Okursanız gözünüz mü aşınır?

Son zamanlarda “Siyasal İslâmcıların (Millî Görüşçülerin), İlahiyatçıların, tasavvuf-tarikatçıların, yazarların, ilim adamlarının” da Bediüzzaman Said Nursî ve te’lif ettiği Risale-i Nur Külliyatı hakkındaki sitayişkârane bahisleri takdire şayan.

Başbakanından Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’na, birçok bakan, milletvekilinden yazarına (Fehmi Koru) vs. “Bediüzzaman büyük bir âlimdir, Bediüzzaman’ı okumak lâzım, şimdi Hutbe-i Şamiye okumanın zamanı, Bediüzzaman doğru bir tavır takındı, Bediüzzaman’ın metodu doğrudur” vs. demelerine rağmen, Allah için açıp gerçek bir okuma yapmamaları anlaşılır değil!

Meselâ, Star yazarı Fehmi Koru “Muazzam Zekâlar da hata yapar” başlıklı yazısında, Sultan Abdülhamid döneminde İslâmî hassasiyete sahip aydın kadroların padişahı sevemediklerini, Said Nursî’nin de Abdülhamid ile yıldızının barışmadığını yazması gibi…

“İslâmî hassasiyete sahip aydın kadroların” padişahı sevemedikleri doğru, ancak, Bediüzzaman’ın, Sultan 2. Abdülhamid ile yıldızı’nın barışmadığı yanlıştır.

Bediüzzaman, şahıslarla uğrşmaz, zihniyetlerle ilgilenir. Bediüzzaman toptan redçi veya kabulcü bir yaklaşım sergilemez. Mihenge vurur, iyi yönlerine iyi, hataya hata der ve işin aslını ortaya koyar. Sultan 2. Abdülhamid için de, “Şefkatli ve veli bir padişah” tabirini kullanır.

Diğer taraftan, “istibdat taraftarı olması, işleri baskı ile halledeceğini düşünmesi, kurduğu hafiye (ajanlık) sistemiyle adaleti zedelemesi”ni eleştirir.

Bunu da, “Merhum Sultan Abdülhamid tarafından suret-i ciddiyede tarassut altına aldırıldı. Birkaç kere tevkif edildi. Nihayet birgün geldi, Said Nursî’yi Üsküdar’a, Toptaşı Tımarhanesine yolladıkları” için yapmıyordu. Tımarhaneden ikide bir çıkartılıp; maaş, rütbe müjdelerine de beş para önem vermiyordu. Onun derdi, ülkeyi ve İslâm âlemini kurtaracak medresetüzzehra projesini hayata geçirmekti. (Divan-ı Harb-i Örfi, s. 14.)

Merhum Sultan-ı mahlûa (Taht’tan indirilen Sultan Abdülhamid) Zaptiye Nâzırı ile bana verdiği maaş ve ihsan-ı şahanesini kabul etmedim, reddettim. Hatâ ettim. Fakat o hatam, medrese ilmi ile dünya malını isteyenlerin yanlışlarını göstermekle hayır oldu. Aklımı feda ettim, hürriyetimi terk etmedim. O şefkatli Sultana boyun eğmedim. Şahsî menfaatimi terk ettim.” (Divan-ı Harb-i Örfi, s. 36.)

Ey ulema-i beni Müslüman! Bediüzzaman’ı “anlayarak ve kabul ederek” okumak gerekir. Çünkü o, İslâm âleminin ve insanlığın sosyal, siyasî ve ekonomik meselelerini Hutbe-i Şamiye, 100 yıldır tartıştığımız ve içinden çıkamadığımız siyasî-içtimaî meseleleri Münâzarât isimli eseriyle halletmiştir.

Fehmi Koru’nun da tesbitiyle, “doğru olan Bediüzzaman’ın tavrını” benimsemeli değil mi? Hiç olmazsa “meslekdaşımız ne diyor?” veya en azından “genel kültür adına!” da olsa okumalı değil mi? Okumakla gözünüz mü, diliniz mi, beyniniz mi aşınır!.. Ki, okur ve anlarsanız, doğru tavır sergilersiniz, ikide bir başınızı cevab-ı reddin ve isabetsizliğin duvarına toslamazsınız!

Not: Değerli dâvâ arkadaşlarım ve meslekdaşlarım Selâhaddin (İslâm) ve Sebahaddin Yaşar’ın babaları Mustafa Yaşar ağabeyimizin vefatını teessürle öğrendim. Merhuma Allah’tan rahmet, geride kalanlarına sabr-ı cemil niyaz ederim. A.F.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*