Nurs Karyesi nurlandı

Nursî ailesi ve fertlerinin, aldıkları ve izhar ettikleri eğitimle alâkalı yüksek haslet, düşünce ve oluşumları, hayattaki yaşayan fertlerine de sirayet etmiş olmalıdır ki, hayatta bulunan yakınları ve akrabalarında da aynı hassasiyetlerin günümüze kadar devam ettikleri yaptığımız araştırmalar sonucu bariz bir biçimde görülmektedir. Nurs Köyü ve çevresine yap- tığımız bir çok seyahat sonucu, Nursî ailesine mensup fertlerde gördüğümüz özellikleri şöyle sıralamak mümkündür;

– Kimseye küsemiyorlar. (Nurs Köyü’ndeki, hanedana mensup insanların kendi ifadeleri)

– Gençlerin güzel ahlâklı olması. (Bizim de bizzat gözlemlerimiz o yöndedir).

– Gençlerde fıtrî bir saygı ve nezaket, sevgi ve terbiye vardır.

– Misafirperverlik ve sorumluluk duyguları gelişmiştir.

– Merttirler, yalancı değildirler, fedakârdırlar.

– Aç ve sefalet içinde değillerdir.

– Minnet altında kalmıyorlar, izzetlidirler.

– İslâma fıtrî bir bağlılıkları vardır.

Nursî Ailesi adlı çalışmamızı Nurs Köyü’nde sürdürürken, burada bulunan ve Bediüzzaman’ın amcalarından Mehmi’ye dayanan 1935 doğumlu Hacı İsa Okur, bize, yıllar önce vefat eden ninesinden duyduğu bir anekdotu şöyle anlattı:

Ninem bize anlatırdı: ‘Said yedi yaşlarında iken geceleri evde yatmıyordu. Akşamları evden çıkıp giderdi ve sabah olunca eve gelirdi.’

Malûmunuz, Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatta iken bir lâkabı da Garibüzzaman’dır. Hakikaten Bediüzzaman’ın hayatı garipliklerle doludur.

Bir mektubunda bu garipliklerden şöyle bahseder:

“Azîz kardeşlerim, Risâle-i Nur’ un zuhurundan kırk sene evvel, geniş bir hiss-i kable’l-vuku, acîb bir tarzda hem bende, hem bizim köyde, hem nâhiyemizde tezahür ettiğini, şimdi bir ihtar-ı mânevî ile kat’î kanaatim gelmiş. Şefik kardeşim ve Abdülmecid gibi eski talebelerime bu sırrı fâş etmek isterdim. Şimdi Cenâb-ı Hak sizlerde çok Abdülmecid’leri ve çok Abdurrahman’ları verdiği için, size beyân ediyorum.

“Ben on yaşında iken, büyük bir iftihar, hattâ bâzan temeddüh sûretinde bir hâletim vardı; istemediğim halde pek büyük bir iş ve büyük bir kahramanlık tavrını takınıyordum.

Kendi kendime derdim: ‘Senin beş para kıymetin yok. Bu temeddühkârâne, husûsan cesârette çok fazla gösterişin ne içindir?’ Bilmiyordum; hayret içinde idim. Bir iki aydır, o hayrete cevap verildi ki; Risâle-i Nur, kable’l-vukû kendini ihsâs ediyordu. Sen, âdi odun parçası gibi bir çekirdek iken, o Firdevs salkımlarını, bilfiil kendi malın gibi hiss-i kable’l-vukû ile hissedip, hodfüruşluk ederdin. Bizim Nurs Köyü’müz ise; hem eski talebelerim, hem hemşehrilerim biliyorlar ki; bizim köyümüz, fevkalâde gösteriş ve cesârette ileri göstermek için, temeddühü çok severdiler. Güyâ büyük bir memleketi fetheder gibi kahramanâne bir tavır almak istiyordular. Ben, hem kendime, hem onlara çok hayret ederdim. Şimdi hakîki bir ihtar ile bildim ki, o mâsum Nurslu insanlar, Nurs Karyesi, Risâle-i Nur’un nûruyla büyük bir iftihar kazanacak, o vilâyetin, nâhiyenin ismini işitmeyen, Nurs Köyü’nü ehemmiyetle tanıyacak diye, bir hiss-i kable’l-vukû ile o nîmet-i İlâhiyeye karşı teşekkürlerini temeddüh sûretinde göstermişler.”1

Dipnot:
1- Emirdağ Lâhikası, s. 49; Tarihçe-i Hayat, s. 418.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*