İyi ki uçağı kaçırdım!
Şu an bir sürü ‘eyvahlar, keşkeler’ cümleleri bekliyor olabilirsiniz. Bunu bulamayacaksınız. Çünkü yaşananlar ‘İyi ki kaçırdım’ dedirtecek cinsten.
Ama bütün plana, programa, çabaya rağmen yetişmek için var gücünüzle uğraştığınız uçak, az bir zaman farkıyla kaçmışsa, o zaman biz uçağı değil, uçak bizi kaçırmış oluyor. Yani bu noktada biraz da yaşadığımız olayların ters taraflarına değil de, ders tarafına bakmak icap ediyor. Çünkü bazen zahiren çirkin gözüken bir mesele, hakkımızda hayırlı olabiliyor. Bunun çok farklı örneklerini herkes kendi âleminde yaşamıştır. Onun için insan kendisi açısından doğru bildiğini yapar, ama Cenâb-ı Hakk’ın işine karışmaz.
«««
Bir şehrimizde iki gün boyunca güzel faaliyetler yaptık. Bir seminer, bir-iki ders, ziyaretler derken güzel şeyler oldu. Okuduk, dinledik, tanıştık, paylaştık daha ne olsun ki!
Zaten bir konunun, bir cümlenin kişiye etkisi denen şey, o konuya, o kişiye, o cümlelere dinleyenin anlam yüklemesi ile alâkalı bir durumdur.
Göreviniz tamamlanınca, haliyle dönüş yolundasınız.
Kıymetli hocamla sabahın erken saatinde yola çıktık. Aracımız da istediğimiz sür’atte gidebilecek bir araç. O konuda da problem yok. Yani her şey önceden planlandığı gibi gelişiyor.
Ancak öyle bir şey oluyor ki, bizi havalimanına götürecek olan yol ayrımını dört tane göz görmüyorlar.—Bu belki de içerideki yoğun sohbetin etkisiyle de olmuş olabilir.—Gözlerimiz havalimanı sapağını ararken, yeni yol levhaları bunun çoktan geçtiğini ifade ediyordu. Biz de tabiî ciddî bir telâş hali içerisinde, zavallı aracımızı iyice hırpalayacak bir şekilde sonucu etkilemeye, bizim istediğimiz tarzda yapmaya çalışıyoruz. Ama içimizdeki ses de bunun bir faydası olmayacağı şeklinde. Fakat görevimiz, son noktaya kadar işi kovalamak, bırakıvermek değil. Çünkü bazen oluyor ki, uçak bir de bakmışsınız rotar yapıyor ve bir saat gecikmiş olabiliyor. Yani hep insan geç kalmıyor, bazen de uçak geç kalkıyor.
Havalimanı kapısına vardığımızda uçağın kapılarının kapandığı ifade edildi. Biraz itiraz falan, ama nafile.
İşte şimdi ‘merhaba yeni gündem!’ deme zamanı.
Biz de öyle yaptık.
Yeni planımız gereği ertesi güne biletimizi aldık. Hemen o şehirdeki epeyce bir zamandır görüşmediğimiz, iman ve Kur’ân kardeşimiz, ama aynı zamanda akrabamız da olan, gençlik dönemi arkadaşlarımızı arıyorum.
Kıymetli profesör hocamla birlikte ilgili mekâna doğru gidiyoruz. Planımız hocam beni oraya bırakacak ve elbette kendi mekânına dönecek. Kıymetli beyefendi kardeşimiz, hocamız ve seferzede olan bendenizle birlikte bir kahvaltı mekânında buluşuyoruz.
Hoş beş, kucaklaşmalar, görüşmeler, konuşmalar derken, bir türlü sohbet bitmiyordu. Hocamızın uzmanlık alanı ile görüştüğümüz beyefendinin iş alanı birbiri ile örtüştü. Derken, iş görüşmelerine kadar konu gitti. Doğrusu sanki, bir iş görüşmesine gitmişiz gibi bir görüntü ortaya çıktı. Zaten onlar bu hatta girince neredeyse bizi unuttular. Ben de uzaktan bir gözle gelişmeleri izliyorum.
Biraz sonra, ilgili mekâna, bizim lise yıllarımızın dostlarından bir grup kahvaltıya gelmezler mi? Yani kendi şehrimden neredeyse bin kilometre uzakta, planlanmadan bu gelişmelerin yaşanması bir rastlantı değil. Çünkü normal şartlarda bu insanları bir araya toplamaya kalksak, bu herkesin işi gereği pek de mümkün olmuyor. Ama sizin ihtiyarınız ve iradeniz dışında gelişen konulara da müdahale hakkınız olmuyor.
Derken, yeni bir çay içme, sohbet etme, eski günleri yadetme imkânı. İçimden de, ‘Dur bakalım başka neler olacak?’ gibi cümleler gelip geçiyor. Ama ben onları henüz seslendirmiyorum.
Tabiî bu kadar bir araya gelmiş insan olunca, elbette kendi içinde yeni yeni program adımları atılıyor. Kıymetli hocamız da kendisi ile ilgili olan görüşmeleri yapınca haliyle mekânına dönüyor. Biz de yeni bir heyecanın, yeni bir ‘yeni günün’ gündemleriyle meşgul olmaya başlıyoruz.
Bir sıla-i rahim gerçekleşiyor. Bir farz vazife ifa ediliyor. Ve tabiî beraberinde gelişen, her sayfası güzel, anlamlı kader levhaları… Tam burada anlıyoruz ki, “Kadere teslim olan, kederden emin olur.” Tabiî şunu da beklememek gerekiyor. Efendim ben uçağı kaçırdım veya uçak beni kaçırdı. Bütün işleri ters gitsin, hatta kaçan uçak (Allah korusun) düşsün, sen de kurtulmuş ol. Yahu neden böyle, olumsuz, negatif, karamsar şeyler olsun.
Evet, ben uçağı kaçırmış olayım, ama hayat yine herkes için güzel şekilde, düzenli şekilde devam edip gitsin. Ama bana da uçağı kaçırmış olmam sonucunda güzel güzel sayfalar açılsın. Yani yaşananlara bakınca, neredeyse, ‘İyi ki uçağı kaçırdım!’ diyecek cinsten olaylar yaşatsın.
O zaman anlıyoruz ki, kul olarak insan kendisine düşeni yapsın, ama vazife-i İlâhiyeye karışmasın.
Evet, kimse uçağı kaçırmasın, ama uçak kaçmışsa da, insan kendisini paralamasın. Mutlaka güzel şeyler olacaktır. Böyle beklemek bile bir duâdır.
Negatif değil, pozitif beklentiler… Ters tarafı değil, ders tarafı.
Benzer konuda makaleler:
- Âdem, adam oluyor
- Herkes Said Nursî’den ve Risale-i Nurlar’dan bahsediyor
- İnsan kaybettiğini, kaybettiği yerde bulur
- Söylemediklerinizin edebi nasıl?
- Isparta Mevlidi; kardeşler kucaklaşması!
- İşte bu düşünmeye değer
- Hakkın Hatırı, AKP ve Yeni Asya
- Konuşmak, başarmaktır
- Neden ataletteyiz?
- Japon çocuğun inanılmaz başarısı
İlk yorum yapan olun