Necmeddin Erbakan

27 Şubat günü öğle üzeri, gelen bir telefon konuşmasıyla Necmeddin Erbakan’ın vefat ettiği haberi verilmişti bize. Tabiî onunla alâkalı olarak, yaşayarak geldiğimiz hadiseler canlandı gözümüzün önünde.

1967 senesinde bizim eve, M. Şevket Eygi’nin Bugün gazetesi alınıyordu. O günlerde daha Yeni Asya yoktu. Zaten biz de risale-i nurları tanımamıştık henüz.

13-14 yaşlarında bulunduğumuz o yıllarda, dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de, enteresan hadiseler oluyordu.1960 ihtilali yapılalı birkaç sene olmuş, peşinden yapılan ilk normal seçimi de AP kazanmış, yani Demokrat partinin devamı olan Demokrat misyon tekrar iş başına gelince, her türlü ayak oyunlarıyla onu ve o zihniyeti yok etmek isteyen ifsad komitesi, çeşitli senaryoları devreye koyuyordu.

İşte bu sıralarda TOBB seçimlerinde AP Genel başkanı ve aynı zamanda da sınıf arkadaşı olan Süleyman Demirel ile ters düşünce, 1969 seçimlerinde AP den milletvekili adayı olmak istemiş, fakat Demirel tarafından veto edilmişti.Aynı seçimde Konya bağımsız milletvekili olarak TBMM ye girmişti. (Kendi memleketinden değil de, dinî bakımdan potansiyel olan Konya’dan olması da gariptir tabiî) Demirel ile aralarının açılış sebebini de, onları tanıyanların anlattıklarından duyduğumuza göre; Demirel’in kardeşi Hacı Ali Demirel’in özel olarak kurduğu Yükseliş Mühendislik ve Mimarlık okulunda ders verdiğinden-ki bizim de, Devlet okulu olduktan sonraki okulumuzdu orası- H. Ali Demirel ile samimiyeti de ilerlemişti. Bir gün ona, “ bu ağabeyin masondur. Sen dindar insansın, gel beraber parti kuralım” demiş. O da tabiî, bu teklifi kabul etmediği gibi, S. Demirel’e durumu anlatmış, ondan sonra da ona tavır koymuş Demirel.

Yukarıda bahsettiğim Bugün gazetesini okuduğumuzdan, onun da Erbakan’ı devamlı nazarlara vermesinden, bizler de dindar insanlar olarak tesir altına girmemize sebeb olmuştu. Haydi o zamanlar bizim gençliğimizin ilk yıllarıydı, belki tam idrak edemiyorduk ama, eski bir Demokrat olan babamı ve onun gibi birçok demokrat insanı dahi tesir altına almıştı o propagandalar. O havayla, bizde Erbakan muhibbliği başlamış oldu. Hele 1970 in başında Millî Nizam Partisini kurmasından sonra, daha da bir bağlanmaya başlamıştık. O zamanlar şiir de yazıyorduk. Hatta, Bugün gazetesine de birkaç tane yollamıştık. Biz de o havayla, “Milli Nizam, Milli Nizam. Kurucusudur Erbakan. Şimdi oldu tam intizam.” diye mısraları yazmaya başlarken, o cenahın ileri gelenleri, şiiri çabuk tamamlayıp, hocaya götürmemizi söyledi. Ama, şiir burada kalmıştı. Birkaç ay sonra Cenab-ı Hak, bizi risale-i nurlarla tanıştırınca o şiir tamamlanmadı, tamamlanamadı…. öylece kaldı ve hocaya da verilemedi.

Burada biz, herkesçe bilinen bilgilerden ziyade, daha çok yaşadığımız ve gördüğümüz, duyduğumuz bilgileri anlatalım istedik. Onun için; 12 Mart 1971 muhtırası, Erbakan’ın İsviçre’ye gitmesi, paşaların onu oradan alıp getirerek Milli Selamet partisini kurdurması gibi hadiselere pek girmek istemiyoruz. MSP nin kurulduğu (1973 civarı) yıllarda, biz de onun hocalık (öğretim görevlisi) yaptığı Ankara Devlet Mimarlık Mühendislik akademisinin makine Mühendisliği bölümünde okuyorduk-ki hocalarımızın çoğu da onun asistan ve doçentleriydi. (burada da şunu belirtmeliyim. Erbakan kendi sahasında iyi bir hocaydı. Halbuki memlekete ve millete hizmet etmek için bu yolu takib etseydi, anlamadığı ve eline yüzüne bulaştırdığı siyasetten daha iyi hizmet yapmış olurdu) – İşte orada onların bir gençlik teşkilatı mesabesinde olan Akıncılar derneğinin (aynı yaşta bulunduğumuz Başbakan da o zamanlar o teşkilatın üyesiydi.) genel başkanı ile okulun mescidinde falan görüştüğümüzden ve bizi de bildiklerinden, 1975 senesindeki MC hükümeti esnasında Erbakan’ın Başbakan yardımcısı sıfatıyla Kocatepe camisine (o zaman daha inşaatı bitmemişti, namazlar bodrumda kılınıyordu.)  Cuma namazına geleceğini ve “bakın bakalım sizin mason gelecek mi?” diye  de bize sitayişte bulunduklarından, bir Cuma namazı esnasında meraktan gittik baktık. Gerçekten Erbakan ve Bakanları, siyah Chevrolet marka makam arabalarıyla korna çala, çala, alâyişle velayişle camiye geliyordu. Gerçekten de Demirel gözükmüyordu. Ve cemaati de yara, yara ön saflara doğru geçiyorlardı. Orada rastladığımız hasbi bir AP li zata bunu söylediğimizde, “gelecek Cuma buluşalım seni nereye götüreceğim bak?” dediğinde onunla o hafta buluştuk ve bizi Kavaklıdere’deki camiye götürdü. İçeriye girecekken kolumdan tuttu “bekleyelim bak”  dedi. Dışarıda biraz bekledik baktık çağla yeşili bir hususi, plakası SD harflerinden meydana gelen  bir Chevrolet geldi sessizce. Baktık içinden Süleyman Demirel, indi ve yine sessizce, arkalarda bir yere oturarak namazını kılmıştı. Tabiî biz de çok şaşırmıştık bu duruma.

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri din ile siyaset münasebetini üç biçimde ele alıyor ki, bu aynı zamanda siyasetin değişmez şablon ölçüsüdür. Bunlar; Dini siyasete alet edenler. Dinsizliği siyasete alet edenler. Bir de siyaseti dinin hizmetinde kullananlardır. İşte hoca ve ekibi bu 1. kısmı ihtiyar ederek ortaya çıktığından, dinî cemaatlerde dalgalanmalar olmuştu. Rahmetli Zübeyir ağabey o zaman sağdı ve cemaati, üstadın prensiplerine aykırı olduğundan yaklaştırmamıştı o zihniyete. Gerçi onu dinlemeyip meyledenler de oldu. Hatta onların 2. sefer partisi olan MSP yi kurdukları zamana tekabül eden ve üstadın siyasetteki ölçülerini va’z eden, Emirdağ lahikasının 2. cildinin de neşredildiği zamandır aynı zamanda 1973 yılı. Daha önce sadece 1. cildi vardı. Demek o zamana tensib edilmişti. Oradaki düstur ve prensiplere uymayıp ta, “dini mevzuularda üstadımız Bediüzzaman, siyasette de Erbakan“ diyenleri gördük biz o yıllarda Ankara’da.

Yeni Asya’ya ve cemaatimize her zaman mesafeli ve daha doğrusu da, kindardı. Hiç unutmam, 70 li yıllarda yaptığı bir basın toplantısında, bizim Yeni Asya muhabiri ona bir soru sormuş ve bu soru onu kızdırmıştı. “Sen hangi gazetedensin bakayım?” demişti. Yeni Asya olduğunu öğrenince de arkadaşımızı bayağı azarlamıştı.

Tabii bizlerin tasvib etmediği bu zihniyet, maalesef dine çok faydalı olmamıştır. Belki kendileri dinde hassastılar ama, muhakeme-yi akliyede  noksanlık, dine ve dinî bir çok şeye, dindar olmayan ama, dine de hürmet gösteren bir çok insanın da buğz etmesine sebeb olunmuştu. Yani nasıl ki dünyada Humeyni, din-i islâmı yanlış aksettirip, dünya insanlarının islama bakışını yanlış gösterdiyse, Erbakan da, Türkiye’de bazı hassas yapılı insanlara öyle göstermişti. Hiç tasvib edilmeyecek ve dindarları sıkıntıya sokan “ imam-hatipler bizim arka bahçemizdir. Rektörler başörtülü kızlara selam duracaklar. Taksimin göbeğine camii yapacağız v.s” gibi  sözler, maalesef, bir şey kazandırmadığı gibi, kazanılan bir çok şeyin de kaybedilmesine sebeb olmuştu.

Ne yapalım artık Erbakan da her fani gibi öldü. Siyasetteki ölçüsü yanlış olsa da, dindar bir insandı, Allah rahmet eylesin.

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. Nurcular her zaman kuvvetli olanı destekliyor görünümünde olmuşlardır milli görüşün hep aleyhinde olmuşlar demirele ecevite özala destek verdiler erbakan a asla destek istemiyoruz aleyhde çalışmalar yapmışlardır yazıcısı okuyucusu fetullahcısı hep temelde aynıdır zihniyet olarak içerisinde çok temiz dürüst insanlar var amma bağımsız hareket etmezler

    • Nazım bey kardeş. Şapla şekeri karıştırmayalım lütfen. Yeni Asya Nur cemaati, üstad Said Nursî Hazretlerinin; din-siyaset ilişkisinin ölçüsünden hiç şaşmamışlardır. Üstad, hayatı boyunca, her hareketi görüp bildiği için, bu konuda da yanlış yapmamaları için, hep talebelerini îkaz etmişlerdir. Üstad; Din- siyaset ilişkisini üç şekilde değerlendirmiş.
      1-) Dini siyasete alet edenler.
      2-) Dinsizliği siyasete alet edenler.
      3-) Siyaseti, dinin hizmetinde kullananlar. İlk ikisine geçit vermeyen üstad, üçüncüsüne müsaade etmiştir.
      Zaten, şu son zamandaki hadiseler, bunu daha iyi gösterdi. Artık, parti, din yerine ikame edildi. Bizim partideysen, dindar da olmasan iyisin. Bizim partiden değilsen, dindar da olsan tu kaka”

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*