Nur ve nar

Arap dili Kur’ân-ı Kerîm’in dili olması dolayısıyla her kelimesinde çok derin manalar ihtiva eden bir dildir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, İşarat-ül İ’caz adlı eserinde Kur’ân dilinin bu mahiyetini her gözün görebileceği, her aklın idrak edebileceği bir şekilde beyan etmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in lâfzındaki bu belâgat ve camiiyet, harflerinde dahi çok güzel bir şekilde görülmektedir. Harflerin her birinin de kullanıldığı yere ve şekillerine göre manaları vardır. İlm-i cifir âlimleri bu harflerin sırlarını beyan eden çok mükemmel eserler yazmıştır, bu zâtlardan birisi de Muhyiddin İbn-i Arabi’dir -ki bu konuda ilm-i Cifir adlı kitabı telif etmiştir.

Aynı kökten gelen kelimelere farklı yazım şekilleri ile farklı manalar yüklenebilir, fakat bu ilim bir mihengi, belli düsturları olmadığı için çok fazla istimal edilmemekte ve hüccet olarak kabul edilmemektedir. Çünkü her his sahibinin harflerden istihrac ettiği ve ilham olunan manalar, şahsın hissiyatına ve meşrebine göre farklılık göstermektedir. Meselâ Muhyiddin İbn-i Arabi vahdet-i vücut mesleği ve aşk meşrebi üzere gittiği için harflere yüklediği manalar muhabbet-i İlâhiye ile alâkalı manalardır. Risale-i Nur’un mesleği ise acz, fakr, şefkat ve tefekkür meşrebi ve hakikat mesleği olduğu için, harflere yüklenecek manalar da bu niteliklere uygun manalar olacaktır.

Risale-i Nur’dan gelen istifadeden cesaret alarak küçük bir numunesini göstermeye çalışalım. Meselâ “Nûr” ve “Nâr” kelimeleri aynı kökten gelir. “Nîr” kelimesi ikisinin de çoğulu olarak kullanılır. Yazılışlarında ufak bir fark vardır. İkisinde de ortak harfler “nun” ve “ra” harfidir. Tek fark “Nûr” kelimesinde arada “vav” harfi, “Nâr” kelimesinde ise arada “elif” harfi var. “elif” harfi “Allah” lafzının baş harfi olduğu için uluhiyete işarettir. Fakat bu harf insan için kullanıldığı zaman eneye işarettir. Üstad Hazretleri de 30. Söz olan ene bahsinde eneyi “bir elif” olarak tavsif ediyor. “Vav” harfi ise tevazuya işaret etmekte ve şekl-i mahsusu ile tevazuyu ihtar etmektedir. Baştaki “nun” harfi insanın nefsine, sondaki “ra” harfi de Rabbe işaret eder. Yani “Nûr” kelimesi işaret ediyor ki; “insan nefsi ile başladığı yolda ancak tevazu tarikinden giderse, Rabbine ulaşır ve Nûr’a gark olur ve Cennet’e lâyık bir kıymet alır. Eğer Rabbine giden yolda “elif” hükmündeki enaniyet nefsinin önünde takaddüm eder ve nefse gölge olursa insan Rabbine ulaşamaz ve Nâr’a düşer, Cehenneme ehil olacak bir vaziyete girer.”

İnsan Nûr’a ulaşmak için enaniyeti bırakıp Rabbine karşı tevazuyu takınmalı, yoksa enaniyetine güvenenlerin enaniyeti nefsine gölge olur ve Rabbine ulaşamaz o enaniyet sebebiyle Nâr’a düşmeye müstahak olur.

Üstadın tabiri ile “Eğer âlâmın lezaize, Nârın Nûra inkılâb etmesi emelinde isen, evkat-ı hamsede rükû ve sücud kancasıyla gururun hortumunu bük, sık, başını kır, imanı doldur.” Yani ubudiyetle tevazu halini takın, gururun kaynağı olan “elif” hükmündeki enaniyeti Nûr’a ulaşmak için kır.

Bazen olur ki “Nûr”, “Nâr” suretinde görünür aradaki fark ise tevazu ve enaniyettir. Evet “Nûr” fenalara “Nâr” dır.

“Nûr” ve “Nâr” kelimelerinin harflerinden istihrac edilebilecek manalardan birisi bu olduğu gibi her his ve zevk sahibi harflerden kendi meşrebine göre farklı ilhamlar ile muhtelif istihraclar yapabilir. Fakat Üstadın tabiri ile bu tarz ilimler meraklı ve zevkli bir meşgale olduğundan, vazife-i hakikiyeden alıkoyup meşgul etme ihtimali vardır. Vazife-i hakikiye olan iman hizmeti ve ubudiyet vazifesine halel getirmemek şartı ile kapı açıktır, fakat istihrac edilen manalara fazla sarf-ı nazar edilmemeli ve mutlak manası budur denilmemelidir.

Rabbim hepimizi Nûr’a ulaşanlardan eylesin bizi Nâr-ı Cehennemden muhafaza eylesin. Bizleri hakikî ihlâsa ve tevazuya muvaffak eylesin, nefsin ve enaniyetin zararlarından ve vartalarından muhafaza eylesin. Amin.

Bilal Said Parlakoğlu

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*