Nur Postacıları, iman ve Kur’ân hizmet kervanında önemli bir yer tutar. Nur Risalelerinin telif edildiği yılların tarihi seyri içinde saff-ı evvel Nur Talebeleri, her biri Üstad’ın etrafında pervane olmuşlar.
Hayatını iman hakikatlerine ve Nur dâvâsına adayan korkusuz kahramanları, ceberut devrinin yasak, baskı, zulüm gibi müeyyideleri durduramamış…
“Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum.” diye feveran eden Bediüzzaman dehşetli asrın tefessüh etmiş inkârcı, inkılâpçı, dinsizlik zihniyetine karşı; İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla ve Kur’ân hakikatleriyle tahribatlara karşı Hakkı müdafaa ediyordu.
Kur’ân’ın manalarından beyaz sayfalar üzerine ab-ı hayat gibi divit gıcırtılarıyla damlayan siyah nurlar, Nur Postacıları’nın omzundaki heybede, torbada dağlardaki patika yollardan aşıp uzak diyarlarda muhtaç gönüllere dökülüyordu. Baskı, yasak, korku dinlemeyen cesur yürekli insanlar, gittiklere yerlere selâmla, müjdeyle, umutla, nurla, sürurla huzur taşıyorlardı. Asr-ı Saadetin ışığıyla, imanlı, izanlı, ahlâklı, faziletli, aydınlık yarınların derslerini yapıyorlardı. “Üzülme Allah (cc) bizimle beraberdir” Allah’a intisap ederek şecaat ve cesaretiyle yola devam ediyorlardı.
Bu vatana ve millete hizmeti mukaddes bir vazife kabul eden Nur Talebeleri, kâinat çapında büyük ve ulvî iman dâvâsına hizmet şuuruyla insanlığın kurtuluş reçetelerini yazan Bediüzzaman’ın Üstad kabul etmişler. Uhuvvet, muhabbet, ihlâs ve samimiyet, kardeşlik ve arkadaşlık ölçüleriyle Risale-i Nurlar etrafında tesis edilen şahs-ı manevî kuvveti ile büyük muzafferiyetler elde edilmiş.
İman selâmetiyle temiz fıtratlar, faziletli şahsiyetler, zeki istidatlar Kur’ân sofrasında bereketli nimetlerle manevî lâtifelerini, hissiyatlarını, duygularını mutmain etmişler. “Elde Kur’ân gibi bir mu’cize-i bâkî varken, başka bürhan aramak aklıma zâid görünür. Elde Kur’ân gibi bir bürhan-ı hakikat varken, münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir?” demişler.
Anadolu topraklarının eli nasırlı bahtiyar insanları, Kur’ân tefsiri Nur deryasını okumuş, yazmış, muhtaçlara ulaştırmışlar. Kur’ân’ın elmas kılıçları dessas, dinsizlik cereyanını, inkârcı felsefenin çürümüş, kokmuş batıl fikirlerini yerle bir etmiş. “Küfrün belini kırmıştır.” Nurlar akıllarda, kalplerde, gönüllerde meyveler vermiş. Hakikatin gür sesi şiirlerde, mektuplarda, müdafaalarda, sanatta, marifette, ittifakta velhasıl insanlığın en yüksek seciyelerinde görülmeye başlamış, kıt’alar ötesine taşmış, ulaşmış.
“Kur’ân-ı Kerîm’in ezeli feyzine erdin,/ İnsanlığa iman ve kemal dersini verdin. Milyonları derya gibi coşturmada Sözler,/Cennetteki âlemleri seyretmede gözler…”
İnayet-i İlâhî ile istikametle yürüyen Nur kervanının başladığı andan bu zamana kadar Nur’un zaferlerle dolu altın sayfalarındaki hikmete, himmete, tevafuka, nura, huzura, huşuya, saadete, selâmete, ilim, iman, ihlâs, ubudiyet, teslimiyet derecelerine ve neticelerine akılların, hafızaların, hayallerin düşünmesi, anlaması, ulaşması mümkün değildir…
“Söndü hain faaliyet,
Yıkıldı o deccaliyet,
Halas buldu İslâmiyet,
Tahta çıkan hakan gibi…”
Benzer konuda makaleler:
- Düşmez tuzağa
- Amaç ittifak, vesilelerde ihtilâf
- Risale-i Nur nasıl neşrediliyordu?
- Tehlikeleri görebiliyor muyuz?
- Müthiş bir yangın
- Kuran nuru
- Hizmet-i İmaniye ve Kur’âniye’de İsti’mal…
- Risale-i Nurlar ve bizleri bekleyen
- Hılkatin gayesi nedir?
- Risâle-i Nur yasak olmaz!
İlk yorum yapan olun