YAZAR MUSTAFA ORAL: Nur’ların neşrine engel olmak vahim bir hatadır

Risale-i Nur üzerine çalışmalar yapan yazar Mustafa Oral ile Risale-i Nur, bandrol yasağı ve gündemi teşkil eden konular üzerine konuştuk.

Nur’ların neşrine engel olmak vahim bir hatadır

Risale-i Nurların basımına ilişkin bandrol yasağı sürüyor… 17 Aralık sürecinden sonra yaşanan siyasî krizler ve anlaşmazlıkları Risale-i Nurlara yansıtmak son derece yanlış.

Risale-i Nur üzerine çalışmalar yapan yazar Mustafa Oral ile Risale-i Nur, bandrol yasağı ve gündemi teşkil eden konular üzerine konuştuk.

Risale-i Nurlar ülkemiz ve insanlık için ne ifade ediyor?

Risale-i Nur dilde, düşüncede, kültür ve medeniyette, en çok da dinde bir inkılâp gerçekleştirdi. İnsanlığın 1000 yıldır birikmiş sorunlarına çareler üretti. Osmanlı’nın ilk üç asrındaki fetih ruhunu Anadolu’da inşa etti. Talebeleriyle birlikte bu çağda bizlere ikinci bir Asr-ı Saadet yaşattı. Dar bir patikaya mahkûm etmek yerine “cadde-i kübra-i Kur’ân’iye” yolunu gösterdi. İmanî ve insanî dili hatırlatan üslûp ile ortaya çıktı. Kırmadan, dökmeden, küstürmeden, yormadan, herkesi en insanî yanları ile kucaklayan bir yolu tercih etti. Böylece bütün toplum kesimleri tarafından kabul gördü. Yetmiş yılda dünyanın 160 ülkesine ulaştı. Binlerce insan Risaleler ile iki dünya hayatını kurtardı.

Son seçimlerde Risaleler ve Nurcular çok gündeme geldi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Seçim meydanlarında Başbakan Risaleler ile propaganda yaptı. Risaleleri siyasete alet etti. AKP’ye oy veren ve vermeyen cemaatlerin Risaleye muhabbetleri ne yönde etkilenmiştir? Bunlara olumlu cevap vermekte zorlanıyorum. Risalenin mesleği sırran tenevverattır. Son 1 yıllık dönem bize bir daha gösterdi ki, “Ortalıkta çok görünme Risale-i Nur. Çok görürler (!). Zira sonrası sıkıntıdır” demenin tam zamanıdır.

Seçimlerden önce devlet eli ile Risale-i Nur basımı yapıldığını / yapılacağını seçim meydanlarından duymuştuk. Bu konuda ne dersiniz?

Asıl olan Risalelerin neşredilmesi değil içindeki hakikatlerin hayata geçirilmesidir. İhlâs ve İktisat Risaleleri toplumsal hayatı düzenler. Güç ve iktidar yerine şefkat ve merhamete vurgu yapar. Bu iki Risale bile iki dünya saadeti için yeterlidir.

Günümüzün en büyük sorunu ihlâssızlık ve iktisatsızlıktır. Ömer bin Abdülaziz gibi olunmazsa iktidar için İhlâs Risalesi ayrıştırma ve ötekileştirmeye, İktisat Risalesi yolsuzluklara ve israfa araç olabilir. İktidarı bu anlamda dizginleyecek olanlar Diyanet mensupları olmalı. Günümüzde İhlâs Risalesindeki hakikatler göz ardı edildiği için yalan ve iftiralara göz yumuluyor. İktisat Risalesindeki hassasiyetler yitirildiği için israf ve yolsuzluk hoş görülüyor. Bu konuda en çok konuşması gereken Diyanet yetkilileri susuyor.

Müslümanlar eskiden terörle anılırdı. Şimdi yolsuzluklarla anılıyor. Diyanet İşleri Başkanı çıkıp da Hz. Selman-ı Farisi’nin Hz. Ömer’den gömleğin hesabını sorduğu gibi “Başbakanım, hakkında yolsuzluk iddiaları var. Yolsuzluklar soruşturulsun” diyemiyor. O zaman Diyanetin İktisad Risalesini yayımlamasının ne anlamı var?

Oysa Risalenin mesleği ihlâstır. Zübeyir Gündüzalp, Nur Talebesi olmayandan yardım almazdı. Eğer Diyanet İşleri Başkanı Risaledeki usûl, üslûp ve esas doğrultusunda Başbakan’a Risalenin kırmızı çizgilerini hatırlatabilseydi bu gün bizler bunları konuşuyor olmazdık, binlerce insan gıybet bataklığına batmaz, İslâm imajı bu kadar zarar görmezdi.

Diyanet, İşarat-ül İcaz’dan sadece 250 adet basıldığı iddialarına da ilişkin yaklaşık 3 aydan beri hiç-bir açıklama getirilemedi. Bu hususta neler düşünüyorsunuz?

Eskiden siyaset dinsizliğe alet edilirdi. Toplumun bu durumdan rahatsız olduğu fark edilince vazgeçildi. Son 20 yılda Türkiye hızla muhafazakârlaştı. Bu seçimlere de yansıdı. Siyasetçiler bu sefer dini siyasete alet etmeye başladılar. Ne gariptir ki seçimlere 5 ay kala Başbakan en keskin Nurculardan birisi kesildi. Seçim meydanlarında İşarat’ül İcaz’ı elinden düşürmedi.

Risaleyi savunması gerekenler seçim döneminde Risale ile kendilerini savunur hale geldi. Netice ortada. Seçim döneminde Risalelerden bahseden Başbakan seçim sonunda neredeyse hiç bahsetmedi. Seçim öncesi Ayasofya’yı açmaktan bahsedip, sonra yine dümen kırdığı gibi. İşarat’ül İ’caz basılır mı bilemem; ama bu kadar tefrikaya ve gıybete sebep olduktan sonra…

Bandrol yasağı hakkında neler düşünüyorsunuz?

Türkiye, 2011 yılı itibariyle Tayyip Erdoğan ve etrafındaki ihtimal 200-300 kadarlık bir grupla -ki bu ekibin içinde 30 tane dahi milletvekilinin olduğunu düşünmüyorum- ciddî bir türbülansa girdi.

Servet, şöhret ve şehvet bağımlısı haline gelen grup geçmişte Kemalist düzenin kullandığı iktidar araçlarını yeşile boyayarak toplumu, en çok da dini ve cemaatleri dizayn etmeye kalktı. Yolsuzluk ve hukuksuzluk batağına saplanmış grup, bütün dinî cemaatlerin kendisine biat etmesini istedi. Aksi hareket edenleri iktidar araçlarıyla terbiye etmeye kalktı.

Başbakan kendine etmemesinden şüphe duyduğu Nur gruplarını hedef seçti. Bunun için de en kestirme yol olarak bandrol meselesini gündeme getirdi. Böylece Risalenin önce devletleştirilme, sonra özerkleştirme süreci başladı.

Bu yasak Risale-i Nur Talebesi olmaya gayret edenleri ve Risale-i Nurların gelecek nesillere aktarılmasını isteyenleri nasıl etkiler?

AKP’ye oy verebiliriz, vermeyebiliriz. Verene de, vermeyene de saygım var. Ama Nur Talebeleri ve Risaleler siyaset meydanlarında bu kadar görünmemeliydi. Kanaatimce 3 ay önceki seçimlerin galibi siyaset, mağlûbu ise “Müslüman” algısı bilhassa seçim meydanlarında ve medyada bu kadar hukuksuzluğa, yolsuzluğa rağmen açıkça Başbakan’a destek veren “bir kısım Nur Talebe”leridir. AKP’ye oy vermemek küfürdür, ihanettir, diyenlerdir.

Üstadın ifadesiyle Sultan Abdülhamid İslâm’ın istibdada müsait bir din olarak algılanmasına neden olmuştur. Tayyip Erdoğan da hukuku hiçe sayarak, yolsuzluk dosyalarını sümenaltı ederek, meydanlarda “adam döverek”, rakipleri hakkında terbiye sınırlarını aşan ifadeler kullanarak toplumun büyük bir kesiminde “İslâm’ın yolsuzluğa, hırsızlığa, şiddete ve istibdada” müsait bir din olarak algılanmasına sebep olmuştur. Bu büyük bir tahribattır. 11 Eylül olayları olduğunda Cat Steven (Yusuf İslam) büyük bir sarsıntı geçirmiştir. Etrafındakilere bu durumu anlatamamıştır. Aynı şey bu gün Tayyip Erdoğan ve iktidarı için geçerlidir. Anadan doğma değil, sonradan olma bir Nur Talebesi olarak ben “İslâmcı (!)” ve “Nurcu (!)” Başbakan ve ekibinin yaptıklarını etrafımdakilere açıklayamıyorum.

Bandrol yasağı ve ardından bazı Nur cemaatlerinin kayırılarak bandrolün verilmesi meseleleri ortaya çıkınca Nur Talebeleri arasında “güven” sorunu baş gösterdi.

1960’dan sonra CHP’nin bile yapmaya cesaret edemediği bir şey yapılarak 88 gündür bandrol verilmiyor. Şimdi bir genç verilmeyen bir bandrol yüzünden kabre imansız gitse kim bunun hesabını verebilir? Eğer bunun hesabını verebilecek hassasiyette olsalardı zaten böyle bir şeye tevessül etmezlerdi.

1991 seçimlerinden hemen sonra kurulan DYP- SHP koalisyon hükümeti “Bediüzzaman Said Nursî sizi kütüphanelerde bekliyor” şeklinde ilânlar vermişti. Yıllar önce yapılan bu uygulama ile şimdiki bandrol yasağına baktığımızda neler söylemek istersiniz?

O dönemlerde Risalelere müdahale edilmek yerine önü açılmıştı. Şimdi ise bandrol yasağı getirilerek Risalelerin kitlelere ulaşması engelleniyor. Bu yetmediği gibi Nur Talebeleri arasında yeni bir fitne başlatılıyor. Başbakan mealen diyor ki; “her cemaat bize itaat edecek, her şeyi biz yapacağız, Nurculuk yapılacaksa onu da biz yapacağız.”

Hiçbir dönemde cemaatler bu kadar politize olmadı. Farklı yerlerde kutuplaşmadı. Bunun vebalini kim öder bilemem. Bana kalırsa Başbakana bandrol yasağı ve cemaatleri bile kutuplaştıran üslûbu siyasî ve dinî bir kusur olarak yeter.

Bu eserlerin basımının durdurulması ile sizce ne amaçlanıyor?

Başbakanın kutuplaştırıcı üslûbu dindar aileleri ve 20 yıllık dostlukları yıkar hale getirdi. Böyle bir durumda yaraları saracak olan imanî ve insanî bir dile sahip, toplumun tüm kesimlerini kucaklayan bir rehbere ihtiyaç vardı. Risaleler bu anlamda derde deva idi. Maalesef bandrol yasağı ile bırakın deva olmak, Nur Talebelerinin bile psikolojisi bozuldu. Aralarında gıybet, suizan hatta iftira hâkim oldu. Güven ortamı yıkıldı.

Bandrol yasağı derin güçlerden alınan emir doğrultusunda cemaatleri devletleştirmeye yönelik ciddî bir adımdır. Özgürlüklerin alanının kısıtlanmasıdır. Bediüzzaman yeri geldikçe hak ve hürriyet adına Mustafa Kemal’e açıkça muhalefet etmiştir. İşaratül İcaz’ı basan Diyanet aynı şekilde Mustafa Kemal ile ilgili Lâhikaları ve Beşinci Şuâ Risalesini basabilecek midir? Bunu zaman gösterecektir. Kanaatimce Ayasofya’da çark eden zihniyet burada çark edecektir.

Bandrol yasağının kısa vadede çözümü sizce nedir?

İktidarın bandrol yasağını da kısa zamanda çözeceğini umut etmiyorum. Bandrol ile devlet bu konuda taraf oldu. Risalelerin siyasî araç olarak kullanıldığı, bir kısım Nurcuların aşırı derecede iktidar lehine politize olduğu bir dönemde muhalefet partileri iktidara gelse, bandrol yasağı sürdürmek bir yana yeni yasaklar getirse ne olacak? Bunun vebalini kim ödeyecek?

Yapılacak olan şey, devletin olmadığı bir ortamda yasal mirasçılar ve iradî mirasçılar olarak Risalelerde belirtilen isimlerle Risaleyi neşreden yayınevi yetkililerinin toplanması, ihlâs ve uhuvvet prensipleri içinde soruna çözüm getirmesi ve bu yasağın kaldırılması için Kültür Bakanlığına başvurulmasıdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*