NATO çocuklarını ne zaman vuracak?

Image
Geçen yazımızın başlığı, “NATO bir savunma ittifağıdır” olunca, zihinlere malûmu ilam mânâsına gelmiş olabilir. Hem de ülkelerin savunmasıyla sınırlı olan bu ittifağın Afganistan’da ne işi var, diyebiliriz. Aradan on sene geçmesine rağmen koskoca NATO, New York’taki İkiz Kuleler cinayetiyle alâkalı, Afgan kökenli tek bir teröriste ulaşamadı. Peki NATO kuvvetlerini Kandahar cehennemine kim itmişti?

Kanaatimizce “düşman tanımı” savunma ittifağından önce gelir. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki konseptlerle devam edince NATO ülkeleri; barış karşıtı savaş lobileri global dinsiz cereyanlar veya menfaatlerini küresel çatışma ve kaoslarda arayanlar, ellerindeki enstitülerde yeni yeni projeler hazırladılar. Güya bu bilimsel projeler ve konseptlerle maalesef global STK’ları, savunma paktlarını ve hatta hayır kurumlarını bile bir çok şerlerde çalıştırdıkları gibi, dünyamız bir savaş ve çatışma topuna döndürdüler. Neslimizin yaşadığı ve yakın tarihin bize ders verdiği hadiselere bu zaviyeden baktığımızda, maksad daha iyi anlaşılır. BM’nin eliyle yakın zamanda Mogadişu ve Bosna’da işlenen cinayetleri, NATO’nun 10 seneyi aşkındır Kandahar’da işlediği cinayetlere eklediğimizde, resmin bütünü hakkında bize bir fikir verir kanaatindeyim.

MİLLETLER ARASI “DÜŞMAN” KONSEPTİ DEĞİŞİYOR

 

Bediüzzaman Hazretleri, 1. Cihan Harbi sonralarındaki “Rüyada Hitabe” isimli eserinde, devletler ve milletler savaşını sınıflar arası savaşa dönüşeceğini haber veriyor. Günümüzde “devlet arası savaşlar” gibi görünen çatışmaların özüne indiğimizde, derin devlet veya enstitülerin hazırladıkları lokal veya global savaş projelerini, maalesef devletlerin kucaklarında bulduklarını müşahede ediyoruz. Bazen hedeflenen neticeye en fazla olan politikacılar, bu “gayrı meşrû çocuğu” sahiplenmek mecburiyetinde kalıyorlar. Hadiseye dışarıdan bakanlar çoğunlukla hem o milleti ve hem de —haklı olarak— milleti idare eden politikacılara fatura kesiyorlar. Türkiye, halkı ile birlikte otuz seneden beri global cereyanın doğu bölgemizde yaktığı ateşle tutuşuyor ve o bölgede kırılan her nihale göz yaşı döktüğü halde, dünya maalesef bu cinayetlerin faturasını Türkiye’ye çıkartıyor. Bir benzer örneğini 11 Eylül felâketine sebep gösteren neocon ve neoliberallerin çıkardıkları Afganistan ve Irak savaşları olarak da gösterebiliriz. Amerikan ve İngiliz halklarının bu savaşlarda vefat eden ikibuçuk milyon insana üzüldüğünü, bu iki ülkedeki “savaş karşıtı” dev protestolar göstermiştir.

Tony Blair ile G. W. Bush gibi idareciler de halklarının bedduâlarıyla siyaset tarihinin karanlık noktalarına gömüldüler. Amerikan ve İngilizlerin karşı oldukları savaşın giderleri, halklarına zulmen ödettirilmiştir. Tıpkı doğu ve Güneydoğumuzda otuz küsûr senedir heba edilen fakir milletimizin serveti gibi…

“Düşman konseptini yeniden ele almayan ve dünya milletlerinin bu konsepte göre hareketini sağlamayan NATO’nun, bir gün öz çocuklarını bu gizli düşmanın çıkaracağı kargaşada kaybetmesi de hesaba katılmalıdır. Hâlâ, Madrit İstasyonu ve Londra Metrosu katliâmlarının failleri bulunamamıştır. Kafkasya’daki okul cinayetinde vefat eden çocukları da unutmamalıyız. Neocon ve Neoliberallerin finanse ettikleri “düşünce kuruluşu” veya “laboratuvarlarda” elde edilen sanal El-Kaide, Taliban, Zerkavî, Hizbullah ve İslâm savaşçıları gibi terör hareketlerinin mahiyetini ortaya çıkarmayan NATO ve BM, zamanla misyonsuz ve güvenilir olmayan duruma düşüyorlar. Nitekim Haiti’de olduğu gibi…

KİM KİME DÜŞMAN?

Teknolojinin şeffaflaştırdığı dünyada “düşman” bir daha saklanmak ve kamufle ihtiyacı duyuyor.

İran’ın geleneksel tezleri çoktan iflâs etti. İslâmı siyasetlerine alet edenlerin de… Artık Hıristiyanlar Müslümanlara düşman değil. Müslümanlar ve Hıristiyanlar da Yahudilere… Misyonu tahrip, inkâr ve kaos olan komünizm veya modern bolşevizm artık kurulu devletlere hükmetmiyor. Buna lüzum da kalmamış. Modern Komünizm devletlerin hücreleri mesabesindeki kurumlara musallat olmuş: Yargısına, ordusuna, eğitim kurumlarına, STK’larına girerek dünküsünden daha dehşetlice hedefine yaklaşıyor. Komünizme karşı kurulmuş NATO’nun bütün konseptlerini bu yeni süreçlere göre yenilemesi gerekiyor. Füze kalkanı ve benzeri kıtalar arası projelerden önce düşmanını, çatışma alanlarını ve misyonu yeniden belirlemesi gerekiyor.

NATO ve BM gibi dünyanın hayatını alâkadar eden kuruluşları yanlış hedeflere sevk eden “finans dünyası” ile “belli bir medyayı” ayrı bir konuda incelemek gerekiyor. Çok önemli iki unsur…

İnsanî temel değerleri kabul etmeyen, semavî dinlere düşman, bütün mukaddesatları tahribe çalışan ve menfaatlerini her yerde kontrol altında tutmaları, yalnızca NATO’nun vazifesi değil. İnsanca barış ortamında yaşamak isteyen herkes… Dünyayı terör ile savaşa ve savaş ile tahribe götürenler, ilginçtir ki cinayetlerini küresel olarak Müslümanlara yüklemeye çalışıyorlar. Neoconlar, ABD ve AB’deki her Müslümanı “potansiyel birer terörist” olarak medyada propaganda edince, Batıdaki insanlar ister istemez tedirgin oldular. Propaganda kaynağının Troçkici ve Freudist kuruluşlar olduğunu herkes biliyor. Yarın isimlerini ve renklerini değiştirebilirler, takip gerekir.

İğrenç ve tahkipkâr hedefleri için her türlü cinayeti mübah gören küresel bir hareketten bahsediyoruz. Birinci Körfez Savaşına ABD’yi götüren senaryoyu hatırlayalım. Yağmalanmış Kuveyt’in kızı, BM’nin merkezinde çığlık çığlık feryad ediyordu. Bu feryadı doğru zannedenlerin çoğu senaryonun mahiyetini öğrenemeyecekler. Irak ve Afganistan’ı işgal için Dünya Ticaret Merkezinin ve orada çalışan dört bin masumun bir değeri yoktu. Bir de binlerce senedir Afganistan’da barış içinde yükselen Budist tapınaklarının bombalanmasını düşünelim. Bu global tahripçilere servis veren devletlerdeki lokal güçleri de unutmamak gerekiyor. Fakat hiçbiri bizdeki Kemalistlerin idare ettikleri kadar vahşi, derin, münafık ve acımasız olamaz. Hem Türk görünecek ve hem de Türkleri vuracak. Kemalistlerin dışarıdaki yoldaşlarıyla birlikte çevirdikleri yüz cinayet dolabını bir çırpıda sayabiliriz. 31 Mart’ı bir milat kabul ettiğimizde, Ermeni tehciri, Osmanlı demokratlarının idamı, İzmir suikastı, Menemen, Ali Şükrü ve Halit Paşaların başına gelenler, Şeyh Said hadisesi ve doğudaki 24 Kürt kıyım hareketi, 1950 sonrasındaki Ticanilerin put kırma hadisesi, Selanik’te bir evin Kemalistlerle kundaklanmasıyla, Taksim’de azınlıklara yapılan muamele, DP’lilere yapılan iftiralar ve üç güzide vatan evlâdını idamları…. Görüyorsunuz ki mübalâğa değilmiş. 1960’tan gönümüze gelen bu tür cinayetler hakkında fikir veren “kozmik odalardaki gizli belgeler” gösteriyor ki, Kemalistler de en az Komünistler ve modern bolşevikler kadar senaryo ile cinayet işleyip, siyaseti menfaatlerine alet ediyorlar.

NATO veya BM’nin “geleneksel stratejilerle” hareket lüksü kalmadığını yukarıdaki hadiseler gösteriyor. ABD ve Londra’daki “zındıka enstitülerinin” mahiyeti ile Türkiye’deki Kemalizmin mahiyetini deşifre edip halka maletmeden, NATO’nun savunabileceği bir insan göremiyoruz. Sözkonusu barış karşıtlarının karargâhında cirit attığı her savunma ve barış paketleri, ancak global savaş lobilerine alet olurlar. Barışı getiremezler.

 

Image

Benzer konuda makaleler:

Şükrü Bulut | Arşiv

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*