O kadar da anlamsız değilim

Gizemleri yoklatmak mı yapmaya çalıştığım, saklamak mı saklı olanı sır kutusunda? Gönülden geçen sitemi bastırmak mı bu, yoksa şekva suretinde bir hayal mi? Bir anlasam ve anlatabilsem. Dil kelepçeler yutmuş; göz, kapaklar ardında saklı. Burada bir bilmeyen var ve bilemeyene bildirmeyen de…

Ve kalp atışları titrek ve hızlı… Anlamsız kelimeler yığını mı bunlar, yoksa hislerin çarpışmasının yıkıntıları mı gördüğüm enkazlar? Bilmeyen merakta mı ki, bildiren heyecan kafesini tırmanırken? Eller soğuğu kucaklamakta donarcasına, göz ateşi selamlarken yaşlarla. Bu ne yaman çelişki savrulan duygularda…

Hepsi çok anlamlı aslında, anlamsızlıklar merhabalaşsa da hep görünen yüzde. Tuşlar çıt çıt aklı yormakta, yürek hala yanmakta. Ekran suskun izlemekte olanı, bir uçtan bir uca haber uçurmakta.

Kapılar kilide vurulmuş tek anahtar bırakarak elveda demekte, vicdanı uyandırıp, lisanı uyarmakta… Vicdan sızısından her gece uyanmakta, dil hala duaya sarılmakta. Bilmeyen habersiz, sadece uyumakta.

Saatler akışa ayak uydururken zaman hep geleni karşılamakta, bilinmeyeni bilmeyene bildirmekte ısrarlı ve ısrarında kararlı. Akıl ise şaşkın, bir an susup kalbi ve vicdanı istişareye çağırmakta. Mantıklı bir açıklama istemekte tüm bu girift hallere. Kalp heyecan ummanı, hemen haykırmakta, “Ya ben, ya ben!..” diye. Derinden derine hissettiği muhabbetini anlatmak en büyük derdi. Sevgi değilmiş bunun adı. Bir başkaymış hislerinde fark ettiği. Sahili olmayan dipsiz derin bir denizmiş muhabbet kaplı hislerin adı. Hakkın rızasıymış aradığı, muhabbet beslediğinde tüm kalbiyle. İnandırana güvenmekte her seferinde.

Hisleri yalan söylese de dualar elbet rotasını bulur, bunu bilmekte. Vicdanın muhalefeti biraz acı katar istişareye. Haykırır, “Ya o aradığın değilse,” diye. “Ya razı değilse senin muhabbetinden.” Sözleri kılıç kadar keskinleşir ve kalbe bir yara açar derince. Akıl sükunet teskin eder, eline alır son damlayı, serper ve serinletir havayı.

Delici bakışlarını yatağından kaçmış hislere yöneltir ve merhametli vicdana sunar. İnsan cismini karşısına alır ve seslenir:

“Unutma!.. Susmak ve perde arkasında usulca beklemek senin vazifen. Kapıları zorlamamak, uydurma kilitlerle. Dua silahını kuşanmak yüreğine ve elmas kılıcınla saldırmak, o ulvi muhabbetten seni ayırmak isteyen menfi hislerine…”

“Duayı avuçlara doldurup serpmek ümitlere, burada olmasa da ahirette meyve verir diye. Ama hiçbir zaman vazgeçmemek, sema kapılarını hızla ve ısrarla vurmaktan. Edep libasını giy bedenine. Sükunetini dinlet diline. Hislerini camekanların arkasına gizle. Fark ettirecek olan da Yaradan, fark ettirmeden yaşatacak olan da. Sen yeter ki zırhına sıkıca sarılmayı unutma. Duanı paketleyip koy salavat bohçasına ve bekle bakalım.”

İşte böyle ey nefsinden şikayet eden kalbim!..

Sen de bekle, O sonsuz Rahmet sahibinin şefkat tecellisini.

Ve de ki:

“Görelim mevla neyler neylerse güzel eyler”

Selametle…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*