Nur Talebesinin en birinci görevi Nurlara çalışmaktır

Nur Talebesinin yegâne işi, birinci görevi Risale-i Nur’u okumak, anlamak, yaşamak ve yaymaktır.

Bediüzzaman’ın bu husustaki tahşidatlarından bazıları şöyledir:

● “Bütün kuvvetim(iz)le nûra sarılmaya mecburuz.1

● “İki elimiz var. Eğer yüz elimiz de olsa, ancak nura kâfi gelir.2

● Risale-i Nur dairesinde sadakat ve hizmet ve takvâ ve içtinab-ı kebâir derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahip olur. Elbette, bu büyük kazancı kaçırmamak için, takvâda, ihlâsta, sadakatte çalışmak gerektir.3

● Risale-i Nur dahi o Kur’ân-ı Azîmüşşanın hakaik-i imaniyesinin bürhanları, hüccetleri olduğundan ve Kur’ân’ın hıfz ve kıraatine vasıta ve vesile ve hakaikini tefsir ve izah olduğu cihetle, Kur’ân hıfzıyla beraber ona çalışmak da elzemdir.4

● Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve halis bir sadakat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister.5

● Bu büyük ve ağır ve kıymettar hizmet-i Kur’âniyeye omuz omuza vererek çalışmak lâzımdır.

● Nur Risaleleri, Kur’ân-ı Kerîm’in Nur deryasından alınan berrak katreler ve hidayet güneşinden süzülen billur huzmelerdir. Binaenaleyh, her Müslüman’a düşen en mukaddes vazife, îmanı kurtaracak olan bu Nurlu eserlerin yayılmasına çalışmaktır. Zîra, tarihte pekçok defalar görülmüştür ki, bir eser nice fertlerin, ailelerin, cemiyetlerin ve sayısız insan kütlelerinin hidayet ve saadetine sebep olmuştur.6

● Nasıl ki, cesur bir kumandan yüzlerce askere lisan-ı haliyle cesaret verir ve nokta-i istinad olursa; aynen öyle de Risale-i Nur şahs-ı manevîsinin mümessili olan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri başta olarak, tahkîki îman dersleriyle îmanları kuvvetlenen yüz binlerce, şimdi milyonlarca Nur Talebeleri, ehl-i îmana bir nokta-i istinattır.7

● Risale-i Nur Talebelerinin hasları olan sahip ve vârisleri ve haslarının hasları olan erkân ve esasları olan kardeşlerime bugünlerde vuku bulan bir hadise münasebetiyle beyan ediyorum ki, Risaletü’n-Nur hakaik-i İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor.

● Kur’ân ve Kur’ân’dan gelen Resailü’n-Nur bana kâfi geliyorlardı. Birtek kitaba muhtaç olmadım, başka kitapları yanımda bulundurmadım… Elbette siz, yirmi derece daha ziyade muhtaç olmamak lâzım gelir.

● Hem madem ben sizlere kanaat ettim ve ediyorum, başkalara bakmıyorum, meşgul olmuyorum; siz dahi Risaletü’n-Nur’a kanaat etmeniz lâzımdır, belki bu zamanda elzemdir…

Ey kardeşlerim!.. Bize tecavüz eden hadsizdirler. Mesleklerinde, elbette çok mühim ve bizim de malımız hakikatler var. O hakikatlerin intişarına bize ihtiyaçları yoktur. Binler o şeyleri okur, neşreder adamları var. Biz onların yardımlarına koşmamızla, omuzumuzdaki çok ehemmiyetli vazife zedelenir ve muhafazası lâzım olan ve birer taifeye mahsus bir kısım esaslar ve âli hakikatler kaybolmasına vesile olur.8

● “Sungur, Menderes seni maarif nazırı yapsa. Mekteplerde Nurları okutacaksın dese, fakat arada sırada bazı meselelerde bizim dediğimiz gibi olacak dese, sen de kabul etsen… Nurdaki ihlâs bunu reddeder.”9

Kim olursa olsun, hizmetlerini taktir ile tebrik eder, hürmetlerimizi sunar ve onlara bu ölçüler çerçevesinde bakarız.

Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 96.
2- Lem’alar, s. 107.
3- Kastamonu Lâhikası, s. 67.
4- Kastamonu Lâhikası, s. 47.
5- Kastamonu Lâhikası, s. 88.
6- Asa-yı Musa, s. 253.
7- Tarihçe-i Hayat, s. 146.
8- Kastamonu Lâhikası, s. 52-53.
9- Abdülkadir Badıllı/cevaplar.com.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*