“Velâyetin (veliliğin), şeyhliğin, büyüklüğün şe’ni (gereği) tevazu ve mahviyettir, tekebbür (kibirlenmek) ve tahakküm değildir. Demek, tekebbür eden sabiyy-i müteşeyyihtir (büyüklük taslayan küçüktür). Siz de büyük tanımayınız.” Yani, şeyhliğin, büyüklüğün göstergesi tevazû, küçüklük, halk içinde erimek, dünya malı ve makamının sevgisini kalbe koymamak, dünyayı terk etmektir. Eğer, bir şeyh büyüklük taslıyor, kibre giriyor ve dünyevî çıkar sözkonusu ise, ihlâs ve samimiyeti yok demektir. Öyle ise onları şeyh, mürşid ve büyük tanımayınız.
Yine başka bir ölçü: “Eğer hedef-i maksadı, İslâmın ziya-yı kalb ve nur-u fikriyle ittihad; ve mesleği muhabbet; ve şiârı terk-i iltizâm-ı nefis; ve meşrebi mahviyet; ve tarikati hamiyet-i İslâmiye olsa; kabildir ki, bir mürşid ve hakikî şeyh olsun.” Yani, şeyh ve mürşidlerin hedef ve maksatları, İslamdan beslenen kalb ışığı ile fikir nûrunu birleştirmek; mesleği sevgi, düsturu nefse olan taraftarlığı terk, meşrebi tevazu ve yolu İslâmın yücelmesi için gayret olsa, mümkündür ki, hakişi mürşid ve şeyh olsun.
“Lâkin, eğer mesleği, tenkîs-i gayr ile meziyetini izhar ve husumet-i gayr ile muhabbetini telkin ve inşikak-ı âsâyı istilzam eden hiss-i taraftarlık ve meyelân-ı gıybeti intaç eden kendine muhabbeti başkasına olan husumete mütevakkıf gösterilse; o bir müteşeyyih-i müteevviğdır, bir zi’b-i mütegannimdir.” Yani, eğer başkasını basit göstererek, başkasını küçülterek meziyetini artırıyorsa, düşmanlık ederek kendisine sevgi kazanmaya çalışıyorsa, parçalanma ve dağılmayı gerektiren tarafgirlik ve gıybetle kendisine ilgiyi, sevgiyi artırıp, başkasına düşmanlık bulaştırıyorsa, şeyhlik taslayan, koyun postuna girmiş bir kurttur; davula bedel dine ve kitaba vuran ve bahşiş toplamak isteyen bir çingenedir. Din ile, dünyayı avlamaya gider. Ya kötülenmiş bir lezzet, ya basit bir heves alıyor veya hatalı bir içtihad onu aldatmıştır. Böylece kendisini iyi bir şeyh zannedip, gerçek şeyhler hakkında da kötü düşünülmesine meydan açmıştır.
***
Müridlerden birisi şeyhine giderek; suç işleyip hapse giren oğlunun salıverilmesi için girişimde bulunmasını ister. Şeyh: “Bizler derviş kimseleriz! Dünyaya ait işlere müdahale edemeyiz!” diye reddeder.
“Peki, bir tavsiyenâme yazınız, şefaat ediniz de, cehennemden kurtulalım!”
“Allah’ın emriyle olacak işe karışmak benim haddime mi düşmüş?”
“Be adam, dünyada şefaat etmezsin, âhirette etmezsin; ne diye köleler gibi sana hizmet edeyim?”
Benzer konuda makaleler:
- Büyük adama karşı hür olmak
- Meziyetin varsa hafa türâbında kalsın
- Risale-i Nurlarla seven, düşmanlık edemez
- Uhuvveti, kardeşliği ve dostluğu pekiştirmek
- Risale-i Nur’un meşrebine uygun davranılmalı
- Tam toprak gibi tevazu-u mutlakta bulunmalı
- Olgunlaşmak, değerlerle yaşlanmaktır
- Niyet; tevazu, tekebbür, ferah ve kederi nasıl bozar?
- Kibir ne zaman salih amel olur?
- Bediüzzaman Hazretleri’nin hıllet meşrebi

İlk yorum yapan olun