Almanya’ya güya hicret etti.

Nasıl bir hicretse bu?

Ortada kala kala yine Yeni Asya ve Nur talebeleri kaldı.

Zulme ve haksızlığa karşı dik durarak. Zalimin yüzüne zulmünü haykırarak. İman ve Kuran hesabına asla taviz vermeyerek.

Üstüne üstlük en ağır bedelleri ödeyerek.

Tıpkı Üstadları Bediüzzaman gibi.

Hatırlayın Ankara’daki o en karanlık günleri.

Ankara kap kara olmuş, dalalet ve küfür odunları yığılmış, ortalığı bir yangın saracak.

“Mekke de de olsa buraya gelmem lazım” diyor kendini kaçırmaya gelenlere Üstad.

Bazılar ta Mısır’a, Mekke’ye, Medine’ye gidip siperin en gerisinde sinerken, kimse beni görmesin diye.

Üstad koşuyor Anadolu’ya.

Dalıyor o ateşin içine, bir İbrahim gibi.

Söndürmeye koşuyor alevleri, yangın yerine dönmüş gönülleri.

Çekilin önümden evladım yanıyor…

Kuranım yanıyor, İslamım yanıyor, kardaşlarım içinde yanıyor…

İmanım tutuşmuş alevlerle yanıyor diyor o kahraman Üstad.

Nemrutların, Süfyanların, Deccallerin tutuşturduğu dinsizlik ateşini söndürmeye koşuyor:

“Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var.

Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!..

Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, ahiretimi de.”

İşte böyle bir mücadele..

Bu milletin imanı yolunda her şeyini feda ediyor Üstad.

Bir nur veriyor o kor tutan ellere.

Sarığıyla, cübbesiyle hücum ediyor o ateşe,

Heyhat…

Nar Nuru yakmaz, yakamaz…

Yakamamış da…

Üstelik ateş ışığa medet verir.

Öyle de olmuş.

Üstad elindeki nurla, nurlarla bir bir söndürmüş küfür ateşini, büyük bir mücadele vererek, hayatını ortaya koyarak, “saçlarım adedince başlarım olsa ve her gün birini kesseniz yine boyun eğmem size” diyerek.

O yanan gönüllerden iman gülleri açmış.

Bu gün tüm yurdu, hatta tüm dünyayı sarmaya başlamışsa o güller; bu, Üstadın ve onun kardaşlarının dillere destan kahramanca mücadelesinden dolayıdır.

İşte bizler böyle kahraman, başını küfre eğmeyen, Mekke´de de olsam buraya gelirdim diye zulmün ve küfrün karşısında dim dik duran bir Üstadın talebeleriyiz.

Bakmayın siz o bu günkü tatlı su balıklarına…

Sanal meydanlarda ahkam kesenlere.

Emin olunuz, bu gün yine bir sıkıntı baş gösterse saklanacak köşe ararlar.

Fırsatları varsa en uzak diyarlara kaçarlar.

Ortada kalan yine Yeni Asya ve diğer Nur kahramanları olur.

Yine zulmün karşısında dim dik durarak, hakkı savunurlar.

Hiçbir yere de kaçmazlar…

Hatta bırakın başka diyarlara kaçmayı…

Vazife icabı uzaklara gitmiş olanlar da koşar ülkesine geri gelir.

Tıpkı, 28 Şubatta ceza alınca Avustralya’daki programını yarıda kesip süratle geri dönen Mehmet Kutlular Ağabey gibi…

Selam olsun tüm iman kahramanlarına…

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Elhamdülillah,bir kahramanlık makalesi olmuş, okudukça Şevke geldim. Her nur talebesinde bu potansiyel var. Sosyal medyada bir zemin, bir ilan ve sunum imkani sagliyor. Oralari bos birakmadan hizmete devam. Yoksa böyle acemilere kalir ama onlarda zamanla uzmanlasir. Onlari kontrol eden bir sistem kurulmalı.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*