Kul, imtihanda olduğunu, ne ile imtihan edildiğini ve imtihanı nasıl kazanabileceğini bilmek, düşünmekle mükelleftir.
Belki bir anne-baba için en zor olanlarından birisi de evlât ile imtihandır.
Hayatından verdiğin evlâdın, maddî ve manevî sağlığı, başarısı, eğitimi, evliliği, çocukları ve daha neler neler hep imtihanın farklı sorularıdır.
İyi evlât manzaraları, kötü evlât manzaraları…
İmtihan da imtihan.
**
Evlâtlar ve mal sahibi Eyüp peygamber ondan fazla evlâdını kısa aralıklarla kaybetmiş ve ciddî mal zenginliğini yitirmiş, ama ‘sabır’ ve ‘şükür’ halini terk etmemiş, teslimiyet göstermiştir.
Bu, içeride yaşanan bir imtihandır.
Bir de kendi dışındaki varlıklar, insanlar veya olaylarla olan imtihan vardır. Bu da hayatın içindeki her şeyi kapsamaktadır. Özellikle de insan ilişkileri.
Kabul edelim ki, herkesin imtihan içerisinde olduğu bir insan unsuru mutlaka vardır. Ondandır ki herkesin kendi imtihan halinde olduğu insanı bilmesi ve onun hak ve hukukuna daha bir riayet etmesi gerekir. Yani, ona, ‘sen benim imtihanımsın’ demeli ve öylece yaşamalı hayatı.
Bundandır ki, imtihan sebebimiz çok da gizli değildir.
Az çok ne ile imtihan olduğumuzu hissederiz, biliriz.
Yani, zihnimizi en çok ne ile meşgul ediyorsak, en ciddî imtihan sorumuz o değil midir? Tabiî bazen de zaman zaman gündemimize giren sorular vardır.
Hasılı yaşıyor olduğumuz her ânın içinde cevap bekleyen bir soru gizlidir.
İşte belki de insanın en önemli gündeminin bu olması gerekir.
Herkes için geçici bir zaman dilimi olan dünya hayatı, ahirette karşılaşılacakların bir menzilidir. Tıpkı mevsiminde ekip, yine mevsiminde hasat etmek gibi bir şey yaşananlar.
İnsan, imtihanda olduğu şuuru ile yaşadığında, yaşanan her hale karşı bir farkındalık içerisinde olur.
Ne yaptığını, ne yapması gerektiğini, yaptıklarının hesabının ne olduğunu bir bir idrak eder.
İşte bu tam bir uyanıklık halidir.
Ama bir de, âyette belirtilen, ‘Allah’ı unutanlar gibi olmayın ki, Allah da onlara akibetlerini unutturmuştur.” mânâsına uyan insanlar vardır.
Onlar da hiç ölmeyecekmiş gibi bir hayat hali içerisinde varlıklarını sürdürürler. Ölümden bahsedilse, başkalarına havale ederler. İş ve hizmet zamanlarında nefislerinin istediklerini yaparlar. Ama ücret ve zevk durumlarında ise hemen nefislerini ön plana çekerler.
Oysa olması gereken, hizmet ve mevt durumlarında nefsi, ücret ve haz durumlarında ise başkaları gözetmek sağlıklıdır.
İnsanın içinde olduğu durum ve şart ne olursa olsun, kulağa küpe olarak takılması gereken şudur ki, ‘Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.’
Gösterdiğiniz ilgi ile karşılaşacağınızdan emin olabiliriz.
Yani birileri için attığınız bütün adımlar, aslında kendinizedir.
Benzer konuda makaleler:
- Bir ilâhinin hikâyesi
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği
- Memur mu, işçi mi?
- İmtihanın renkleri
- Zıtlıklar ve nisbî hakikatler
- Fecir Vakti Ecir Vaktidir
- Terörün çözümü Bediüzzaman’da