Nurcu Efeler

Efeler, özellikle Kurtuluş Savaşı’n da büyük kahramanlıklar göstermişlerdir. Dillere destan olan yiğitlikleri olmuştur. Mertliği ve cömertliği temsil etmişlerdir. Zalim karşısında, mazlûmun yanın- dadırlar.

Ege efeleri, Karadeniz efeleri, Toros efeleri, Ilgaz efeleri.. Bunlardan bazıları Nurlar ile müşerref olmuşlardır.

Ilgaz Dağları’nın kahramanlarından Sadık Efe, Nurlar’ı tanıdıktan sonra, Kastamonu’daki Bediüzzaman’ın dizinin dibinde, ona tabele olmuştur.

Sadık Bey, Sadık Paşa’nın oğludur. Dedesi Gazi Osman Paşa’nın komutanlarındandır. Sadık Bey de, Harbiyeden mezun olan subaylardandır.

Samsun’dan Bolu Dağları’na kadar Ilgaz havalisinin efesidir. Merttir ve cesurdur. Zalime fırsat vermez, masumun hakkını koruyan bir cengâverdir Sadık Bey.

Denizli Hapsi’nde, Üstad Bediüzzaman ile beraber bulunmuştur. Hapishanede birkaç kişilik bir kahraman ekip kurmuş, Nurlar’ı yazmak suretiyle hizmet etmektedir.

Yeni Türkçe ile yazdığı Risalelere, koğuştan bazı Nur Talebelerinden itirazlar gelir. Oysa, yeni Türkçe ile yazma işini Üstadımız emir vermiştir. Bu haber koğuşta bir anda dalgalanır. Sadık Bey ayağa kalkarak sağ elini kaldırır ve: “Üstadım ne dedi ise, o odur.” der Hapishanede Üstadın çorbasını da Sadık Bey pişirir.

Sadık Bey’in mertliğini bilen Üstad, onun mukabelesiz hizmetlerinden hoşnuttur. Sadık Bey beraattan sonra Kastamonu Taşköprü ilçesine döner.

Üstadından ayrılmak ona oldukça zor gelir. Gözyaşlarını ve hüznünü içine akıtır. Artık Üstadın hasretine dayanamayan Sadık bey, Emirdağ’a Üstadı ziyaret etmek için yola çıkar. Ankara’da İsmail Fakazlı ile buluşarak Emirdağ yollarındadırlar. Afyon kaplıcalarında yıkanarak, gönüller sultanına öyle gitmek isterler.

Üstad manevî dünyasında, gelecek misafirin kim olduğunu bilmektedir. Manevî veziri olan Zübeyir Gündüzalp’e emreder: “Zübeyir şuraya bir minder koy, çok ağır bir misafirimiz gelmek üzeredir.”

Zübeyir emri hemen yerine getirir. Zübeyir, ”Acaba gelen misafir kimdir?” diye merak etmektedir. Sadık Bey’i Zübeyir ilk defa görecektir. Kapı çalar ve nihayet misafir dış kapıda görünür.

Uzun boylu, kahraman çehreli, zayıf bedenli Sadık Bey’i görünce anlamıştır onun ne kadar asil bir insan olduğunu.

Zübeyir mütevazi sesi ile: “Buyurun, Üstadımız sizi bekliyor” der.

“Çok teşekkür ederim kardeşim.”

Merdivenlerden önden Zübeyir çıkarak yol gösterir. Nihayet Üstadın kapısı açılır. Üstadımız onu ayakta karşılar. “Selâmünaleyküm Üstadım” der demez, Sadık Bey çömelerek ve hıçkırarak ağlamaya başlar.

Üstad, Sadık Bey’e: “Kalk Sadık Bey kardaşım, kalk Sadık Bey kardaşım.”

Derken koca sultan da göz yaşlarını tutamaz. Zübeyir ve İsmail Fakazlı da göz yaşlarını tutamamışlar.

Böyle bir ziyarete ilk defa şahit oluyorlardı. Daha sonra hasretlikler giderildi. Sadık Bey mektupları ile Üstad ile aralıklı hasbihal ediyorlardı. Lâhikalarda muhtelif yazışmaları vardır.

İşte gönüller sultanı, nice kahramanları kendine bende etmişti. Üstadın kahramanlık ve asillik hasletleri Sadık Bey’de de vardı. “Kul olduk sultanın kapısında” diyen Yunus gibi, Üstadın kapısında niceleri pervane olmuşlardı.

Zübeyir de, Sadık Bey meşrebinde bir fedai idi. Üstad onun hakkında, “Kâinata değişmem“ demişti. Mevlânâ’nın kapısında Hüsamettin Çelebi ne ise Üstadın yanında Zübeyir oydu. İşte bir çok efeler Nurlar’a yoldaş olmuşlardı. Günümüzde de aynı ruhta nice efe mizaçlı Nur Talebeleri vardır.efe

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*