Nurlarla nasıl tanıştım?

Beynimize nakşedilen Nurcular ile bizzat tanışıp hemhâl olduğumuz Nurcular çok farklı idi. Okuduğumuz okulda kafamıza işlenen Nurculuk ile yıllar sonra tanıdığımız Nurculuk taban tabana birbirine zıttı.

Bize okulda öğretilen Nurculuk, vatan millet aleyhine faaliyet gösteren, zararlı ve gizli bir örgüt idi. Okudukları kitapları da dinden ayrı, bazı hurafelerle, insanların beynini yıkayan, hipnotize eden kitaplardı. Bu bakımdan bu gizli yapıya yakasını kaptıranın tekrar kendine gelerek kurtulması imkânsızdı. Onun için Nurculardan ve onların kitaplarından uzak durulması gerekirdi.

Bediüzzaman ve Nurcular aleyhindeki gizli ve sinsi planı yıllar sonra Nurcuları ve Risale-i Nur’u tanıdıktan sonra fark edecektim. Dikkatleri, tepkileri çekmemek için, Bediüzzaman ve Nurcular aleyhindeki iftiralar ve karalamalar neden alenî ve açıktan değil de üstü kapalı, sûret-i haktan görünerek yapıldığını sonraki yıllarda öğrenecektim.

Sonuçta ifsat komitelerinin planları tutmuştu. O malûm mihraklar; “Biz de Müslümanız, dinimizi Said-i Kürdî’nin kitaplarından öğrenmeye gerek yok. Sonra başka dini eserler yok mu? Neden ille de Risale-i Nur?” gibi zihni bulandırıcı, sinsi faraziyelerle benim gibi bir çok insanın kafasını karıştırıp, Bediüzzaman’ı ve onun eşsiz harika eserlerini tanımaya engel olmuşlardı.

Yıllar sonra, altmışlı yılların sonlarına doğru Risale-i Nurları ve bazı okuyucularını tanımaya başlamıştım. Yapılan karalamalar ve menfî propagandalar kafamda epeyce iz bırakmış olmalı ki risaleleri elime almaya dahi korkuyor, Nurcu diye bilinen o tertemiz pırıl pırıl insanlarla bir araya gelip konuşmaya çekiniyordum. Sanki o kırmızı kaplı kitaplar bir anda aklımı başımdan alıp çarpacak, o nur simalı insanlar da beni kandırıp, bilmediğim bir yerlere beni hapsedecek.

Kafamdaki soru işaretleri, aklımı kalbimi meşgul eden vehim ve vesveseler ne derece gerçekleri görmeme mani olmaya çalışsalar da orta yerde bir hakikat vardı ki ona karşı aklımı, vicdanımı devreden çıkarmam mümkün olmuyordu. O gerçeklere karşı gözümü, kalbimi kapatmam çare olmuyordu.

Bana yaklaşmalarından, benimle dostluk kurmalarından, bana iltifat eden bu insanlardan neden hâlen çekiniyor, niçin korkuyordum? Bunun inandırıcı bir cevabı, mantıklı bir izahı olabilir miydi? Bu nazik, bu kibar, bu sempatik, sevecen insanlardan bana herhangi bir zarar gelebilir miydi? Giyim kuşamlarıyla, hâl ve hareketleriyle, tutum ve davranışlarıyla itimat telkin eden bu insanlardan zarar ziyan tevehhüm etmek akıl kârı mıydı? Hoşgörü ve güler yüzleriyle, samimî, sıcak ve candan yaklaşımlarıyla en gabi, en yabanî insanları dahi celbeden bu nur yüzlü insanlardan kimler zarar görebilirdi ki?

Evet artık hiçbir dayanağı olmayan evhamlarımı, endişelerimi, şüphelerimi bir kenara koyup, Nurcu diye bilinen, bu candan, sevecen, samimî insanlarla dostluk kurmaya karar vermiştim. Bu insanları biraz daha yakından tanıyıp, içli dışlı olunca, bunların her hâliyle gerçek manada bir dinî yaşantı içinde olduklarını, her bakımdan örnek alınacak, numune-i imtisâl olacak insanlar olduklarını gördüm. Çok okumaları, çok bilmeleri, daha da önemlisi okuduklarını, öğrendiklerini yaşamanın gayretinde olmaları beni en çok etkileyen yönleri oldu.

Zihnimdeki bütün şüpheler, bütün istifhamlar artık tamamen izale olmuştu. Onlarla iyice haşir-neşir oldukça, samimî oldukça onlara olan itimadım, sevgim, hayranlığım her gün biraz daha artıyor, artık onlarla beraber olmanın huzur ve mutluluğunu yaşıyordum.

Sıra artık Risaleleri alıp okumaya gelmişti. Nurcularla, nur simalı dostlarla tanışmamın üzerinden epeyce zaman geçtiği halde, daha henüz risaleleri elime almamıştım. Öyle ki bu can dostların sıcak ilgi ve alâkaları neredeyse benim de artık bu kudsî cemaatin bir ferdi olmama kâfî gelmişti. Ama bu samimi yaklaşımlar ihtiyaca kâfî gelse de risâleleri okumadan, oradaki hak ve hakikatları öğrenmeden Nurlara talebe olunamayacağını artık anlamıştım.

Korkuları, endişeleri, evhamları bir kenara koyarak okumaya başlamıştım artık risaleleri. İlk başlarda okuduklarımı anlamıyordum, ama anlamasam da okumakta kararlıydım. Çünkü inanılmaz bir haz, bir zevk, bir huzur hissediyordum.

Aradan yıllar geçtikçe, risâleleri okudukça, oradaki derin hak ve hakikatları öğrendikçe, ifsat komitelerinin, şer kuvvetlerin neden insanların Bediüzzaman ve onun eşsiz, cihanşümul eserleriyle tanışmamaları için sinsi projeler ürettiklerini yakînen öğrenmiş oluyordum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*