
On Yedinci Mektub
Yirmi Beşinci Lem’anın Zeyli
Çocuk Taziyenamesi
Aziz ahiret kardeşim Hafız Hâlid Efendi,
“• Sabredenleri müjdele.
• O sabredenler ki başlarına bir musîbet geldiğinde, ‘Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine O’na döneceğiz’ derler.” (Bakara Sûresi: 155-156.)
Kardeşim, çocuğun vefatı beni müteessir etti. Fakat “El-hükmü lillah” [Hüküm Allah’ındır. (Mü’min Sûresi: 12.)], kazaya rıza, kadere teslim İslâmiyet’in bir şiarıdır. Cenâb-ı Hak sizlere sabr-ı cemîl versin. Merhumu da size zahîre-i ahiret ve şefaatçi yapsın. Size ve sizin gibi müttakî mü’minlere büyük bir müjde ve hakikî bir teselli gösterecek Beş Noktayı beyan ederiz.
BİRİNCİ NOKTA
Kur’ân-ı Hakîm’de “Vildânün muhalledûn” “Ebediyen yaşlanmayacak olan çocuklar.” (Vakıa Sûresi: 17; İnsan Sûresi: 19.) sırrı ve meali şudur ki:
Mü’minlerin kable’l-bülûğ vefat eden evlâtları, Cennette ebedî, sevimli, Cennete lâyık bir surette, daimî çocuk kalacaklarını; ve Cennete giden peder ve validelerinin kucaklarında ebedî medar-ı sürurları olacaklarını; ve çocuk sevmek ve evlât okşamak gibi en latif bir zevki, ebeveynine temine medar olacaklarını; ve her bir lezzetli şeyin Cennette bulunduğunu; “Cennet tenasül yeri olmadığından, evlât muhabbeti ve okşaması olmadığını” diyenlerin hükümleri hakikat olmadığını; hem dünyada on senelik kısa bir zamanda teellümatla karışık evlât sevmesine ve okşamasına bedel, sâfî, elemsiz, milyonlar sene ebedî evlât sevmesini ve okşamasını kazanmak, ehl-i imanın en büyük bir medar-ı saadeti olduğunu şu âyet-i kerîme “Vildânün muhalledûn” cümlesiyle işaret ediyor ve müjde veriyor.
İKİNCİ NOKTA
Bir zaman, bir zat, bir zindanda bulunuyor. Sevimli bir çocuğu yanına gönderilmiş. O bîçare mahpus, hem kendi elemini çekiyor, hem veledinin istirahatini temin edemediği için, onun zahmetiyle müteellim oluyordu. Sonra merhametkâr hâkim ona bir adam gönderir, der ki:
“Şu çocuk çendan senin evlâdındır; fakat benim raiyetim ve milletimdir. Onu ben alacağım, güzel bir sarayda beslettireceğim.”
O adam ağlar, sızlar, “Benim medar-ı tesellim olan evlâdımı vermeyeceğim” der.
Ona arkadaşları der ki: “Senin teessüratın manasızdır. Eğer sen çocuğa acıyorsan, çocuk şu mülevves, ufunetli, sıkıntılı zindana bedel, ferahlı, saadetli bir saraya gidecek. Eğer sen nefsin için müteessir oluyorsan, menfaatini arıyorsan; çocuk burada kalsa, muvakkaten şüpheli bir menfaatinle beraber, çocuğun meşakkatlerinden çok sıkıntı ve elem çekmek var. Eğer oraya gitse, sana bin menfaati var. Çünkü padişahın merhametini celbe sebep olur, sana şefaatçi hükmüne geçer. Padişah onu seninle görüştürmek arzu edecek. Elbette görüşmek için onu zindana göndermeyecek, belki seni zindandan çıkarıp o saraya celb edecek, çocukla görüştürecek. Şu şartla ki, padişaha emniyetin ve itaatin varsa.”
İşte şu temsil gibi, aziz kardeşim, senin gibi mü’minlerin evlâdı vefat ettikleri vakit şöyle düşünmeli:
Şu veled masumdur; onun Hâlık’ı dahi Rahîm ve Kerîm’dir. Benim nâkıs terbiye ve şefkatime bedel, gayet kâmil olan inayet ve rahmetine aldı. Dünyanın elemli, musîbetli, meşakkatli zindanından çıkarıp Cennetü’l-Firdevsine gönderdi. O çocuğa ne mutlu! Şu dünyada kalsaydı, kim bilir ne şekle girerdi!
Onun için ben ona acımıyorum, bahtiyar biliyorum. Kaldı kendi nefsime ait menfaati için, kendime dahi acımıyorum, elîm müteessir olmuyorum. Çünkü dünyada kalsaydı, on senelik muvakkat elemle karışık bir evlât muhabbeti temin edecekti. Eğer salih olsaydı, dünya işinde muktedir olsaydı, belki bana yardım edecekti. Fakat vefatıyla, ebedî Cennette on milyon sene bana evlât muhabbetine medar ve saadet-i ebediyeye vesile bir şefaatçi hükmüne geçer.
Elbette ve elbette meşkûk, muaccel bir menfaati kaybeden, muhakkak ve müeccel bin menfaati kazanan, elîm teessürat göstermez, me’yusâne feryat etmez.
Mektubat, s. 94
Benzer konuda makaleler:
- Bebeği ölen anne Cennete gider mi?
- Çocuklar ölünce Cennete giderler
- Çocuklara, dinin emirleri teşvikkârâne emredilmeli
- Çocuklara, dinin emirleri teşvikkârâne emredilmeli
- Ebed dostlukları
- Çocuklar küçük yaşlarda kuvvetli bir iman dersi almalı
- Çocuklar, küçük yaşlarda iman dersini almalı
- Cennet dostları
- Cennet-i Bakide sevdiklerimiz
- Cennette, üzüntü ve sıkıntı olacak mı?

Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.
1 Geri Dönüşüm