Nefsi gemleme zamanı

Image
Rahmet ayı, Gufrân ayı, Kur’ân ayı olan Ramazan, kalplerin arındığı, ruhların durulduğu ve şeytanların durdurulduğu bir aydır. Cenâb-ı Hak, biz insanların aczine, fakrına cehalet ve gafletine merhameten, şeytanları zincire vuruyor. “Kullarıma bu ayda fazla zarar veremesinler, onları daha fazla günaha sokamasınlar” diye şeytanları dizginliyor.

Ama insanın şeytandan başka nefis diye bir düşmanı var ki, belki şeytandan daha fazla tahribat yapıyor, insanı isyana ve günaha sevk ediyor. Biz de bu ayda kendimize bir iyilik yapalım, onbir ay boyunca yemlediğimiz nefsimizi bir ay boyunca da gemleyelim.

Nefsi gemlemek, sadece ağzımıza gem vurup yemek ve içmekten uzak durmak değildir. Eskiden hasat zamanı harman yerinde döven sürülürken, atlar başakları yemesin diye ağızlarına tel kafesler geçirilirdi. Böylece ekinleri yemeleri önlenmiş olurdu. Eğer ağızlara gem vurmakla oruç tutuluyor olsaydı, atların da oruç tuttuğunu kabul etmek gerekirdi.

Nefsi gemlemek, nefsin isteklerine hayır diyebilmek, nefsin süflî arzularına karşı sabır ve metanetle karşı koyabilmektir. Nefsin çok hoşuna giden yalandan, gıybetten, hasedden, şöhret ve şehvetten uzak durabilmektir. Dünyada “benim” diyebileceğimiz hiçbir şey olmadığını, sahip olduğumuz ne varsa onların ya emanetçisi, ya bekçisi olduğumuzu nefse kabul ettirebilmektir. Asıl mal sahibi izin vermeden, soframızdaki ekmeğe, bardağımızdaki suya elimizi uzatamadığımız gibi, bize haram kılınan ne varsa onlara da el uzatmaya, göz atmaya, kulak vermeye hakkımız olmadığını idrak etmekle nefsimizi gemleyebiliriz.

Nefsi gemlemenin bir yolu da, dünyada sahip olduğumuz her şeyin geçici olduğunu, bir müddet sonunda elimizden çıkacağını düşünerek, hiçbir dünya malına kalben bağlanmamak gerektiğini kabul etmektir. “Zevâl-i lezzet elemdir” hakikatini her an hatırda tutmaktır. Sevgili Peygamberimizin (asm) “Lezzetleri acılaştıran ölümü sıkça hatırlayınız” tâlimâtı da, nefsi gemlemek için etkili bir ihtardır. Nefis, tûl-i emelin peşinden koşar. Ama ölümü hatırlayan, ahireti düşünen bir insan; malın, mülkün, zevk ve lezzetin burada kalacağını idrak eder, tûl-i emelden çabuk vazgeçer. Zira ecel, emellerin önünü keser. Böylece nefis de dizginlenmiş olur.

Üstâd Hazretleri, Yedinci Söz’de ölüm hakikatini açık bir şekilde gözler önüne sermiş, ölümü hatırlamak istemeyen nefislere de “Haydi gücün yetiyorsa kabir kapısını kapat” diyerek meydan okumuştur. Ölümü bu kadar yakından hisseden nefislerin azgınlık yapması ve dalâlete sapması o kadar kolay olmayacaktır.

Biz de Yedinci Söz’ü nefsimize bir defa daha hatırlatarak serseri nefsimizi gemlemek istedik.

ÖLÜMÜ ÖLDÜR DE GEL

Beni zevk-ü sefaya çağıran hain dessas,

Fenâyı ve zevâli dünyadan kaldır da gel.

Ruhum beka arıyor, onu bulmalı esas,

Ruhumu teselli et, yüzümü güldür de gel.

Şu hayat yolculuğu müşkilatlı bir sefer,

Dünya bir harp meydanı, ben yaralı bir nefer,

Ey dessas şeytan haydi marifetini göster,

Şu yolculuğu men et, seferi kaldır da gel.

Düşen bir yaprak görsem, ıztırap çekiyorum,

Her gidenin ardından gözyaşı döküyorum,

Çaresizlik içinde sıramı bekliyorum,

Yolcular listesinden ismimi sildir de gel.

Sağımda ve solumda müthiş derin yaralar,

Önümde darağacı, arkamda bir aslan var,

Gel gücün yetiyorsa beni bu halden kurtar,

Aslanı uzaklaştır, sehpayı kaldır da gel.

Gel eğlenelim dersin, bakmaz mısın hâlime?

Yarına çıkmak için bir senet ver elime,

Elinden geliyorsa çare bul şu ölüme,

Kabir kapısın kapat, ölümü öldür de gel.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*