Oku(ma) ve okuma programları

”Yaratan Rabbinin adıyla oku.”

Cenâb-ı Hakk’ın ilk emri. Babamın da beni okula yazdırırken ilk tavsiyesi “oku” idi, ama şartı vardı. “oğlum oku adam ol” demişti. Arada çok fark var tabi. Allah’ın (cc) bizim okumamızı istemekteki emri ile babamın okumamı istemekteki muradı farklı. Allah (cc) okuyarak hakkı hakikati öğrenmemizi, iyi bir kul olmamızı, imanımızı kurtarmamızı, O’nun rızasını kazanmamızı vs… isterken, babam okuyup iş güç sahibi olarak adam olmamızı istiyordu. Madem Allah’ın (cc) ilk emri oku ve madem babam da okuyup adam olmamı istiyor. O zaman bize de okumak düşerdi.

Mekteplere gittik. İlim tahsil ettik. Diplomalar aldık. Ama okumadık… Ne yaptık peki? Sadece baktık ve seyrettik. Babamın tavsiyesini kısmen de olsa yerine getirdik, amma velâkin, Allah’ın (cc) emrini yerine getirmek de tembellik yaptık ve yapıyoruz. Yunus Emre’nin;

“İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsen

Ya nice okumaktır”

Sözünü bile sanki okumayın diye anladık. Biz kendimizi bilmiyorsak okumak boşuna. Boş verin okumayı. Öyle ya Yunus bile “Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır” diyor. Öyleyse okuyup da ne yapacaksın diye anlıyoruz. Okuma konusunda bizde bir tuhaflık var, çözmekte zorlanıyorum. Ama okumamanın sebebini buldum galiba.

Eskiden İlkokula giderken “Okuma kitabı“ vardı. Kimin aklına geldi kitaba böyle bir isim koymak bilmiyorum. Fakat sanki bu milletin çocukları okumasınlar diye mi “Okuma kitabı “ismini koydular. Ya da bizim algılama kabiliyetimiz mi tersinden çalışıyor anlaşılır gibi değil. Zira Okuma kitabının adından mı kaynaklanıyor veya başka sebepler mi var millet olarak bir türlü okuyamadık gittik vesselâm. İlginç olan eğitim görmüş eskilerin ifadesiyle mürekkep yalamış insanlarımızın da okumuyor olması. Bütün suç “okuma kitabın”nda mıydı? “Oku” kitabı denilseydi şimdi okuyan bir millet olurmuyduk, o da şüpheli.

Avrupa ülkeleri, Amerika, Kore ve Japonya gibi ülkelere baktığımızda okuma oranları hayli yüksek. Bizde bir milyon tirajlı gazete var mı? yok. Japonya’da 80 milyon, Amerika’da 40 milyon, Almanya’da 20 milyon gazete satılıyor. Nüfuslarına göre kıyasladığımız da oldukça yüksek. Türkiye’yi hiç söylemiyorum. Mevcut tirajlar bile şişirilmiş. Bir yerlerden finanse ediliyor. En çok satan gazetemizin bir magazin gazetesi olduğuna bakılırsa okusak da neyi okuduğumuz da ortada. Daha doğrusu okumuyoruz bakıyoruz.

Uluslar arası Yayıncılar Birliğine göre, en fazla kitap okuyan milletlerin başında % 21 ile Fransa ve İngiltere var. Ardından % 14 ile Japonya geliyor. ABD’de bu oran % 12, İspanya’da % 9. Türkiye de ise bu oran binde bir. Kitap okuma alışkanlığında dünyada 86. sıradayız. Ne kadar okuduğumuz ortada. Neleri okuduğumuzdan bahsetmiyorum bile. Bu da ayrı bir konu.

Okumayı teşvik etmek için hiçbir çabamız yok. Millet olarak okumaya niyetimiz de olmayınca bununla ilgili bir çaba sarf etmeye de ihtiyaç duymuyoruz. Bazı küçük çaplı cılız çalışmaların dışında devletin de bu konuda ciddî bir çalışma yaptığını görmedim. Yapılan bir iki okuma kampanyaları da reklâmdan öte gitmedi. Yani sonuç sıfır. Yılbaşında verilecek büyük ikramiye için yapılan reklâm tanıtım ve çalışmanın yüz de biri kadar okuma için bir çaba sarf edildi mi? Hayır. Okumayı teşvik için ödüllendirme var mı? Yok. Ödül denilince aklınıza para gelmesin. Meselâ kitaplardan vergi alınmasın. Kitap satışları teşvik edilsin. Sadece kitap fuarları düzenleyip öğrenciler gruplar halinde turistik seyahate çıkarır gibi gezdirilmesin. Beraberinde veliler de teşvik edilsin. Çünkü anne baba okumayınca çocuklar da okumuyor. Her şeyden önemlisi kitap satışını arttırmak değil okunmasını sağlamaktır.

Okuma alışkanlığını kazandırmak için ne yapılmalı diye düşünürken aklıma birden “Kitap okuma programları” geldi. Eh madem okumuyoruz. Madem okuma işini gönüllü yapmıyoruz. Hem madem okumak bize ters ve zor geliyor. O zaman ”okuma programları“ düzenleyip bu işi kökten çözmek en iyisi diyorum.

Sebebine gelince: Geçenler de bir arkadaşım beni Gebze de Köprü Kültür Merkezine Risale-i Nur Okumaları programına dâvet etti. Daha önceleri de okuma programlarına gitmiştim. Lâkin bu sefer ilk defa okumanın farkına vardım. Bu programla, bugüne kadar aslında hiç okumadığımı anladım ve sadece okuyormuş gibi yaptığımı fark ettim. Dopdolu üç gün süren bir program. Konuşmacılar harika. Abdülbaki Çimiç, Prof. Ahmet Battal ve Latif Salihoğlu konularında bize müthiş sunumlar yaptılar. Bursa, Gölcük ve diğer illerden gelen misafirlerin okuma konusundaki şevkleri beni çok etkiledi.

Nasıl ortaya çıktı bilemiyorum, ama bana göre dünyanın sekizinci harikası “Okuma programları”dır. Zira özünde hem Rabbimin emrini, hem de babamın tavsiyesini barındırıyor. İmanımızın kurtulmasında ve adam olabilme konusunda çok etkili bir yöntem. “Okumanın yaşı yoktur” düsturu gereğince de her yaşa hitap ediyor olması en önemli özelliği.

Okuma alışkanlığı kazanmak istiyorsanız ve gerçekten okuduğunuzu anlamak istiyorsanız okuma programlarını kaçırmayın derim. Benden söylemesi.

Emin Fırat

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*