Nur’un gönüllüleri

Güneşin ilk ışıklarıyla gelip ışıktan elleriyle yeryüzünü bahara çevirenler… Rüzgârlara binip hizmeti en ücra yerlere, mevkilere, gönüllere götürenler…
Kışın, boranın, fırtınanın içinde sıcaklığıyla kardelenler yetiştirenler… En zor şartlarda bile “dem bu dem, devran bu devran” deyip bu dâvâda kalarak hizmete sırtını dönmeyenler… En güzel iklimin kara sevdalıları olarak gece gündüz Nur’un baharını evlere, okullara, yüreklere taşıyanlar… Bir nuranî zincirle birbirine bağlanıp nuranîleşen nur yüzlüler… Üstad’ın hizmetine, hizmet tarzına kemerbeste-i ubudiyet içerisinde diz çöküp, “ben varım” diyenler, diyebilenler… Gönlünü bu sevdaya açanlar, yüreğini bu mefkûreye kaptıranlar… Bediüzzaman’ın “Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir. Aklın nuru fünûn-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder” sözünün bizatihî yaşayıcıları, yaşatıcıları olarak bu sözle aklını, kalbini nurlandıranlar…

Siz son asrın hazan vurmuş garipleri. İlâ-yı Kelimetullah atmosferinin her yere ulaşması için çalışmaya hayatını vakfetmiş nurlu kafilenin bendeleri… Asr-ı Saadet’in bu asırdaki temsilcisi olmaya azmetmiş, cehdetmiş kutlu sakinleri.. Ummanın içindeki damlalar, havanın içindeki zerreler, sahillerin el ele vermiş kum taneleri…

Bir nuranî yolculuğa çıktınız bugün. Bir ruhanî seyr ü seyahatti önünüze gelen. İklimlerden bir iklimi, çiçekleri, rengârenk kelebekleri içinde barındıran bir baharı yeniden ihya etme ve diriltme hamlesiydi. Zorlukları, meşakkatleri, sıkıntıları beraber aşma, omuz omuza vermenin tatlı heyecanını ve coşkusunu kalbinin en derinliklerinde duyma cevelanıydı. Siz bu yolculuğu aziz bildiniz, ruhunuzla birlikte bedeninizi de kurtardınız.

Dünya bir Nur ummanı bugün. Siz ondaki damlalarsınız. Farklı yerlerden, farklı mekânlardan, ücralardan, şehirlerden geldiniz. Bedbinliğe esir vatan sathına Nur verdiniz, Nurdan halelerle cihanı renklendirdiniz. Bu yolda katlandığınız sıkıntıları, meşakkatleri Allah’ın yoluna nezrettiniz.

Bütün benliklerin hissiyât, hissiyât diye çağladığı, bütün nefislerin enelere binip dalâlet vadilerinde cirit attığı, her adımın menfaat uğruna atıldığı, her verilenin dünya adına verildiği, dünya ve ukbâ çizgisinin tamamen dünyaya döndüğü, masivâ pazarlıkçılarının emellerine ulaştığı bir zaman diliminde, sizin varlığınız, çok şey demek. Her şeyden önce kemiyetin önündeki keyfiyet rüzgârı demek. Şeytanın ve şeytanın askerlerinin boğazına takılan ve oradan hiç çıkmayan son lokma demek. Dünya ehline gösterilen ve “dünya sadece sizden ibaret değil, Allah’ın ne kulları var” denilen nümûneler demek.

Üstadın “Ey eski çağların, cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin ahfadı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! Beş yüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa sahra-yı vahşette yatmakla gaflet sizi yağma edecektir” hitabına mazhar olmak için düştünüz yollara. Nur aldınız, Nur verdiniz birbirinize. Eller daha bir sıkı kenetlendi, ruhlar daha bir sıkı sarıldı samimane. Şevk atını mahmuzlamak, gayret kalesinde hamiyet bayrağını dalgalandırmak için tükendi nefesler. “Bu yolda büyüyelim, yürüyelim, çürüyelim” duâlarıyla ayrıldı bu atmosferden.

Nur olun! Yaptığınız hizmet, ettiğiniz ubudiyet Anadolu’nun bağrına santralleri gibi yayılsın. Duâlarınız, üzerine karabasan çökmüş vicdanları uyandırsın. Topyekûn dirilişe geçsin insanlık; gayretin, samimiyetin, Risale-i Nur’ların önemini, kıymetini derk etsin. Vatan sathına Üstad’ın mesajlarının, Risale-i Nur’ların yayılmasına, basılmasına, neşredilmesine vesile olsun.

Vesselâm!

Havva Küçük Konur

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*