öyle diyordu, hizmet aşkıyla parlayan gözlerinden her defasında şevk aldığım kardeşim. Madem 1 Mayıs’ı tatil yapmışlardı, hem madem Nur Talebeleri için tatil yoktu, hem madem tatiller böyle güzel organizasyonların vesilesi oluyordu. Böyle mademlerin hatırına bize de gidip, görüp, geldikten sonra yazısını yazmak düştü… Biraz da o pikniğin ruhlarımızı tebessüme sevk etmesinin hatırına bu yazıda geçen lâtifeleri de kabul edersiniz inşaallah…
Sabahın erken saatlerinde Ankara’da ağırlıklı olarak ilk ve orta dereceli okullarda okuyan genç kardeşlerimizden oluşan Yeni Asya okuyucularını bir Mayıs heyecanı (!) sarmıştı. Semtimize Gölbaşı tarafından uğrayan otobüsteki bir mübarek heyete biz de dahil olduk. Ve Pursaklar’ı da geçtikten hemen sonra piknik alanımıza dahil olduk.
Piknik alanı deyince… Ne yalan söyleyeyim; Ankara’nın sun’î yeşilliklerinin hemen arkasında böyle bir yerin olabileceğini hiç düşünmemiştim. 5-10 km içinde ne kadar da değişmişti kâinat, yoksa bana mı öyle geliyordu. Piknik alanının bende uyandırdığı ilk izlenim ve duygular bunlardı. Sun’î olmayan, Ankara’dan çok farklı bir yere gelmiş hissiyatı veren alabildiğine yeşil ve güzel bir arazi… Diğer semtlerden gelen kardeşlerimizle, ağabeylerimizle de selâmlaşıp kaynaştıktan sonra hemen kahvaltıya oturduk.
Kahvaltı deyince… Dünyevî işlerle meşguliyetin verdiği gafletten olsa gerek, hiç doymam diye düşündüğüm kahvaltıyı bitiremedik. Bitiremedik diye “biz” takısıyla dediğime bakmayın, kahvaltıdan önceki görüşlerime suç ortağı arıyorum. Meğer bereket, ne bereketli şeymiş! İkram ihlâslı olunca sadece mideler değil, kalbler de bayram yapıyormuş.
Bayram deyince… 1 Mayıs malûm İşçi bayramı. Niçin bizim için de bayram sayılmasın efendim? Biz de “Sen, hem O’nun mülküsün, hem memlûküsün, hem mülkünde çalışıyorsun” cümlesinin dairesinden hariç değiliz ki… Bir kul Allah’ın işçisi değil midir? Esmânın tecelli ettiği, esma-i hüsnanın yansımalarını üzerinde dokuyan bir dokuma işçisi…
Esma-i Hüsnâ deyince… Kahvaltıdan sonra bir çok genç arkadaşımız meşin yuvarlağın peşinden koşturmaya başlarken biz de tefekkürü nasıl yapacağımız üzerinde ayak üstü bir sohbet ettik. Esmâ düşüncesi olmadan tefekkürün çok zor olacağından, esmâ düşüncesinin ise Risalelerin satırları arasında muazzam bir şekilde işlendiğinden bahsettik.
Muazzam deyince… Pikniğimize katılım da muazzam oldu. Çok kalabalıktık, ama keyfiyetliydik de, çok şükür… Tefekkürle dolu pikniğimizde cemaatle namaz kılmayı, namaz derslerimizi ihmal etmedik. Keyifli Risale-i Nur dersleri okuduk, dinledik.
Keyif deyince… Piknik alanına kurulan döner ekibi tavuk döner, kavurma ikramı ile maddî midemizin de keyfinin yerinde olmasını sağladı. Öyle çok ve bereketli yemek yedik ki; çekingen yapılı bir kardeşim, “Abi tam dört ekmek yedim” diyerek hiç çekinmeden, özgürce suçunu (!) itiraf etti.
Özgürlük deyince… Piknik süresi içinde bazı saatlerde biraz serbest davrandık. Aman hemen meraklanmayın. “İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar” şeklinde bir serbestlik bizimkisi… Top peşinde koşturanlardan zaten bahsettik. Bir başka ekip oturup kendi arasında sohbet yaptı. (Bu ekibin yaş ortalaması diğer ekiplerden epey fazlaydı, söylememe gerek yok galiba!) Benim içimde bulunduğum ekip etrafı dolaştı, bir başka ekip hemen oradaki tepeye çıktı, bir başka ekip ata bindi, bir başka ekip yatıp kısa bir süre uyudu vs…
Uyumak demişken… O gün pikniğimize gelen ehl-i kalb bir kardeşimle cemaat olmanın güzelliği, cemaat şuuru hakkında konuşuyorduk. Yanımızda uyuyan bir kardeşimiz bize hal diliyle ders oldu. “Âlimin uykusu cahilin ibadetinden hayırlıdır” düsturunca (biraz da duâ niyetine) kanaat getirdik ki, Nurcuların, cemaatle birlikte yaptıkları mübah dünyevî işleri de ibadet sayılabilir. O ağabey uyuduğunu sanıyor, bu kardeşim gol attığını sanıyor, Ahmed kardeşim ata bindiğini sanıyor olabilir. Ama aslında ibadet ediyor olabilirler! Melekleri tebessüme getiriyor olabilirler…
Tebessüm deyince… Genç kardeşlerimiz hepimizi tebessüme sevk eden oyunlar oynamayı ihmal etmediler. Şehir hayatının kötülüğü olarak, belki de sanal oyunlara mahkûm olan kardeşlerimiz, halat çekme, çuval yarışı gibi hem zevkli, hem gerçek oyunlar oynama fırsatı buldular. Kardeşlerimizin gözlerindeki mutluluğun, “sanal” değil, gerçek olduğunu gördük. Biz de gerçekten mutlu olduk…
Mutluluk deyince… Evet, sahi mutluluk deyince aklımıza artık 1 Mayıs’ta yapılan bu piknik de gelecek inşaallah.
Not: Pikniğimizin safiyetinden gelen coşkuyla cüretimi affedin, bütün Risale-i Nur Talebelerine haddimi aştığımı bilerek bir önerim var:
Gelin “1 Mayıs’’ı bir tefekkür bayramı ilân edelim. Madem ki 1 Mayıs baharın güzelliklerinin kaybolmadığı, genelde sıcaklıkların bunaltmadığı bir zamana denk geliyor. Her 1 Mayıs’ı bu 1 Mayıs’taki gibi bir tefekkür organizasyonuyla feda edelim ki tatillerimiz bile beka bulsun.
Benzer konuda makaleler:
- Karabük’te bir muhabbet buluşması
- Keçiören’in Esentepe pikniği…
- Kargı Yaylasından Şaban Döğen’e duâ…
- “Nurlu Gençlik” piknikte buluştu
- Uludağ’da bir ulu piknik
- İstanbul’daki Nur’un bayramı…
- ‘Ebedî gençliği’ kazan(dır)ma sevdalıları: SAGES
- Egeli okurlarımız Payamlı’da buluştu
- Bİr saat tefekkür
- Faaliyetle gelen muhabbet
İlk yorum yapan olun