Neo-conların Avrupa seferi

11 Eylül’cülerin intikam sevdası yalnızca Türkiye ile mi sınırlı dersiniz… Kandahar ve Bağdat’a yöneldiklerinde tüm dünyayı tehdit ettiklerini iyi hatırlarsınız… “Ya bizdensiniz, ya da karşıtlarımızdan…” Başka seçenek bırakmamışlardı. Bütün vâveylâlara rağmen “hür dünya” Bağdat haremîlerinin bu şenî fiilini tel’in etmede geri kalmamıştı…

Yeni muhafazakârlar AKP’ye sundukları destek ve iktidar nimetlerine rağmen Türkiye 1 Mart tezkeresiyle işgale ortak olmadığını belirtirken AB de sert mesajlardan geri kalmamıştı. Almanya Şansölyesi SPD’li Schröder savaş karşıtı seçim politikasıyla koltuğunu koruyabilmişti.

‘Petrol Adam’ın son Avrupa gezisi zahirde “gönül alma” gibi görünse de arka cephede “gözdağı” ve “bilek güreşi” vardı. Dünya kapitalini elinde tutmaya çalışan güçlerin 11 Eylül’den bu yana AB’ye yaptıkları şantajları, kötülük ve iktisadî taarruzları ekonomik çevreler iyi gözlemliyorlar. Ellerinden gelse tüm fabrikaları kapattırıp, sanayiye dayalı bu toplumu “kapı önünde” bırakacaklar. Allah’a şükür ki dünya çok büyük değil. o­nlar da sermayelerini altına-gümüşe çevirip toprak altına henüz gömmediklerine göre mücadele devam edecek. Mr. Bush böyle bir atmosferde Avrupa’ya geliyor. Yani maddî silâhları, ekonomik gücü ve siyasal üstünlüğü konuşturarak… Ne yazık ki, haksızlığın, zulmün ve adaletsizliğin yanında yer aldığından, mücadeleyi başında kaybetmişe benziyor…

Neo-conlar Avrupa’da ilk olarak Sarkozy ile mücadeleyi başlatmışlardı. Chirac’a rağmen Sarkozy… Sonra da Almanya’nın Bayern eyaletiyle yakın temasa geçtiler. Diğer eyaletler cezalandırılırken Stoiber’e kesenin ağzını sonuna kadar açtılar. Şaron ile Sarkozy birlikte Fransa’yı mengenede sıkıştırmaya devam ediyorlar. Şaron oradan emrediyor: Yahudiler buraya!.. Sarkozy bir taraftan Yahudileri uçağa bindirip gönderirken, diğer taraftan iş çevrelerini tahrik ediyor: Böyle giderse Fransa’nın tüm sermayesi kaçacak ve çökeceğiz… Şaron bir taraftan AB’den, diğer yandan Müslümanlardan intikam almaya çalışıyor: Fransa Arapların yanında! Derken sıra yine Şaron’u “sevilmeyen adam!” ilân eden Belçika’ya geliyor. Belçika’da İslâm aleyhtarı sesler ve propagandalar… Meşhur elmas tüccarları Filip Dewinter’i önder seçiyorlar (Aşırı sağcı partinin başkanı). Karşısına da “İslâm” ismi ilâve edilmiş sanal bir parti… Partinin başına 28 yaşındaki bir Faslıyı getiriyorlar. Yabancısı olmadığınız bir çatışma teorisi… İslâm ülkelerindeki siyasî hareketlerin isimlerindeki “İslâm” kelimesine savaş açanların; İngiltere, Belçika ve Hollanda gibi yerlerdeki bir avuç garip Müslüman işçilere “İslâm partileri” kurdurtmaları size de manidar gelmiyor mu?

Neo-conlu ABD’nin AB’nin doğusundan Kafkaslara kadar gizli bir işgal içinde olduğunu bilen Avrupalı siyasetçiler tedirginler.

Gürcistan ve Ukrayna “Kadife Devrimi” gerçekleştiren açık toplum enstitülerinin yeni hedefi Beyaz Rusya… Komünizmin ağır tahribatını henüz üzerinden atamadan bu yeni ahlâksızlara yakalanan Minsk’in, ahlâksızlık ve alkol bataklığına itilmesi, Amerika’nın işini kolaylaştırıyor… Gürcistan ve Ukrayna operasyonlarının ucu AB’den önce elbette Rusya’ya dayanıyor. Rusya’nın bağımsızlığına el koymak isteyen “meşhur iş adamlarını” minder dışı bırakan Putin’in etrafındaki çemberi daraltanların mücadelesi görüldüğü gibi küresel çapta devam edecek. Yeşil kuşağı BOP’la vuracak bu zındıka hareketinin Avrupa ayağındaki mücadelesi daha ziyade münafıklık, rüşvet, ekonomik kriz ve ahlâksızlık üzerinde cereyan etmeye devam edecek. Açık toplum enstitülerinin paraları Orta Asya’dan Çek Cumhuriyetine kadar uzanan coğrafyadaki insanları elde etmeye kâfi gelebilir mi? Bunu elbette zaman gösterecek.

Kafkasları karıştıran İsrail’in deşifre olmasından sonra büyük bir ihtimalle Rusya Çeçenlerle barışa yanaşacak… Kafkasya ve Türkistan’ın bu meşhur oyunu fark etmesiyle işin “sıcak çatışmaya” döneceğini iddia edenler elbette haksız değiller. Türklerin ve Kafkasların korku ve hileden hoşlanmadıklarına tarih şahit olduğuna göre, neo-con’ların Paris’ten başlayarak Orta Asya’ya kadar sürmek istedikleri taarruzun pek de başarılı olabileceğini tahmin etmiyoruz. Mücadelenin püf noktalarından bir tanesinin de “Batı Avrupa’daki Hıristiyan kökenli politikacıların” neo-con’ların mahiyetlerini, yani din düşmanı ve tahribatçı olduklarını öğrenmeleri olduğunu bilvesile ilâve etmiş olalım.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*