Nurlarla iştigal

Risale-i Nur’daki hizmet prensipleri, bize hem istikamet üzere yürümenin temel parametrelerini sunuyor, hem hiç eksik olmayan engelleri aşmanın yollarını gösteriyor, hem de her hal ve şartta huzurlu ve mutlu olabilmenin formüllerini önümüze koyuyor.

Onun için, külliyatı Kur’ânî bir rehber olarak benimseyip bu gözle okuyanlar, bütün problemlerinin çözümlerini, bütün suallerinin cevaplarını ve bütün sıkıntılardan çıkış yollarını, eserlerin satırlarında ve satır aralarında bulabiliyorlar.

Böylece, Üstadın “Risale-i Nur kâfidir” beyanıyla ifade ettiği hakikati de yakînen yaşıyorlar.

Külliyat baştan sona bu mânânın zengin örnekleriyle dolu. İmanî bahislerdeki izahlarla söz konusu cevap ve çözümlerin aklî ve kalbî temelleri inşa edilirken, lâhika mektupları ve müdafaalarda da pratiğe yönelik boyutları veriliyor.

Bu bakımdan, külliyatı bir bütün olarak, her bir eserin kendi makamında riyaseti olduğunu bilerek ve her tekrarda, bahisler arasında yeni bağlantılar keşfederek okumak, insana sürekli yeni ufuklar açıyor ve âlemini zenginleştiriyor.

Ve öyle zamanlar oluyor ki, önceki okuyuşlarda fark edilmeyip de en son okumada göze çarpan önemli bir nüans, iç dünyamızda son derece derin bir inkılâbın tetikleyicisi olabiliyor.

Bu itibarla, Risale-i Nur’u Kur’ân’ın bu zamana dersi ve mesajı bilerek okuyanların, başka bir feyiz kaynağına ihtiyacı yok. Risale-i Nur yeter.

Pratikteki sıkıntı, tıkanıklık ve inkıbaz hallerinin aşılması noktasında her zaman geçerli ve yol gösterici prensip ve tavsiyeler ihtiva eden ve Şualar’da yayınlanan hapishane mektupları da, bu bağlamda hep okunması gereken metinler.

Hele Afyon hapsi gibi, baskı ve tazyiklerin ayyuka çıktığı, maddî ve manevî şartların dayanılmaz derecede bunaltıcı ve bezdirici olduğu bir mekânda yazılan mektupların, o ortam ve şartlarla tamamen ters orantılı bir şekilde ferahlatıcı ve huzur verici bir muhtevaya sahip olmaları, başlı başına hayranlık uyandıracak bir husus.

O mektuplardan birinin sonundan aktaracağımız iki cümle, meramımızı anlatmaya yeter:

“Kardeşlerim, ben Nurlarla meşgul oldukça sıkıntılar azalıyor. Demek, vazifemiz Nurlarla iştigaldir ve geçici şeylere ehemmiyet vermemek ve sabır ve şükretmektir.” (Şualar,s. 815)

Üstadın lâhika mektuplarını okuyanlar, bu minvaldeki mesajların her vesileyle, sık sık ve tekrar tekrar vurgulandığını çok iyi bilirler.

Bu ısrarlı ve mükerrer hatırlatmalara bizlerin de çok ihtiyacımız var. Çünkü zaman zaman “geçici şeyler”e takılarak, bu dünyaya gönderilişimizin hikmetini oluşturan asıl hedefleri gözden kaçırma hatasına düşebiliyor ve esas itibarıyla bundan kaynaklanan moral bozukluklarına, sıkıntılara, açmazlara sürüklenebiliyoruz.

Ama Nurlarla sürekli meşguliyet, bizi bu çeşit tuzaklara düşmekten ve onların yol açacağı çok yönlü sıkıntılardan kurtarıyor. Gündemimizi hep iman hakikatleriyle belirlememizi sağlıyor.

Mazhar kılındığımız, ama sıkıntılı hallerimizde unutuverdiğimiz sonsuz nimetlere şükür vazifemizi hep hatırda tutmamızı netice veriyor.

Sıkıntıları aşıp zafere ulaşmanın anahtarı olan sabır silâhını, risalelerde detaylarıyla anlatıldığı şekilde doğru kullanmanın yolunu gösteriyor.

Ve bütün bunlardan ortaya çıkan sonuç, bize çok basit ve sade, ama o nisbette etkili bir saadet formülünün temel prensiplerini sunuyor.

Geçici sıkıntılara ehemmiyet vermeyip, onları sabırla aşmak ve böyle hallerde nazarımızdan gizlenen nimetleri hatırlayıp şükürle yola devam etmek. İmanın verdiği harika formül bu.

Bu formülden haberdar olup, tahkikî okumalarla iç dünyamıza mal ederek hazmedebilmenin ve gereğini günlük hayatımıza yansıtabilmenin yolu ise “Nurlarla iştigal”den geçmekte.

Bize düşen, bu iştigalin hakkını verip, Zübeyir Gündüzalp’in dediği gibi, dem ve damarlarımıza karışacak derecede okumak, okumak, okumak…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*