Nerelerde o “Japon Mucizesi?”

Ülkemizde 1930-1980 arası 50 yıl dil ırkçılığı yapıldı. 10 asırdır kullandığımız, kelimeler, İslam kültür paydasına ait olmalarından dolayı hayattan sürüldüler.
Sünni itikad, tefekkür ve amelin kökünden baltalanması gibi muhteşem Türkçe de fukaralaşsın diye her şey yapıldı. Maziden gelen ve maziye giden her köprünün kundaklanması plan gereği idi.

Yapıtaşımız her kelime varlığımızdan kazınmaya çalışıldı. Bu Arapça, bu Farsça denilen her kelimeye taş bağlanıp denize atıldı. Doğan boşluğu İngilizce, Fransızcalar doldurdu. Baltalanan ehl-i sünnet itikad, tefekkür ve amelinin yerine, İngiliz ve Yahudi güdümündeki Orta Doğu kaynaklı kalemlere mahsus reformist fikirlerin ikame edilmeye çalışılması gibi dilde de bir kara faşizm yaşandı. Bu iki acı vak’a milletimizin başına gelmiş en büyük musibetlerdendir.
Türkçe yıkımına karşı yerli kalemler, ısrarla karşı durarak uzun seneler büyük mücadele verdiler. Dinde reformist ve sonrasında Humeynici yozlaşmaya ise Sünni inançtaki yerli dindar ve mutasavvıflar set olarak tarihî bir hizmet ifa ettiler.
Bugünkü dik duruşumuz yalnızca ekonomik başarıdan değildir. Bu dik duruşun arkasında din ve dil zaferi ve korunmuş asli kültür bulunmaktadır.
Müptezel yüzyılda neredeyse her dini ıstılaha, her Kur’an kaynaklı kelimeye bir rakip ortaya sürülürken “mucize” aynen ve sıkça kullanıldı. Yerine bir söz uydurmadılar. Mucize, sinsi bir çaba ile alelâde bir hüviyete kavuşturularak dolaylı yoldan Peygamberlik müessesesi yıpratılmak isteniyordu! “Yarattı” kelimesi ise her fırsatta yerli yersiz telaffuz edilerek uluhiyet inancını sarsma divaneliği güdülmekteydi.
O mucize, şu mucize, bu mucize.
Ben şunu yarattım, o bunu yarattı!..
Halbuki mucize, ancak ve yalnız Peygamberlere mahsustur. Mucize gösterebilme imkânı, Allahü teala tarafından Peygamberlere verilmiştir. Yaratmak ise yoktan var etmektir, bu kudret ancak ve yalnız Allahü tealanın paylaşılmaz salahiyetidir.
İnsan, deha sahibi bile olsa yaratamaz, keşfeder, yapar, inşa eder… Keza insan dâhi bile olsa, mucize değil maharet gösterebilir.
Olur-olmaz zamanda mucize dediler.
Yaratmaktan söz ettiler.
Japon kalkınması “Japon mucizesi” yapıldı.
Şimdi sorma vaktidir:
Nerelerde o Japon mucizesi?!.
Tsunami, şehirleri saman çöpleri gibi denizlere sürüklerken neden kimse bir şey yaratmıyor, neden Japonlar mucize göstermiyor?.. Neden bu felaket önceden durdurulmuyor? Çünkü bu kabiliyetler, fani insana takdir edilmiş üstünlükler değildir. İnsana düşen aklını kullanması ve haddini bilmesidir.
Dost Japon milletinin acılarını paylaşıyoruz. Onları en iyi anlayacak olan bir asırda ortalama 100 bin vatandaşını zelzeleyle kaybetmiş bir millet olarak bizleriz.
Japonya da Türkiye de deprem kuşağında.
İki memleketin de kaybı büyük…
Fakat Türkiye’nin kaybı daha büyük.
Japonlar, sadece tabiat hadiselerinden ziyan gördüler. Türkler ise kültürel darbelere maruz kaldı. Japon, dinine, diline, örfüne, harsına ve harfine sımsıkı sarılırken bizde Japon tutkalına bile “Japon mucizesi” dendi. Ortaya hilkat garibesi bir çalışma koyan heykeltıraş dahi bunu ben yarattım diye kibirlendi…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*