Nurculuk Kemalizmle barıştırılamaz

Bediüzzaman “M. Kemal’in cazip bir maaşla Şeyh Sünusî’nin yerine şark umumî vaizliği teklifini kabul etseydim, hiçbir şeye alet ve tâbi olmayan ve sırr-ı ihlâsı taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi” diyor.

Zahirî ve sathî bir nazarla bakılıp düz mantıkla yaklaşıldığında, Said Nursî’nin o teklifi kabul etmesi halinde, hem rejimi olumlu anlamda etkileme, hem de devlet gücünü ve imkânlarını arkasına alıp çok daha tesirli bir hizmet etme fırsatına sahip olabileceği ve red cevabıyla bu fırsatın kaçırıldığı düşünülebilir.

Ama işin manevî arkaplanı çok daha farklı hakikatleri içinde barındırıyor. Özellikle manevî hizmetlerin özünü oluşturan ihlâs, maddî kriterlerle ölçülemeyecek bir nitelik arz ediyor.

İşte Said Nursî bu sırrı yakaladığı içindir ki, daha geniş hizmet imkânlarını da içeriyor gibi görünen cazip teklifleri hiç tereddüt etmeden geri çeviriyor, sonraki hayatında bunun bedelini fazlasıyla ödüyor, ama neticede Risale-i Nur hizmetini başlatıyor ve amansız baskı, tazyik ve engellere rağmen muvaffak da oluyor.

Çıkış noktasındaki ihlâs sırrı, Nur hizmetinin sonraki serencamında da geçerliliğini koruyor.

Onun içindir ki, Risale-i Nur talebeleri, hizmetin en önemli düsturlarından olan ihlâs ve istiğna prensiplerinin gereği olarak, gerek devletten, gerekse başka adreslerden gelebilecek her türlü cazip teklife uzak durmayı şiar edinip, “hizmet için” dahi olsa şüpheli ve şaibeli bağış, yardım ve hibelere iltifat etmediler.

Hizmeti selâmetle ve istikamet üzere bugünlere getiren bu hassasiyetin, bundan sonra da titizlikle muhafazası ve devam ettirilmesi şart.

Hele Kemalizmle barışık “dindar” siyasetçilerin bu tür katkı ve desteklerine karşı çok daha dikkatli ve müstağnî bir duruş ortaya konulması gerektiği gibi, Risale-i Nur’un devlet eliyle basılması bahsinde de bu teyakkuz korunmalı.

Kemalizmin kıskacından hâlâ kurtulamamış bir devlet yapısı içinde Risale-i Nur’a verilen “sempati” mesajlarına da ihtiyatlı bakılmalı.

“Devletleştirilen” bir Nurculuk, Risale-i Nur’a yönelik Kemalist tahrifat girişimlerini de kaçınılmaz bir şekilde beraberinde getirmez mi?

Kimi risale yayınlarında M. Kemal’le ve Kemalizmle ilgili bölüm ve ifadelerin sansürlenmiş veya anlamı bozacak şekilde çarpıtılmış olması, bunun çok daha önceden planlanıp uygulamaya konulmuş olan örnekleri değilse ne?

Peki, “Risale-i Nur’u resmîleştirip devletleştirme” projesinin, “Said Nursî de, M. Kemal de ortak değerimiz; bunları artık kavga ettirmeyelim, barıştıralım” yaklaşımını yetkili ağızlarından defaatle deklare etmiş olan AKP iktidarında gündeme getirilmesi tesadüf olabilir mi?

Onun için, dikkat ve teyakkuza devam.
(29.3.2014 tarihli yazımız.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*