Hayatı ile yazdıkları arasındaki muhteşem tenasübü bilenler, bazen Bediüzzaman’ı Risale-i Nur’un satırlarında, bazen de Nurları Üstadın hayatının karelerinde takib ederler. Bediüzzaman’ın idare ile ilişkisini merak edenler; onun Siirt valisince şehirden uzaklaştırıldığı gençlik günlerine, daha sonra konaklarında ilimle uğraştığı Bitlis ve Van Valileri dönemine, belki de o zamanlarda Erzincan’da bulunan 2. Ordu Komutanı Saadettin Paşa’dan tavsiye mektubu alarak İstanbul’a Çerkez Hasan Paşa’ya ulaştığı günlere kadar gitmeleri gerekiyor, kanaatindeyiz.
Bediüzzaman’ın siyasetçilik, cemiyetçilik ve idare karşıtlığıyla ilk suçlandığı dönem, 31 Mart dönemidir. Ateşin ittihatçılarla irtibatlı olduğu meşrûtiyet öncesinde yapılmayan ittihamı, Selânik’ten gelip Dersaadet’i işgal eden ve nice mazlûmları idam eden Harekât Ordusu yapacaktı. Tarihe Selânikliler veya Selânikliler Hanedanı olarak geçecek bu hareketin gizlice Osmanlı Saltanatına el koymasıyla birlikte, bir komite halinde Üstada karşı bu mesnetsiz ittiham başlatılacaktı. Bu önemli noktayı gözden kaçıranlar; “dini siyasete alet ediyor!” ittihamının çıkış noktasını kaybetmiş olurlar.
Bediüzzaman’ın Osmanlı veya İslâm demokrasisinin öncüsü olduğunu bilenler, onun Kurtuluş Savaşı sonlarına kadarki, hayatın merkezindeki hareketli zamanlarının idare ve siyasetle iç içe geçtiğini görürler. Siyaset ve idareyi İslâmiyet ve Kur’ân’a hizmet ettirme prensibinden, 1922’lerde M. Kemal ile yaptığı görüşmelerden sonra vazgeçecektir. Her ne kadar Rusya esareti dönüşündeki İstanbul’da gördüğü rüyay-ı sadıkayı takip eden günlerde; “şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” sözünü söyleten sahneleri yaşamış ise de, içtimâî hayattan çekilişi Ankara görüşmeleri sonrasına denk gelir. M. Kemal’in o meşhur rüşvetlerini elinin tersiyle iten Said Nursî’nin, vefatından kısa bir müddet önce kaleme aldırdığı “en son dersini” okuyanlar, onun siyaset ve idareye karşı yükselttiği “istiğnasıyla” karşılaşırlar.
SİYASET VE İDARE PARASIZ PULSUZ OLMAZ
Siyasete ve idareye yakın durdukları halde para ve devlet imkânlarından istiğna etmiş birilerini gösterebilir misiniz? Risale-i Nur’u Bediüzzaman’ın sahabevari hayatından okuyanlar, onun “istiğna” düsturuyla bir nevî oruca niyet ederler. Hâlâ idaresi Selânikliler Hanedanında olan devletin parası, rüşveti ve yardımının oruçlarını bozacağına inanan Kur’ân şakirtlerinin; reyleriyle iktidara gelmiş partilerden bir çay bile içmediklerini bilen hakperestler, bu meseleyi daha iyi anlarlar. Üstad’ın İmam Ali’den (ra) aldığı bu derse bağlı olarak hayatlarını Risale-i Nur dairesinde devam ettirenlerin “siyaset ittihamı” Üstadlarına yapılan ittihamla o denli örtüşüyor ki… M. Kemal’in Bediüzzaman’a olan düşmanlığının bir sebebi de, hiç kimsenin reddedemeyeceği tekliflerini elinin tersiyle itmesiydi… Fakat o ümidini kesmeden Said Nursî’yi sürgün ettiği Barla’da da teklifini yenileyecekti. Sonuç alamayınca Eskişehir’e kesin idam ile gönderecekti. Üstadın meşhur Eskişehir müdafaasını dikkatlice inceleyenler, hemen hemen her sahifesinde dini siyasete alet, cemiyetçilik, idare ve asayiş karşıtlığı ve devleti ele geçirme ithamlarıyla karşılaşacaklardır. Ve çok ilginçtir ki, M. Kemal’in izini takip edenler bu ithamlarına ara vermeksizin mahkemelerde, zindanlarda, gazetelerinde ve sahip oldukları bütün mahfillerde Üstadımızın vefatına kadar devam edeceklerdi. Bu önemli hükme de, yine Bediüzzaman’ın müdafaalar, Lem’alar, Mektubat ve Lâhikalarındaki “ittihamları delilleriyle reddeden” mevzularından anlıyoruz. Emirdağ Lâhikasını o gözle inceleyenler, Üstada para ve imkân teklif edenlerin mağlûbiyet ve meyusiyet psikozu ile karşılaşırlar. Siyaset ve idareden, cemiyetçilik ve teşkilâtçılıktan, tarikatçılık ve siyasî cemaatçilikten “istiğna!”orucuyla kurtulmuş ve adım adım zafere yaklaşan Bediüzzaman’ı merak edenler, Emirdağ Lâhikasındaki mektupları, azıcıkta o dönemin şartlarını nazara alarak mutlaka okumalıdır. Şuradan yazdıklarımla binlerce delil ve yüzlerce şahitleri isteyene her an arz edebileceğimi de bu vesile ile belirtmiş olalım.
RİSALE-İ NUR’UN SİYASETE TEMASI VEHMİ NEREDEN GELİYOR
Altı bin sayfalık Kur’ânî Külliyatı 28 sene zarfında, altı mahkemenin kararıyla inceden inceye tetkik eden en az altı ehl-i vukuf…. Yani bilirkişi… Siyasetçilik, cemiyetçilik, siyasî cereyanlarla irtibat, tarikatçılık veya teşkilâtçılık iddialarını, eserleri didik didik karıştırarak araştırmışlar. Hiçbir âlim veya adalet mensubu, Selânikliler Hanedanının veya Kemalistlerin bu iddialarına mesnet olabilecek tek bir satır bulamamışlardır. Said Nursî’yi, eserlerini ve talebelerini devletle mübaşeret içinde bulamayan iman ve Kur’ân düşmanları, Üstadın vefatına kadar bilinçli bir şekilde bu ithamlarını yorulmaksızın sürdürmüşler. Neden acaba? İstanbul Üniversitesi’nde okuyan bir talebesini, aralarında Üstadın eski arkadaşlarından olan Eşref Edip gibi zatları da olduğu halde, siyasetli cemaatlerine dahil etmek istiyorlar. Bu sadık talebesi de meseleyi meşveret niyetiyle Üstadına mektup yazar. Zübeyir ve arkadaşlarının kalemiyle cevap veren Üstadı, siyasal İslâm’ın yoluna konan ve dinin siyasete alet edilmesini kesinlikle reddeden o meşhur mektubuyla Kur’ânî prensipleri talebesine bildirir. Zahiren hiç alâkası olmadığı halde mektubun sonuna şöyle bir hakikati ilâve eder: “Hem, Nur Risaleleri küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altındaki anarşiliği ve üstündeki istibdad-ı mutlakı kırdığı cihetle, bir nevî siyasete teması var tevehhüm edilmiş…” Yani ahirzamanda dünyaya hâkim olmak için insanlığı felâketten felâkete sürükleyen “dinsizlik cereyanlarıyla” mücadele eden Risale-i Nur, genellikle karşısında siyaseti dinsizliğe alet edenlerle çarpışırken, ahirzaman dinsizleri ve münafıklarının mahiyetlerini bilmeyenlerce “siyasetle” karıştırılmış olunabilir. Bu vehmi kökünden kazıyan yüzlerce mektubu bilhassa Emirdağ Lâhikasından okuyanlar, iddiaların çürüklüğüne ve mesnetsizliğine gülüyorlar. Gel gör ki Kemalistler, ehl-i iman arasındaki propaganda başarılı olamayınca, münafıklar aracılığıyla Risale-i Nura siyaseten veya hased damarıyla karşı dindarları kullanmaya başladılar. Dini siyasete veya ırkçılığı particiliğe alet etmek isteyen Müslümanların Nurcuları siyasetçilikle ittihamlarının sebebi de, Nurların bu pis ve dinsizlere faydalı olan yolu kapatmasıdır. Kemalistler bu propagandalarında bilhassa Üstadın vefatından sonra dindar milliyetçileri ve çoklukla siyasal İslâmcıları kullandılar ve kullanmaya devam ediyorlar.
Benzer konuda makaleler:
- Siyasete ve idare işine karışmamak, düsturumuzdur
- Üstad Bediüzzaman ve siyaset
- Hâlâ asılı duran levha
- Dinî cemaatlerin vazife ve sorumlulukları
- “Risale-i Nur benim bedelime konuşuyor”
- Nur Talebelerinin ittifak ve ittihadı
- Mehdinin Siyaseti
- Asayişi temin etmek mesleğimizin icabı
- Bediüzzaman siyasetli bir cemaat kurmamıştır
- Nurculuğun farkı
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
İlk yorum yapan olun