Nükleer kıyamet kazası

Tarih, 26 Nisan 1986. Ukrayna’nın Kiev şehri yakınlarında adeta kıyamet provasını andıran bir nükleer patlama yaşandı. Adı Çernobil Felâketi.

Bilânçosu hâlâ tam olarak bilinmeyen bu nükleer felâketten milyonlarca insan etkilendi. Yüz binden fazla insan öldü, yüz binlerce kişi yaralanıp sakatlandı, milyonlarca kişi de bu fâcianın yol açtığı sebeplerle hastalandı, yahut yıllar sonra hastalanma riski altına girdi.

Çernobil kadar tehlike arz eden nükleer santrallere, bugün dünyanın hemen her yerinde rastlamak mümkün. Bunları bir kıyâmet alâmeti şeklinde düşünmek mümkün.

Evet, bir hadisenin büyüklüğü ve ehemmiyeti, o hadisenin zamana ve mekâna olan etkisiyle ölçülür. Eskiler bunu “zamanda tesir, mekânda şümûl” diye târif etmişler.

Yani, meydana gelen bir hadise, ileriye dönük olarak ne kadar çok seneyi ve ne kadar geniş bir coğrafyayı etkisi altına alıyorsa, o hadisenin mahiyeti de o derece büyük ve ehemmiyetli olarak kabul edilir. Bu açıdan bakıldığında, nükleer patlamaları “büyük hadiseler” kategorisi sıralamasında liste başı maddeler arasında görmek mümkün.

Nükleer enerji, ister reaktörlerin bulunduğu yerde patlasın, isterse havadan atılarak patlatılsın, netice değişmiyor.  Yani, her iki halde de müthiş tahribat yapıyor, patladığı yerde adeta canlı namına birşey bırakmıyor, hayatı bütünüyle söndürüyor.

1945’te Hiroşima ve Nagazaki’de patlatılan atom bombaları ile 26 Nisan 1986’da Çernobil’de patlayan nükleer reaktörlerin hasıl ettiği neticeler gibi…

Bu patlamalar, bir yönüyle kıyâmet habercisi gibi. Kıyâmetin alâmetlerinden söz eden rivâyetlerde, ayrıca “Duhan’ın çıkışı”ndan bahsedilmiş. Duman anlamına gelen “Duhan”ı bazı âlimler, kıyamete yakın vakitte ortalığı kaplayacak ve toplu ölümlere sebebiyet verecek zehirli gaz, toz, duman şeklinde yorumlamışlar.

Bu tarz yorumlar ise, öldürücü nükleer gazlarla büyük ölçüde örtüşüyor.

1945’teki patlamalarda yüz binlerce insan öldü. 1986’daki nükleer felâketten milyonlarca insan zarar gördü. 2011’de Japonya’daki zelzele sebebiyle bir nükleer santralde meydana gelen patlama, bütün dünyayı endişelendirdi.

Çernobil felâketinin üzerinden tam tamına 35 yıl geçti. Ancak, bu patlamanın bölge ve dünya çapındaki zararlı etkileri hâlen devam ediyor.

Bir de düşünün ki, bugün dünyada en az Çernobil kadar potansiyel tehlike arz eden yüzlerce nükleer santral var. Bunların bir şekilde patlaması halinde, hiç tereddütsüz kıyametin kopması derecesinde bir felâket yaşanacak ve yeryüzünde hayat bitmiş olacak.

Meselâ, İkinci Dünya Savaşı gibi bir çılgınlık hali zuhur ederse, nükleer silâhların kullanılması ve enerji maksatlı nükleer santrallerin saldırıya uğraması kaçınılmaz olacak gibi görünüyor.

Ukrayna’nın Çernobil kentindeki Nükleer Reaktöründe 25/26 Nisan 1986 gecesi meydana gelen nükleer kaza, 20. asrın en büyük ve en tehlikeli kazası olarak tarihe geçti.

Patlama sonucu etrafa yayılan radyasyon miktarı normalin 100 bin katına kadar çıktı.

İlk etapta, bölgeden 135 bin kişi tahliye edildi. (Bu sayı daha sonra 400 bine çıktı.)

Patlama bölgesi havadan kum ve toprakla örtülmeye çalışıldı. Ancak, yine de radyoaktif maddenin etrafa ve havaya yayılmasına engel olunamadı. Kıyameti hatırlatan bu nükleer felâket, sadece Ukrayna’da 125 bin kişinin ölümüne ve sayısız insanın yaralanmasına, yahut sakatlanmasına yol açtı.

Bu kaza, uzmanlar tarafından gece yarısı yapılan bir deney esnasında yaşandı.

Kaza sonrası yaşanan korku ve endişe haliyle bütün dünyayı etkiledi.

Zira, yaşanan patlamayla etrafa yayılan nükleer reaksiyon (radyasyon), çeşitli sebeplerle çok daha geniş bir coğrafyayı etkisi altına aldı. Havaya yayılan radyoaktif parçacıklar, rüzgâr ve bulutlar vasıtasıyla dünyanın başka yerlerine de yayılma istidadı gösterdi.

Yağmur bulutlarıyla yere düşen radyoaktif parçacıkların, insanlara, hayvanlara olduğu kadar, bitkilere de zarar verdiği, dolayısıyla, yediğimiz–içtiğimiz ne varsa, hepsinde birtakım yan etkilerin bulunabileceği kuvvetli ihtimal dahilinde.

Düşünün ki, sadece Çernobil’deki nükleer santralın 4. Reaktöründe meydana gelen patlamayla insanlık ve canlı hayatı bu derece bir risk ve tehlike altında kalabiliyorsa, acaba dünyadaki diğer santrallerin patlaması halinde neler olabilir?

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, böyle bir durumda, hiç şüphesiz, ortaya kıyâmeti andıran bir manzara, hatta bir netice hasıl olabilir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*