EURONUR ÖZEL

Nifak Ve Münafıklar

İnançta Üç Yol: Mü’min, Kâfir ve Münafık

Özel Makale / münafık

İnsanlar, bilindiği gibi inanç bakımından üçe ayrılırlar; Mü’min, Kâfir ve Münafık.

Mü’min: Allah’a ve emirlerine, kanunlarına iman eden, inanan, ahirete, kitap ve meleklerine, Peygamberlerine ve kadere iman edip itaat eden kimsedir. İslâmi literatürde erkek mü’minlere Mü’minin, kadın mü’minlere de Mü’minat denmektedir.

Kâfir, yukarıda saydıklarımıza inanmayıp inkâr eden kimselerdir. Konumuzu teşkil eden Münafık ise; İkiyüzlü, araya nifak (ayrılık) sokan. Fitnekâr. Ahdini bozan, yalan söyleyen, hıyanet eden. Görünüşte Müslüman olup gerçekte kâfir ve İslâm’a düşman olan kimsedir. Münafık, nifak kökünden gelmekte ve ayırma, bozma anlamında olarak insanların arasını ayırıcı, bozucu da denir.

Kur’an ve Hadislerde Münafıkların Özellikleri

Münafıklar ve münafıklık hasletleri Kuran’da, hadislerde kötülenmiş ve üzerinde çok durulmuştur.
Kur’an’ın birçok ayetinde münafıklardan bahsedilmiştir. Meselâ; Bakara suresi 8-20. ayetlerinde;

“İnsanlardan, inanmadıkları halde, ‘Allah’a ve ahiret gününe inandık’ diyenler vardır. Bunlar Allah’ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değildirler. Kalplerinde hastalık vardır, Allah hastalıklarını artırmıştır. Yalan söyleye geldikleri için onlara elem verici azap vardır. Kendilerine: ‘Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın’ dendiği zaman, ‘Bizler sadece ıslah edicileriz’ derler. İyi bilin ki, asıl bozguncular kendileridir, lakin farkında değillerdir. Onlara ‘Müslümanların inandığı gibi siz de inanın’ denilince de, ‘Beyinsizlerin inandığı gibi mi inanalım?’ derler; iyi bilin ki asıl beyinsizler kendileridir, fakat bilmezler. İnananlara rastladıkları zaman, ‘İnandık’ derler, elebaşılarıyla baş başa kaldıklarında, ‘Biz şüphesiz sizinleyiz, onlarla sadece alay etmekteyiz’ derler.

Onlarla Allah alay eder ve taşkınlıkları içinde bocalar durumda bırakır. Onlar, doğruluk yerine sapıklığı aldılar da alışverişleri kar getirmedi; doğru yolu bulamamışlardı. Onlar, çevresini aydınlatmak için ateş yakan kimseye benzerler ki, Allah ışıklarını yok edince, onları karanlıklar içinde görmez bir halde bırakmıştır. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bu yüzden doğru yola dönmezler. Bir kısmı da, karanlıklarda, gök gürlemeleri ve şimşek arasında gökten boşanan sağanağa tutulup, yıldırımlardan ölmek korkusu ile parmaklarını kulaklarına tıkayan kimseye benzer. Şimşeğin çakması neredeyse gözlerini alır; onları aydınlattıkça ışığında yürürler ve üzerlerine karanlık basınca durakalırlar. Allah dileseydi işitme ve görmelerini giderirdi. Doğrusu Allah her şeye Kadirdir.’

denilmektedir. Bu ayette, görüldüğü gibi münafıklığın kalpte bulunan bir hastalık olduğu belirtilmektedir. Yani insan kalben bozuk olursa münafık olma derecesi artma ihtimali fazlalaşmaktadır.

Bakara süresinin başlarında kâfirlerden iki ayette, münafıklardan ise yukarıda aktarılan 12 ayette (8-20 arası ayetler) bahsedilmektedir. Bunun ile ilgili sorulan bir soruya Üstad Said Nursi İşârâtü’l-İ’câz adlı tefsirinde şu cevabı veriyor; ‘Münafıklar hakkında itnabı, yani tatvili icap ettiren (bu kadar çok bahsedilmesinin sebebi) birkaç nükte vardır;

Birincisi: Düşman meçhul olduğu zaman daha zararlı olur. Kandırıcı olursa daha habis olur. Aldatıcı olursa, fesadı daha şedit olur. Dahilî olursa, zararı daha azîm olur. Çünkü; dahili düşman kuvveti dağıtır, cesareti azaltır. Haricî düşman ise, bilâkis, asabiyeti şiddetlendirir, salâbeti arttırır. Nifakın cinayeti, İslâm üzerine pek büyüktür. Âlem-i İslâmı zelzeleye maruz bırakan nifaktır. Bunun içindir ki, Kur’ân-ı Azîmüşşan, ehl-i nifaka fazlaca teşniat ve takbihatta bulunmuştur.

İkincisi: Münafık olan, mü’minlerle ihtilât ede ede, yavaş yavaş ünsiyet kesb eder, imanla ülfet peyda eder. Gerek Kur’ân’dan, gerek mü’minlerden nifakın kötülüğü hakkındaki sözleri işite işite pis hâletten nefret eder. En nihayet, lisanından kelime-i tevhidin kalbine damlamasına zemin hazırlamak için itnab yapılmıştır.

Üçüncüsü: İstihza, hud’a, ikiyüzlülük, hile, kizb, riya gibi kötü ahlâklar münafıkta var. Kâfirde o derecede yoktur. Bu cihetten münafıklar hakkında itnab yapılmıştır.

Dördüncüsü: Alelekser münafıklar, ehl-i kitaptan oldukları için, şeytanî bir zekâ sahipleri olup, daha hilekâr, daha desiseci olurlar. İşte bu durumdaki münafıklar hakkında itnab, yani tatvîl-i kelâm, ayn-ı belâgattır.’ (İşârâtü’l-İ’câz s.83-84)

Yine bu konunun devamı olarak aynı sürenin (Bakara) . ayetinde münafıkların insan oldukları söylenmektedir. Bu herkesçe bilinen bir husus olmasına rağmen niçin Kur’an’da bir ayet olarak geçmektedir?.. diye sorulan bir soruya Üstad şöyle cevap veriyor;

Elcevap: Malûmdur ki, bir hüküm bedihî olduğu zaman, o hükmün lâzımı kastedilir. Burada kastedilen, o hükmün lâzımı olan taaccüptür. Sanki Kur’ân-ı Azîmüşşan, zımnen ‘Münafıkların nastan oldukları acip bir şeydir’ diyerek, halkı taaccüp etmeye dâvet etmiştir. Zira insan mükerremdir. Mükerrem olan insan, nifaka tenezzül etmez.’

Yani, bir konu hakkında hüküm verilmiş ve bu hüküm de herkes tarafında biliniyor da bazı insanlar o hükmün tersine davranışta bulunursa, o insanların normal olup olmadığı hemen sorgulanır. Çünkü bu hayret edilecek bir durumdur. Bahsi geçen ayetlerde münafıklara insan denmesinin de amacı işte budur. Çünkü insan hürmet gösterilmesi gereken bir yaratıktır. Böyle özelliklere sahip olan bir insanda insanlar arasında ayrılıklar meydana getirmeye ve ayrılıkları körüklemeye tenezzül etmemesi gerekir.

Sonuçta, bu âyetlerin genişçe tefsîrini yapan Üstad Said Nursî Hazretlerine göre münâfıkların 7 özelliği ortaya konmuş olmaktadır;

  1. Allah’ı kandırmak gibi imkânsız bir işe kalkıştıkları için ahmaktırlar.
  2. Çıkarlarını düşünme çabasıyla kendilerine zarar verdikleri için sefih ve akılsızdırlar.
  3. Faydayı zarardan ayırt edemedikleri için câhildirler.
  4. Tıynetleri pis, sıhhatlerinin mâdeni hasta, hayat kaynakları ölmüş rezil kimselerdir.
  5. Şifâ talebiyle hastalıklarını arttırdıkları için aşağılıktırlar; sürünmeye mahkumdurlar.
  6. Elemden başka bir şey vermeyen bir kuvvetli azap ile tehdit edilmişlerdir.
  7. İnanmadıkları halde “inandık” dedikleri için, insanlığın en aşağılık sıfatı olarak yalancıdırlar.

Bir hadis-i şerifte ise münafıklık işaretlerinden birinden şöyle bahsedilmektedir;

“Münafıklara (cemaat halinde kılınan) sabah ile yatsı namazlarından daha ağır hiç bir namaz yoktur.” (Tecrid-i Sarih.Tercümesi.2/616)

Yine başka bir hadis-i şerifte ise, Peygamber (asm) Efendimiz tarafından münafıkların şaşkınlıklarını ortaya konulmaktadır; ‘Münâfık, aynen, iki sürüden hangisine katılacağına bir türlü karar veremeyen koyuna benzer.’ denilmektedir.

Münafığın başka bir özelliğini de eski âlimlerden Fudayl ibni İyaz. (ks) şöyle belirtiyor. ‘Mü’min gıpta eder, münafık hased eder.’

Yine İşârâtü’l-İ’câz’da; “Münafıkların şahıslarının tayiniyle kabahatleri yüzlerine vurulsaydı, mü’minler nefsin desisesiyle vesveseye düşerlerdi. Hâlbuki vesvese havfe, havf riyaya, riya nifaka müncer olur.” (İşârâtü’l-İ’câz s.84) denilmektedir.

Yani, insanlarda bir konu hakkında oluşan vesvese sonucu insan o şeyden korkmaya başlar. Korktuğu şey hakkında düşündükçe ona farklı, ikiyüzlü, riyakârca davranmaya başlar. Böylece riyakârca davranış sonucunda münafıklığa sebeb olur.

Hem, aynı zamanda; “Kalbin sathında bulunan bir hastalık, bütün a’mâl-i bedeniyeyi sekteye uğrattığı gibi, kalbin içyüzü de nifakla hastalandığı zaman, ef’âl-i ruhiye tamamen istikamet üzerine hareket edemez. Çünkü hayatın mihveri ve makinası ancak kalptir.” (İ.İcaz.91)

Yani, nasıl ki, insanın kalbi veya herhangi bir azası hastalandığında bütün bedeni veya bedeninin bir kısmı bazı hareketleri yapamazsa, aynen onun gibi kalbin iç yüzü (manevi tarafı) nifakla-ayrılıkla hastalandığında insan, ruhen sağlıklı hareketlerde bulunamaz. Çünkü; anlaşılmalı ki insanın, “..nur-u imanı, insanın bütün ef’al ve âsârına sıhhat ve istikameti vermek, şanındandır. Ve yine anlaşılır ki, fesad kalbdedir. Bir şeyin esası, kalbi bozuk olursa teferruatını tamir etmek bir faydayı teşkil etmez. Ve yine anlaşılır ki, fıtrattan hakikat çıkar. Fıtrat, hakikatlere merci bir masdardır. Fesat ve harap ise ârızî bir marazdır. Çünkü eşyada asıl sıhhattir. Maraz ise ârızîdir. Binaenaleyh, onlar (yani münafıklar), ‘Nifak ve fesadımız fıtrîdir. İhtiyarî olmadığından mûcib-i ceza değildir’ diye itizarda bulunamazlar (özür beyan edemezler).” (İşârâtü’l-İ’câz s.91)

Bütün bunlara ilaveten Sevgili Peygamberimizin (sav) dilinden üç hadis-i şerifte bahsedilen münafıkların özelliklerini aşağıya almak istiyorum;

  1. Cami’üs Sağir 519 nolu hadiste İbn-i Amr’dan (ra) rivayetle Resulallah (asm) buyurmuşlardır ki; “Dört özellik vardır ki, kimde bulunurlarsa o kimse hâlis münafık olur. Bunlardan bir tanesi kendinde bulunursa onu terk etmediği müddetçe münafıklığın bir özelliği onda var demektir. Bunlar; Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, anlaşma yaptığı zaman vazgeçer, düşmanlık yaptığında sınırı aşıp hakkı çiğner.”
  2. Cami-ü’s Sağir 2053 numaralı hadis; “Şu iki haslet münafıkta birleşmez; Güzel bir dinî tutum ve dinde ince anlayış.”
  3. Cami-ü’s Sağir 3548 numaralı hadis; “Kim ki, kendisini insanlara olduğundan daha fazla Allah’’an korkar gösterirse, o, münafıktır.”

İnsan her zaman çok aşırıya gitmemek şartıyla şüpheci olmalı veya dikkatli davranmalıdır.

İşte bu gibi haller insanın fikrine yerleşirse, yani kendinde münafıklık işaretlerinden biri veya birkaçını kendinde olduğunu vehmediyorsa şu hadis-i şerife göre hareket etmelidir; “Kim Allah’ı çoksa zikrederse, münafıklıktan kurtulmuş olur.” (Cami-ü’s Sağir 3593 numaralı hadis)

Allah, bizi münafıklık alametlerinden, vesveseden ve münafıkların kötülüklerinden korusun. Amin.

EURONUR.TV´den Konu İle İlgili Bir Video

Benzer konuda makaleler:

Bir yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu