Ölüm ki haktır

Ölüm, bazı zamanlar popülerlik kazansa da, inadına unutmaya çalıştığımız gerçeğin ta kendisi. Sanki sonsuza kadar yaşayacakmışız gibi izler, eserler, anılar bırakmaya çalışırız bu muvakkat dünyada. Yapılacak işler, görülecek yerler listesi hazırlarız uzun uzun.

Hatta tüketim çılgınlığını had safhaya ulaştıracak amaçlar ediniriz kendimize, çünkü bize öyle dayatır muasır medeniyetin hayat koçları. Ölmeden önce yapmamız gereken 100 şey, görmemiz gereken 1001 film, dinlememiz gereken 1001 müzik, okumamız gereken 1001 kitap vardır. Eğer bu direktifleri uygularsak mutlu olmaya hak kazanırız ancak. Oysa bütün bunlara rağmen ilginç olan, ölümün, oyunu çekici kılan sırasızlığıdır. Ansızın yakınlarımızdan birini kaybedince, onu hatırlarız yahut ünlü birinin haberlere konuk olan vefat haberiyle. Bir müddet hakikat ile meşgul olan zihin zaman geçtikçe unutacaktır o gelmesi kaçınılmaz müthiş ânı. Kolay değil elbet, nefis taşır bu can; insan ise nisyanıyla meşhurdur kalu belâdan beri.

Unutkanlığın verdiği gafletten kurtulmak adına yaşantımıza yön vermek bu noktada zor ve kutsal bir görev olarak karşımıza çıkıyor. Düşünsenize, yangının tam ortasındayız ve kömüre dönüşmeden evvel ateşlerin arasından sahil-i selâmete çıkmamız gerekiyor. İhtiyacımız olan tek şey İbrahimvarî bir gömlek geçirebilmek, ta ki hem serinliğe, hem selâmete kavuşabilelim.

İbrahimvarî olabilmek, ‘Lâ uhibbu’l-âfilîn’ zikrini çokça söylemek, hal ü etvarımıza yansıtmak. Yıldızları, Ay’ı, Güneş’i, sebepleri, perdeleri, ortadan kaldırmak, yalnızca gökleri ve yeri yaratana secde etmek, sadece O’na kul olabilmek, O’nun rızası için ihlâs ile hareket edebilmek. Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz, ihtarını bir hayat düsturu haline getirmek ve Peygamberimizin (asm) izinden gidebilmek. Bu kutlu yolda giderken Muhammedvarî (asm) olabilmeye adım adım yaklaşmak; âdâtını ibadete çevirmek. Cenneti istemekten vazgeçecek kadar fedakâr, âlicenap olabilmek…

Çok mu abartılı kaçtı sözlerim?
Sızısı dinmeyen nedbeleşmiş yüreğim, söyle, şükredelim diye ölümü de hayatı da nimetlerinden bir nimet yapan Zat en merhametli değil midir?!
Aç kulaklarını, iyi dinle, bütün kâinata hâkim olan ölüm, en anlamlı fısıltının haykırışa varan sesi değil midir?
Gör, bak, keşfet, yeryüzünün, ölümünün ardından her baharda yeniden diriltilmesi bürhanların en canlı örneği değil midir?
Devekuşuna benzemekten vazgeç artık! Ölüm ki haktır, her canlı onu tadacaktır.*

* Enbiya Sûresi, 35.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*