Nur Talebesi, siyasetçi ve bir halk insanı olarak Mehmet Özkan

Ülfetimizin, bizi çepeçevre saran birçok kıymetin, nimetin, farkındalığın, gariplik ve acayiplerin üzerlerini nasıl örttüğünün elbette farkında değiliz.

Her gün gölgelendiğimiz ağacın yıkılmasından ve her gün yürüdüğümüz yolu sel suları apardıktan sonra… Yıllarca birlikte yaşadığımız sevdiklerimizin ve bilhassa dâvâ arkadaşlarımızın da kıymet, farklılık, gariplik, meziyetlerini, onlar aramızdan ayrıldıktan sonra öğreniyoruz. Ülfetin onları sebepler, yeknesaklıklar ve günlük telâşeler arasına saklayış biçimine, ancak onların firkatlerinde şahit oluyoruz.

Taşkent’in bahadır evlâdı, sinn-i büluğundan bu yana hayatını Kur’ân dâvâsına adamış, hürriyete aşık ve milletine faydalı olmayı şiar edinmiş Mehmet Özkan Ağabey için de, yukarıda arz ettiğimiz hususlar tahakkuk etti. Bozkır’ın Afşar Köyü’nün imkânsızlıklarından Ödemiş’e göç eden merhum Ahmet Ağabey, bu kabına sığmayan coşkun evlâdının yaşayacaklarını biliyor muydu? Elbette hayır.

Efendimizin (asm), aranızdan ayrılanları hayırla yad ediniz, tavsiyeleri istikametinde, şu tür yazılarda genellikle güzel hatıralarımızı serd ederiz. 1970’lerin ortalarından itibaren yollarımızın İstanbul/ Kirazlımescit, 46’da kesiştiği Mehmet Ağabey, birçok yakın arkadaşı gibi benim de anlatabileceğim yüzlerce hatıra vardır, desem inşallah mübalâğa olmaz. Zira vekilliği sırasında yurt dışında olduğumdan, daha ziyade “Nur Talebesi” sıfatıyla muhatap olmuştum. İzmir’de, Balıkesir’de, İstanbul’da, Avrupa ve Avustralya’da yüzlerce ortak dostumuz vardı. Bu tatlı geçmişi, zengin hatıra ve hadiseleri şimdilik bir tarafa bırakarak; halkın, bilhassa çarıklı esnafın arasından Risale-i Nur Talebeliğine, oradan da hürriyet ve demokrasi aşkıyla siyasete ve nihayet TBMM’de “İnsan Hakları Komisyonu” temsilciliğine giden serüvenleri cihetiyle, gelecek nesillere dikkatlice sunabileceğimiz üç nokta üzerinde durmak istiyorum.

Bediüzzaman’ın tabiriyle önceden Nur’a hizmetkâr olarak hazırlatılmış bir fıtrata sahipmiş… İman, salâbet, hürriyet aşkı ve sadâkat bir araya gelince, Kemalizm’in istibdadına gençliğinin ilk yıllarında itiraz edecekti. Ve ilke-inkılâplara itirazı, karşısına  hapis ve sürgün olarak çıkacaktı. On bir aylık Balıkesir menfası, onun medresetüzzehra’da yetişmesine vesile olacak ve dört dörtlük bir Nur Talebesi olarak Ödemiş’teki hizmetlerine dönecekti. Hayatı Nura vakfetmenin “yükselen değer” olarak bilindiği zamanlarda, bütün vakitlerini ve enerjisini iman dâvâsına sarf edecekti. Muhterem merhum pederi ve sevgili kardeşi ile birlikte hem esnaflık ve hem de Kur’ân’a hizmet…

12 Eylül darbesinin mahiyetini kavrayanlardandı. Kemalizm istibdadına karşı Demokratların “demokrasiyi yeniden ihya” için kollarını sıvadığı ve yeni metotlar geliştirdiği zamanlarda, bu yol ile de vatana, millete ve İslâmiyete hizmet edebileceğine inanmıştı. Okuduğu eserlerdeki prensipler istikametinde… Kendi adına siyasete girecekti. Dini, milliyeti veya bir başka unsuru siyasetine alet etmeden. Bilâkis siyaseti dine alet niyetiyle… İhtilâl sonrasında, “vekilini mevcut listede tercih” sistemiyle bölgesinde mebus seçilmişti. Ahlâkı, dürüstlüğü, samimiyeti, tevazuu, gayret ve fedakârlığıyla milletin sinesinde makes bulmuştu.

O vekilliğiyle, Üstadının teorik olarak gösterdiği, demokrasi yolunda Nur Talebelerinin kendi şahısları adına siyasete girebilecekleri, düsturunu haliyle pratiğe dökmüştü. Serapa fedakârlıklarla örülü bir mücessem “siyasetçi misali” olarak Özkan Ağabeyin, gelecek nesillere “temiz siyasette örnek“ olarak hayatının anlatılabileceğini düşünüyorum. O yalnızca vekâletini aldığı ahaliyi değil, rejimin demokratikleşmesi uğrunda hayatını ortaya koymuştu. Belki de hürriyet fedaisi denilecek kadar… Bu mücadelesini yurt içi ve dışı çalışmalarıyla sürdürdüğü gibi, Risale-i Nur’dan aldığı kuvvetle neşriyat âleminde de ne kadar büyük gayretlerde bulunduğunu, hakkında yazılanlar ortaya koyuyor.

Hem vekâlet veya mebusluğunda ve hem de sonraki  yıllarında, hayatını Nur’a vakfettiğini hiç unutmadı. Risale-i Nur’u neşir ve ona çalışmayı hayatının birinci gayesi yaptığından, bir çok dindar siyasetçiyi bozan politikanın “kimyasal değişimi” Mehmet Abinin yamacına bile varamadığına, bütün dostları şahittir.

Çarığıyla Taşkent’in Afşar Köyü’nden çıkan bu Türkmen çocuğunun; Ödemiş’te halkın arasında esnaflık yaparken mebus seçilmesi ve sonra Ankara’da İnsan Hakları Komisyonu’na başkan olması hadiseleri; kanaatimce hem sosyolojik ve hem de siyaset ilmi yönleriyle mutlaka incelenmeyi gerektiren hayat tabloları olarak görüyoruz.

Mehmet Ağabey, çok sevdiği ve arkadaşı olduğu yüzlerce Nur mücahidi gibi, tabir yerinde ise görevi başında ve at üstünde son nefesini verdi. Gökçeler’den Ahmet Avcı Ağabey gibi… Konya’dan Halil Uslu ve daha niceleri… İttihad ile başlayan yolculuğunun çok sevdiği gazetesinin yönetiminde iken son bulması da ayrı bir tevafuk, şeref ve ikram-ı İlâhî… Rabbim hepsine rahmet eylesin…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*