Nur’un sesi

Biz Yeni Asya cemaatiyiz.

Nur’un sesiyiz.

Bir Nur’umuzu gömseniz, bin Nur olarak diriliriz.

Nur’un ahları arşa değerse, işte o zaman korkun, Arş-ı Âlâ’nın Rabbinden.

Bize zerre miktar zarar veremezsiniz. Maddî tazyikat mi, hapis mi, işkence mi?

Bunlar bizi yıldırabilir mi? Nur’un hakikatlerini haykırmaktan alıkoyar mı bunlar bizi?

Dinleyin/okuyun Risale-i Nur’u, zira biz, onun yolundan gideriz:

“Elbette öyle her şeyini hakikat-i Kur’âniye’ye feda eden bir adam, değil dünyevî hapis veya ceza ve işkence, belki parça parça bıçakla kesilse, Cehenneme de atılsa, kat’iyyen yüz ruhu da olsa, bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle, (her şeyini) feda edecek.”

“Farz-ı muhal olarak, Allah etmesin, eğer bizi parça parça edip öldürseler; emin olunuz, biz yirmi olarak öleceğiz, üç yüz olarak dirileceğiz. Başımızdan rezail ve ihtilâfatın gubarını (tozunu) silkip, hakikî münevver ve müttehid olarak kervan-ı benî beşere (insanlığa) pişdarlık (öncülük) edeceğiz. Biz, en şedid, en kavî ve en bâki hayatı intac eden öyle bir ölümden korkmayız. Biz ölsek de, İslâmiyet sağ kalır. O milliyet-i kudsiye sağ olsun.”

“Sizin işkenceli hapishanenin hâli; zaman müdhiş, mekân muvahhiş, mahpusîn mütevahhiş, gazeteler mürcif, efkâr müşevveş, kalbler hazîn, vicdanlar müteessir ve me’yus, bidayet-i halde memurlar şematetli, nöbetçiler müz’iç olmakla beraber vicdanım beni tazib etmediği için o hâl bana eğlence gibi idi. Musîbetlerin tenevvüü, musikînin nağmelerinin tenevvüü gibi bana geliyordu.”

“Ben maddî ve manevî her şeyimi feda ettim, her musîbete katlandım, her işkenceye sabrettim. Bu sayede hakikat-ı imaniye her tarafa yayıldı.“

“Otuz yıllık hapis ve işkenceler onu mağlûb edemedi. Bu mücadelesiyle, birbirine çok sıkı bağlı olan Nur Talebeleri kitlesini meydana getirdi. Üstad Said Nursî, Risale-i Nur eserleri vasıtasıyla Türk gençliğini İslâm ideolojisinin en büyük düşmanları olan siyonist ve komünistlerin hilekâr tuzaklarına düşmekten kurtarmıştır.“ (Risale-i Nur)

Şimdi de dâvâsı uğruna her şeyini feda eden adamın nasihatlerine kulak verin:

“Şimdiki hafiyeler eskilerden beterdirler. Bunların sadâkatına nasıl itimad olunur? Adalet onların sözlerine nasıl bina olunur? Hem de cerbeze ile insan, adalet yaparken zulme düşüyor.”

“Haksızlığa karşı, zulme karşı, kanunsuzluğa karşı muhalefet, hiçbir hükûmette suç sayılmaz; bilâkis muhalefet, meşrû’ ve samimî bir müvazene-i adalet unsurudur.”

“Biz ki beş yüz bin fedakâr Nur Talebeleri (şimdi milyonlar) memleketin her tarafında emniyet ve asayişin fahrî manevî muhafızlarıyız; “

“Biz Nur mekteb-i irfanı şakirdlerinin Kur’ân-ı Hakîm’den aldığımız hakikat dersi şudur ki: Evde yahut bir gemide, bir masum, on câni bulunsa, adalet-i Kur’âniye o masumun hakkına zarar vermemek için o haneyi, o gemiyi yakmayı menettiği halde; on masumu bir tek câni yüzünden mahv için, o hane, o gemi yakılır mı? Yakılırsa en büyük zulüm, en büyük hıyanet ve gadir olmaz mı? Bu sebeble asayişi ihlâl yolunda yüzde on câni yüzünden, doksan masumun hayatını tehlikeye ve zarara sokmayı adalet-i İlâhiye ve hakikat-ı Kur’âniye şiddetle men’ettiği için; biz bütün kuvvetimizle bu ders-i Kur’âniyeye ittibaen asayişi muhafazaya kendimizi dinen mecbur biliriz.”

“Görülüyor ki, nizam ve intizamı bozan, maddî manevî memleketin emniyet ve asayişini ihlâl eden bizler değil, asıl onlardı. Hakikî bir Müslüman, samimî bir mü’min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. Dinin şiddetle men’ettiği şey, fitne ve anarşidir. Çünki anarşi hiçbir hak tanımaz. İnsanlık seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir ki, bunun âhirzamanda “Ye’cüc ve Me’cüc” komitesi olduğuna Kur’ân-ı Hakîm işaret buyurmaktadır.”

“Bir mekteb-i irfan olan Risale-i Nur’un müellifi ve şakirdleri asayişin, nizam ve intizamın fahrî ve manevî bekçileridir. Manevî sahada, kalblerde ve dimağlarda anarşinin, bozgunculuğun kalkmasına çalışmaktadırlar. Kemal-i samimiyetle, hiçbir ivaz ve garaz olmaksızın, hiçbir karşılık beklemeksizin, yalnız Allah rızası için, millet ve memleketin menfaati için çalışmaktadırlar. Bunu yapmak bir cürüm ve cinayet değil, millet ve memlekete bir hizmettir. Muahazeye değil, takdire lâyıktır. “

“Zira bu yol; Peygamberlerin, velilerin, âriflerin, sâlihlerin ve bilhâssa canını canana seve seve feda eden ve sayısı milyonlara sığmayan kahraman şehidlerin mukaddes yoludur. Artık bu çetin yolda yürümek isteyenler, her an karşılarına dikilecek olan müdhiş maniaları daima göz önünde tutmaları lâzımdır. “

İşte, biz Nur’ca konuşuruz, Nur’ca bilmeyenler bizi anlayamaz…

Vesselâm..

Ahmet Said Toprak

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*