Nur mesleğinde hürriyet kavramı

Her insanın doğuştan var olan hürriyet hakkı, insanlık tarihi boyunca uğrunda oluk oluk kanlar dökülen en temel haklardandır.

İnsanlığın; vahşet ve bedeviyet, kölelik, esirlik, ecirlik, malikiyet ve serbestiyet şeklinde beş devre geçirdiğine dikkat çeken Bediüzzaman Hazretleri, son devirde hürriyetlerin her cihetle parlayacağını ve genel kabul göreceğini beyan eder. “Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” diyen o büyük insan, eserlerinde hürriyet hakikatinin üzerinde bir hayli fikir beyan etmiş ve mesleğinin önemli prensiplerinden biri olarak ifade etmiştir.

Kayıtsız şartsız mutlak bir hürriyeti kabul etmeyen Bediüzzaman, en güzel ve yalın ifadelerle doğru hürriyeti tarif ediyor: “Sual: ‘Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hatta âdeta ‘Hürriyette, insan her ne sefahet ve rezalet işlese, başkasına zarar vermemek şartıyla bir şey denilmez’ diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir? Cevap: Öyleleri hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini ilân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira nâzenin hürriyet, âdâb-ı şeriatla müteeddibe ve müteyezzine olmak lâzımdır. Yoksa sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir; belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır, nefs-i emmareye esir olmaktır. Hürriyet-i umumî, efradın zerrât-ı hürriyatının muhassalıdır. Hürriyetin şe’ni [gereği] odur ki, ne nefsine, ne gayriye zararı dokunmasın.” (Münâzarât, s. 55)

Her şeyin râfizisinin olduğunu söyleyen Bediüzzaman, hürriyetin de râfizisinin aşağılık ve sefih bir hayatı esas alan ve hiçbir sınır ve kayıt tanımayan bir hürriyet anlayışı olduğunu ifade ediyor. Öylelerin hürriyet anlayışının hayvanlıktan başka bir şey olmadığını dile getiren Üstad “Belki, hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve tedipten başka hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşrûasında şahane serbest olsun. ‘Bir kısmınız, Allah’ı bırakıp da bir kısmınızı ilâhlaştırmasın.’ âyetinin nehyinin sırrına mazhar olsun.” (Münâzarât s. 57)

Her gün beş vakit namazda ve kırk rekâtta kırk defa okuduğumuz Fatiha’daki “Yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz.” anlamındaki âyet-i kerime, yalnız Âlemlerin Rabbine kulluk yaptığımızı ve Allah’tan başkalarına kulluk yapmayacağımızı ifade ederek, sair insanlara karşı mükemmel bir hürriyet içinde olduğumuzu beyan eder. Kuvvetli bir imanın kazandırdığı akla ve zekâya dayanan cesaretin hürriyeti güçlendirdiğini görürüz. “Yani, tezellül etmemek, haksızlara zalimlere zillet göstermemek, mazlûmları da zelil etmemektir. Yani, hürriyet-i şer’iyenin esasları olan, müstebitlere dalkavukluk etmemek ve bîçarelere tahakküm ve tekebbür etmemektir.” (H. Şamiye, s. 96)

İnsanlara karşı hürriyetin Allah’a karşı ubudiyeti (kulluğu) intâç ettiğini, yani netice verdiğini söyleyen Bediüzzaman, ‘Hürriyet, Rahman olan Allah’ın bir hediyesidir. Çünkü o, imanın özelliğidir’ demesine mukabil “Nasıl, hürriyet imanın hassasıdır?” sualine verdiği cevap da harikadır: “Zira, rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinat’a hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye izzet ve şehâmet-i imaniyesi bırakmadığı gibi, başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi, şefkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez, bir bîçareye tahakküme dahi tenezzül etmez. Demek, iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte, Asr-ı Saadet.” (Münâzarât s. 59)

“Muhtaç olduğum ve hayatımda en esaslı düstur olan hürriyetimdir” diyen Bediüzzaman’ın, Mustafa Kemal dâhil dört büyük kumandanlara karşı celâlli ve izzetli tavrı, onun ne kadar hürriyetine düşkün olduğunu gösterir.

Asr-ı Saadette halifenin “Ben Kitap ve Sünnetten ayrılırsam, bana ne yaparsınız?” sualine “Seni şu kılıcımızla doğrulturuz” diyen sahabenin hürriyeti ve onun bu sözüne karşı, Hazret-i Ebubekir’in (ra) memnun olup Allah’a şükretmesi, o zamanda hürriyetin hangi seviyede olduğunun bir göstergesidir.

Sahabe mesleğinin bu zamanda bir cilvesi olan Nur mesleğinde, hürriyet en temel prensiplerdendir ve doğru hürriyet anlayışını yaygınlaştırmak da en önemli bir vazifedir. Vicdan ve din hürriyeti başta olarak, fikir ve ifade hürriyeti ve sair hürriyetler bu vatanda er veya geç en geniş ve kâmil mânâda gerçekleşecek ve muhakkak hayata geçecektir, inşaallah. Ümidimiz ve inancımız budur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*