Sizlere nefsimdeki bazı hastalıklardan bahsedeceğim, çünkü bu hastalıklar benim hizmetime engel oluyor. Sizlerle paylaşmak istiyorum, çünkü Allah korusun belki size de bulaşabilir. Bu hastalıklar Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi bu zamanın en dehşetli hastalıklarından birkaçı. Ben hasta olduğum için tedavilerini araştırdım, sizlere de birkaç ilâç ismi vermek isterim.
Bendeki dehşetli hastalıklar, halk arasında tembellik olarak adlandırılıyor, ama bunlar tekâsül yani vazife karşısında üşenme, ilgisizlik, diğeri meylü’r-rahat yani rahata düşkünlük, bir diğeri tenperverlik yani kendini beslemeye ve rahatına düşkünlük, bir de yine pek halk arasında adı bilinmez, ama çok rastlanan bir hastalık, bir işi bir kimseye ihale etme ve sipariş etme demek olan tefviz.
Bu hastalıklar için çağımızın en iyi doktoruna başvurdum. Fakat yüzyüze bir görüşme gerçekleştiremedik ve bana, geçmişte kendisinin de bu hastalığa yakalandığını ve Risâle-i Nur reçetesindeki ilâçları kullanarak iyileştiğini ve hizmete devam ettiğini söyledi. Hastalıklar çağın salgın hastalıklarıydı, bizlerin hizmet etmesine engel oluyorlardı. Şu dolup boşalan dünya hanında hizmet etmeden yaşadığımız anlar, fani cam parçalarından ibarettir, çünkü biz hizmet etmekle görevlendirilmiş memurlarız. Cam parçalarını da elmaslara çevirmenin şartı hizmetten geçiyor, çünkü yine bu misafirhanede aldığımız cam kıymetindeki her nefesimiz, geriye verirken hizmet eden bir ‘abd’in ağzından çıkmasıyla elmas değerine ulaşır İnşaallah.
Gelelim elmas değerindeki vazifemizden alıkoyan nefsimdeki hastalıklara: Ey hasta nefsim! Vazife karşısında üşenmek olan tekâsül sana yerleşmiş. Bakıyorum da hizmet noktasında hep üşengeç davranıyorsun ve tembellik hastalığına yakalanıyorsun. Sabah namazlarında yatağa yapışırken, yatsı namazlarını hep üşengeçliğinden geç vakitlere bırakıyorsun. Namaz tesbihatlarını ise yapmayı istemiyorsun, çünkü tembellik kulağı ile şeytandan ders alıyorsun. Şeytan sana “Bu zamanda farz namazlarını kıldın, bunu yapmazsan bir şey kaybetmezsin” diyor ve sen şeytanın sözüne aldırıyorsun. Evet, şeytana kandın çünkü şeytan sana “Bir şey kaybetmezsin” dedi. Sen kaybetmekten çok korktuğun için şeytan bu kelime ile sana yaklaştı. Evet kaybetmekten korkan nefsim, sen neleri kaybettiğinin farkında değilsin! Sen şeytanın sözlerini dinlemekle elmasları, cevherleri kaybettin.
Ah tembel nefsim ah! Üşenmekliğinin yanında başka hastalığı da tetikliyorsun. Hastalığın adını mı merak ediyorsun? Damarlarında taşıdığın ve yine vazife karşısında kapısını aralayıp selâm veren tefvizi nasıl tanımazsın? Oysa vazifeleri birilerinin başına bırakıp giderken ücret alma zamanı gelince sen erken geliyorsun, ya da vazifeni terk edip Hâlık’ın vazifesi ile fuzulî iştigal ediyorsun. Zalim ve cahil vasfınla liyâkat kesbediyorsun ki daire-i iktidarında olan ubudiyet vazifesini terk ediyorsun. Hâlbuki zayıf beline, tahammülsüz başına, tâkatsiz kalbine, Hâlık ve Rezzak’ına mahsus vazife-i rububiyeti yükletiyorsun. Saadet ve rahatı istersen vazifene sahip ol. Hâlık’ın vazifesini ona tefviz et. Evet, tefviz edeceğin ânı bilmiyorsun ya da bilmek işine gelmiyor. Bak Üstad Said Nursî bunun için ne söylemiş: “Tertib-i mukaddematta tefviz tembelliktir. Terettüb-ü netice de, tevekküldür.”
Tertib-i mukaddematta derken bir işi tertip üzere yaparken tefviz tembelliktir. Yani işi başkasına havâle etmek tembelliktir. Neticeyi beklerken tefviz göstermek yani işi Allah’a havale etmek tevekküldür. Sen ki ne vakit Cenâb-ı Hakk’a tefviz-i umûr düsturunu rehber ittihaz edersin, o vakit hizmetin elmas pırıltıları sana da yansır.
Ey rahatına pek düşkün nefsim! Bu kadar meylü’r-rahat bir halde bulunman, sanma ki normal bir durum. Rahatlık senin gözünü öyle bir kapatmış ki tembellik döşeğinden ve gaflet uykusundan uyanamıyorsun. Bu uykudan ölüm seni uyandırmadan önce uyan! Çünkü yapman gereken vazifelerin birikiyor ve ödemen gereken borçların giderek artıyor. Bu dünya yerinde vazifeni yapmazsan ve borçlarını ödemezsen dâr-ı ahirette ödemen çok zor ve artık çok geç olacak. Üstad meylü’r-rahatı umum meşakkatin anası ve umum rezaletin yuvası olarak tanımlamış, bu tanıma dikkat et!
Sen meşakkat ve sıkıntıdan hoşlanmayan nefsim! Gerçek rahatı istersen, tembellik döşeğinden çık ve meylü’r-rahatı terk et. Elmaslar değerindeki vazifene sahip ol. Üstadın biricik talebelerinden Zübeyir Gündüzalp’in düsturlarını kendine düstur et! Zübeyir ağabey “Tembelliğe, basit ve mânâsız zevklerime müsaade etmeyeceğim” demiş ya, biz de İnşaallah bu düsturu örnek alırız.
Ey tenperver nefsim! Senin bu hastalığının tarifini Üstad Said Nursî, altıncı desise-i şeytaniyede izah etmiş, şimdi onu dinleyelim: İnsandaki tembellik ve tenperverlik ve vazifedarlık damarından istifade eder. Evet, şeytan-ı ins ve cinnî her cihette hücum ederler. Arkadaşlarımızdan metin kalpli, sadakati kuvvetli, niyeti ihlâslı, himmeti âli gördükleri vakit, başka noktalardan hücum ederler. Şöyle ki: İşimize sekte ve hizmetimize fütur vermek için onların tembelliklerinden ve tenperverliklerinden ve vazifedarlıklarından istifade ederler. Onlar, öyle desiselerle onları hizmet-i Kur’âniyeden alıkoyuyorlar ki, haberleri olmadan bir kısmına fazla iş buluyorlar, tâ ki hizmet-i Kur’âniyeye vakit bulmasın. Bir kısmına da dünyanın cazibedar şeylerini gösteriyorlarki, hevesi uyanıp hizmete karşı bir gaflet gelsin ve hakeza…
Bu hücum yolları uzun çeker. Bu uzunlukta kısa keserek dikkatli fehiminize havale ederiz. Ey kardeşlerim! Dikkat ediniz: Vazifeniz kudsiyedir, hizmetiniz ulvîdir, her bir saatiniz, bir gün ibadet hükmüne geçebilecek bir kıymettedir. Bilelim ki elimizden kaçmasın!…
Ey hasta nefsim! Doktorum Bediüzzaman Said Nursî hastalıklarım için iki maddeden bahsetti. Bu iki maddeyi mezcettirmiş. Birinden tiryak-i şâfî, birinden elektrik-i mûzî tevellüd eder.
“Nerede bulunur?” dedim.
Cevap olarak: “Medeniyet ve fazilet çarşısında” dedi.
“Tam olarak nasıl bir şey?” dediğimde ise, cevabı şöyleydi:
“Cephesinde insan yazılan ve iki ayak üstünde olan sandık içindeki üstünde kalp yazılan siyah veya pırlanta gibi parlak olan bir kutudadır.”
Meraktan isimlerini sordum, sizler de merak ediyor musunuz?
-Evet “tiryak-ı şafî” ve “elektrik-i mûzî”nin mezcedilmesiyle ortaya çıkan maddeler: İman, muhabbet, sadakat, hamiyet..
Bizler bu Nur taifesinin elemanları İnşaallah tahkikî imanımızla ve bu imanın bizdeki muhabbet yansımasıyla vazifemiz olan hizmete sadık oluruz. Ve bu vazifenin elmas kıymetini idrak edip; elmas kıymetindeki vazifemizi cam şişelerle karıştırmayız…
Benzer konuda makaleler:
- Sevdiğimin pazarı Nur
- Meylürrahat
- Vazifeniz kudsiyedir, hizmetiniz ulvîdir
- Hastalık, insana haddini bildirir
- Güç kaybettiren hastalıklar
- Namaz
- Bediüzzaman önce kendi nefsine hitap eder
- Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki…
- Risale-i Nur’un fütuhatı hanımların eliyle olacak
- Tevekkül, esbâbı bütün bütün reddetmek değildir
İlk yorum yapan olun